Selahattin ERDEM
Kürtler PKK’nin resmi kuruluşunun kırkıncı yıldönümünü
yaşıyor. Kürt halkı 41. Özgür yaşam ve özgürlük için mücadele yılına
giriyor. PKK’nin 27 Kasım 1978’de Amed’in Lice İlçesinin Fis Köyünde
yapılan toplantı ile kuruluşu Kürtler tarafından Diriliş Bayramı, Parti
Bayramı olarak kutlanıyor. Kürtler tarafından şimdi bulundukları her
alanda coşkulu kutlamalar yapılıyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve
İmralı Direnişi selamlanırken, kırk yıllık mücadelenin yaklaşık kırk
bin şehidi de saygı ve minnetle anılıyor.
Bilindiği gibi, son kırk yılın Ortadoğu ve dünyada en çok
konuşulan olgularından biri PKK oluyor. Kırkıncı Kuruluş Yıldönümü
kutlamaları sürecinde de en çok konuşulan ve tartışılan yine PKK oluyor.
Özellikle 6 Kasım günü ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından üç PKK
Yöneticisi hakkında aranma kararı çıkartılıp bunun için on iki milyon
dolarlık para ödülünün konmuş olması, yani bir anlamda üç PKK
Yöneticisine karşı “Vur emrinin” çıkartılmış olması, söz konusu
tartışmaları daha da yoğunlaştırmış bulunuyor.
Peki neden PKK üzerine bu kadar çok tartışma yapılıyor?
Neden üç PKK Yöneticisi hakkında ABD tarafından “Vur emri” çıkarılmış
bulunuyor? Kuşkusuz tüm bu soruların cevabını, PKK’nin kırk yıldır
yürüttüğü mücadelenin Kürtler, TC Devleti ve ABD açısından taşıdığı
anlam veriyor. Yirmi yıl önce PKK Kurucusu ve Önderi Abdullah Öcalan’a
yönelik uluslararası komplo düzeyinde bir saldırı yürütmüş bulunan ABD,
şimdi de üç PKK kurucusu ve yöneticisine yönelik benzer bir saldırıyı
başlatmış bulunuyor.
Şimdi bütün bunlar, PKK gerçeğini her zamankinden çok daha
fazla ve doğru bir tarzda anlamamızı gerektiriyor. PKK nedir ve de ne
yapmıştır? PKK nasıl bir yaşam felsefesi ve ideolojisi temelinde
oluşmuştur? PKK’yi var eden duygu, düşünce ve amaç ne olmuştur? Kırk
yıldır PKK nasıl bir mücadele yürütmüştür? Söz konusu mücadeleyi ne tür
engeller ve zorluklar ortamında vermiştir? Bu tarihi mücadele neleri
yıkmış, neleri yapmıştır? Hangi karanlıkları aydınlatmıştır? Kimler
açısından ne anlama gelmiştir? İşte tüm bunlara ve benzer sorulara doğru
ve yeterli cevaplar vermek gerekmektedir.
Çok açık ki, PKK’nin kırk yılı atıl ve etkisiz
geçmemiştir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bu kırk yılın her anının
tarihin en zorlu mücadelesine sahne olduğunu ve mucizevi bir biçimde
kazanıldığını belirtmiştir. PKK’nin sonu gelmemiş bir roman, bir şiir,
bir türkü olduğunu söylemiştir.
PKK’yi canlı organizmaya hayat veren
kana benzetmiş ve PKK’nin Kürt halkının damarlarında dolaşan kan
olduğunu ifade etmiştir. PKK’nin “Çağın parlayan yıldızı” olduğunu
belirtmiştir.
Bütün zorluklarına ve acılarına rağmen, geçen kırk yıl
boyunca Kürt halkı PKK etrafında kenetlenmiş ve adeta her şeyini PKK’nin
yürüttüğü özgürlük mücadelesine vermiştir.
“PKK halktır, halk da
burada” diyerek meydanları doldurmuş, bu biçimde PKK’nin kendisinin
özgürlük kimliği olduğunu ortaya koymuştur. Özgürlük mücadelesi ne bedel
istiyorsa onu, tam bir fedakârlık ve kahramanlık çizgisinde ortaya
koymaktan geri durmamıştır. En değerli varlıkları olan kızlarını ve
oğullarını PKK saflarında özgürlük mücadelesine sevk ederek şehit
vermiştir.
Peki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın PKK için
söylediği sözler ne anlama gelmektedir? Kürt halkı PKK’yi neden bu
düzeyde sahiplenmiş ve onunla bütünleşmiştir? Demek ki PKK basitçe var
olan ve basit mücadele yürüten bir olgu değildir ki, Önder Abdullah
Öcalan hakkında bu tür güzel ve anlamlı değerlendirmeler yapmıştır.
Demek ki PKK Kürt halkı açısından hayati önem taşıyan bir olgu oluyor
ki, Kürtler onu bu denli sahiplenip onunla bütünleşmiştir.
O halde bu kırk yıllık özgürlük yürüyüşünün mucize ve
kahramanlık dolu hikâyesini bütün ayrıntılarıyla bilmek gerekir.
Yaşamını ortaya koyan Kürt kızları ve oğulları açısından taşıdığı
anlamın bilincine tam olarak varmak gerekir. 46 Yıllık tarihi Önderlik
Yürüyüşünün anlamına tüm ayrıntıları ile ulaşmak gerekir. Acaba on
binlerce genç insan bu tarihi kırk yılın her anında nasıl yürümüştür?
Engelleri nasıl aşmış, zorlukları neyle yenmiştir? Karda ve kışta adeta
donarcasına yaşar ve de çalışırken neleri hissetmiştir? Ağır düşman
saldırıları altında can verirken neleri duymuş ve düşünmüştür? İşte
bütün bu tür soruların derin cevabını anlamak gereklidir.
Çok iyi biliniyor ki, PKK tarihin en olumsuz koşullarında
ve soykırım altında yok edilmekte olan Kürt toplumunun bağrında
doğmuştur. Önder Abdullah Öcalan’ın deyimiyle, her şeyi sıfırdan
başlayarak yaratmıştır. Kürt Bilgesi Musa Anter, bunu “Sıfırın altı”
olarak tanımlamıştır. PKK’nin ortaya çıktığı koşullarda, dört parçaya
bölünmüş Kürdistan’da tam bir ulusal yok oluş süreci hakimdir.
Kapitalist modernite sisteminin var ettiği TC ve diğer ulus-devletler
tarafından Kürdistan tam bir askeri, siyasi, ekonomik ve ideolojik
hakimiyet altına alınmış ve Kürt toplumunun tüm örgütlülüğü dağıtılarak
ulusal yok oluş sürecine sokulmuştur. Ağır faşist-sömürgeci baskı
altında yok oluşu yaşayan Kürt toplumu için adete hiçbir kurtuluş umudu
kalmamıştır. İşte Önder Abdullah Öcalan ve PKK, böyle bir ortama karşı
umut, yok oluş sürecine karşı özgürce var oluş ve diriliş süreci
olmuştur.
Kırk altı yıllık Önderlik yürüyüşü ve kırk yıllık
mücadelesiyle PKK, Kürt bireyi ve halkı için özgürce yeniden doğuş ve
diriliş kimliği, ruhu, bilinci, örgütü ve eylemi olmuştur. Kırk yıllık
mücadele ile, yok oluşun eşiğindeki Kürt halkı yeniden var olmuştur.
Kürt varlığı ve özgürlüğü adına bugünkü her şey, PKK öncülüğünde geçen
kırk yıllık mücadele içinde kazanılmıştır. Hem de öyle bir mücadeledir
ki bu, her anı binlerce yıla bedel bir düzeyi ifade eder. Aslında ozanın
da dediği gibi, PKK anlatmakla bitmez ve de yetmez, PKK’yi anlamak
gerekir.
PKK’nin kırk yıllık kahramanca mücadelesinin, her şeyden
önce büyük bir aydınlatıcılık olduğunu belirtmek önemlidir. Peki neyi
aydınlatmıştır? Çok açık ki, öncelikle Kürdistan’ı ve Kürt gerçeğini
aydınlatmış ve böylelikle de tüm dünyada herkesin maskesi düşerek gerçek
baskıcı, sömürücü ve soykırımcı yüzleri açığa çıkmıştır.
Kürdistan’ı
bölüp parçalayan, Kürt toplumunu yok sayarak yok etmeye çalışan, bu
temelde her türlü baskı ve zulmü uygulamaktan geri durmayan egemen
devlet ve iktidar düzenini deşifre ederek, kendine devrimciyim diyenin
aslında ne kadar gerici, kendisine demokratım diyenin aslında ne denli
faşist, kendisine özgürlükçüyüm diyenin aslında ne kadar baskıcı ya da
köle olduğunu gözler önüne sermiştir.
Bu temelde tüm takkeleri düşürmüş
ve kelleri görülür hale getirmiştir. Küresel hegemonik kapitalist
modernite sisteminin nasıl bir faşizm ve soykırım düzeni olduğunu, Türk,
Fars ve Arap milliyetçiliklerinin ve onların doğurduğu ulus-devletlerin
nasıl Kürt düşmanı bir faşist-soykırım sistemi konumunda bulunduğunu
herkese göstermiştir.
İşte PKK’yi bu kadar konuşulur ve tartışılır kılan birinci
yan, onun Kürt halkı açısından taşıdığı tarihi anlam ve önem olurken,
ikinci yan da maskesi düşen bu diktatörlüklerin yaşadığı tarihi suçluluk
korkusu olmaktadır. Kırk birinci yıla girerken, herkes açısından
taşıdığı söz konusu anlamları PKK olduğu gibi yine taşımaktadır.
Yani
tarihi aydınlatıcılık ve yargılayıcılık rolünü devam ettirmektedir. Bu
nedenledir ki, başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm ezilenler
PKK’ye ölümüne sahip çıkarken, ABD öncülüğündeki dünya gericiliği de
hesap verme korkusuyla baskı ve saldırılarını daha da artırmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder