
Kebire Ana, iki oğul verdi halkına. Birisi 1982 yılının
Newroz günü Amed Zindanı’nda gerçekleştirdiği direniş eylemiyle Kürt
tarihinde yeni bir çağ açan Çağdaş Kawa Mazlum Doğan, diğeri ise Kürt
Özgürlük Hareketi’nin öncü komutanlarından Delil Doğan’dı.
Bazı kadınlar vardır, yüreğine dağları sığdırır. Bazı
kadınlar, dağları doğurur korkusuzca. Canını, ciğerini, tüm varlığını
bazı kadınlar zerre tereddüt etmeden bir halka bağışlar.
Ve bazı kadınlar, bir Sekoya ağacını andırır.
Sekoya ağaçları toplu iğne başı kadar bir tohumdan biter
ve dünyanın en büyük, en güçlü, en uzun ömürlü ağacı olur. Ancak o tohum
öyle kendiliğinden yetişmez. Düşen yıldırımlarla, bu yıldırımların
yangınlarıyla içten içe yana kavrula filizlenir. Her yıldırım düşmesinde
daha büyür ve daha da güçlenir. Bir Sekoya ormanında yangınlar sadece
ağaçların içinde olup biter. Sekoya’nın içindeki yangın dışardan bakınca
görünmez ve bu iç yangını ağacın dış kabuğunu sertleştirip
sağlamlaştırır. Bundandır ki Sekoya ağaçlarının kabuğu ateş geçirmez.
Gelgelelim ki tarih genelde erkekleri anlatır, sadece
onların kahramanlığından bahseder, bir döneme damga vuran ve halkına
öncülük eden kadınları anlatmaktan özenle kaçınır.
Mazlum ve Delil
11 Kasım 2018 günü 94 yaşındayken yitirdiğimiz Kebire Doğan, o kadınlardan biriydi.
Çünkü O, iki oğul verdi halkına hiç gözünü kırpmadan.
Birisi 1982 yılının Newroz günü Amed Zindanı’nda gerçekleştirdiği
direniş eylemiyle Kürt tarihinde yeni bir çağ açan Çağdaş Kawa Mazlum
Doğan, diğeri ise Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü komutanlarından Delil
Doğan’dı.
Kebire Ana’nın Dersim’de yasaklarla, katliamlarla ve
yıkımlarla başlayan ömrü büyük bir direnişle devam etti. Dersim
soykırımı olduğunda “henüz yaşında falan bir çocuktum” diyordu Kebire
Ana. O yaşta köyüne gelen askerlerlerin gerçekleştirdiği katliama
tanıklık etti. Karakoçan sınırındaki köyünden Munzur Nehri’nin
yakınlarına gidip taşların altına kazdıkları oyuklara saklanarak hayatta
kaldılar. O günleri anlattıkça hep o günlere gitmesi ve her an ağzından
bir ağıdın yükselmesi tesadüf değildi kesinlikle.

On altı yaşına geldiğinde akrabası Kâzım’la evlendirildi. O
zamanlar kadınlara sorulmazdı evlenmek istiyor mu diye. Ona da
sormadılar. Kaynanası sert ve disiplinli bir kadındı. Ondan çok
çektiğini söyler, eşinin de annesine benzediğinden yakınırdı. İlk
çocuğunu o 1,5 yaşındayken, ikincisini doğduktan kısa bir süre sonra
yitirdi. Sonraki üç çocuğu kız olunca eşinin ve ailesinin tepkisiyle
karşılaştı. Üzüntüden sütü çekildi ve bu nedenle üçüncü çocuğunu
emziremedi. Çocuğu eltisi büyüttü.
Büyük oğlu ilkokulu yarılayınca Peri Suyu’nun hemen
ötesindeki Karakoçan’a taşındılar. En büyük kızı Nezaket dışında bütün
çocuklarını okuttu.
Nezaket’i ev işlerinde kendisine yardımcı olsun diye
okula vermeyişinin pişmanlığını duydu yıllarca. Tek tesellisi ise
Nezaket’in kendi kendisine okuma yazma öğrenmesi oldu. Nezaket’in
Almanya’ya giden ilk kafilenin içinde olmasına ilkin kızsa ve üzülse de
orada bin bir zorluk çeken kızının hayata sımsıkı tutunmasıyla gurur
duydu sonradan. Ona göre erkekler bir şekilde yolunu çiziyordu ve bir
kadının çalışıp direnip düzlüğe çıkması onu mutlu ediyordu. “Ben
yapamadım, başka kadınlar bunu yapınca çok mutlu oluyorum” diyordu.
Oğullarıyla gurur duydu
Eşinden dolayı o vakitler evde siyaset konuşulmazdı. Oğlu
Mazlum öğretmen okulundayken siyasi sebeplerden dolayı Balıkesir’e
sürüldü. Üniversiteyi kazanınca Ankara’ya geldi. Kebire Ana, çocuğunun
geleceğinden endişe duyan her anne gibi onun siyasetle uğraşmasını
istemedi. Dersim soykırımını görmüş ve yaşamıştı çünkü. Ona göre Şêx
Seid ve Seyit Rıza başaramamıştı, onlar mı başaracaktı? Mazlum annesini
dinlemedi elbette, fakat annesi kendisini dinlemeyip de giden o oğula
hiç bir zaman sırtını dönmedi. Her zaman yanında oldu ve gurur duydu
onunla.
Oğlunun Amed Zindanı’ındaki esaretini çok sonradan duydu.
Hemen cezaevine koştu. Çantasında oğlu Delil’le ilgili bir şiir
bulununca gözaltına alındı. Bir süre sonra bırakıldı. Amed’e her görüşe
gittiğinde canından can koptu. Çünkü oğlu Mazlum gördüğü onca işkenceden
dolayı görüşe tek başına gelemiyor, askerler onu koluna girip
sürükleyerek getiriyordu. Eşi oğlunu her öyle gördüğünde bağırıp
ortalığı yıkarken Kebire Ana acısını hep içine içine attı.
Her zaman dik durdu
Kebire Ana son bir kaç yıldır unutkanlık hastalığına
(demenz) yakalanmıştı. Yakın zamanı hatırlamakta güçlük çeken Kebire Ana
ne Dersim soykırımını, ne de oğulları Mazlum ve Delil’i unuttu. Acısını
ve yasını her zaman büyük bir bilgelik ve ince bir zerafetle yaşadı.
Dosta düşmana karşı her zaman dik durdu. Bir damla göz yaşı akıtmadı,
ama bir Sekoya ağacı gibi içten içe yanıp yanıp tutuştu.
Bundan bir kaç yıl önce eski evleri heyelan dolayısıyla
yıkılınca, önce evin hemen yanıbaşındaki Mazlum ve Delil Doğan’ın
mezarlarını başka yere taşıtmış, sonra da mezarlar orada yapayalnız
kalmasın diye yakınına yeni bir ev yaptırmışlardı. İki sene önce vefat
eden eşi Apê Kâzım vasiyeti gereği oğlu Delil Doğan’ın ilk gömüldüğü
mezara gömüldü. Kebire Ana da 13 Kasım 2018 günü yine vasiyeti gereği
oğlu Mazlum Doğan’ın ilk gömüldüğü mezara gömülecek. Böylece yıllardır
çocuklarına duyduğu o burun direği sızlatan hasret ve içindeki sönmek
bilmeyen devasa yangın son bulacak…
Kadına şiddetin cennette başladığı dini öğretilerde “Allah
sıralı ölüm versin” diye temennilerde bulunulur. Ne yazık ki bizim
ülkemizde çocukları anne-babalarından yıllarca önce düşüyor toprağa ve o
ana babalar yıllarca içinde biriktirdiği özlemle kendi çocuklarının
yattığı mezara gömülüyor. Tıpkı Apê Kâzım ve Kebire Ana gibi. Budur
içimizi acıtan…
Kebire Ana’nın şahsında ölümsüz kahramanlarımız Mazlum ve
Delil Doğan’ı bir kez daha saygı ve minnetle anıyor, başta ailesi olmak
üzere tüm Kürt halkına başsağlığı diliyorum. Devri daim olsun…
Yorumlar
Yorum Gönder