HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, MHP’nin Kürt illerindeki
oyları için sosyolojik izah yapmak yerine önceden planlanmış bir duruma
dikkat çekti: Örneğin Diyarbakır’da sözleşmeli erler oy kullansalar
belki toplam aritmetiği etkilemeyecek ama Hakkari ve Şırnak’a
kaydırıldığında çok büyük bir orana tekabül ediyor. Burada önceden
planlanmış bir durum var.
SELMAN GÜZELYÜZ/HAYRİ DEMİR
MA/ANKARA
Türkiye kritik 24 Haziran seçimlerini geride bıraktı.
Sandıktan çıkan sonuçlar en çok tartışılan gündemlerin başında geliyor.
Seçimlerin kilit partisi olan HDP, barajı üçüncü kez aştı. Yetkili
organlar sonuçları kendi partileri açısından tartışmayı sürdürüyor.
Seçimler sonrası açığa çıkan tablo ve bundan sonra neler yapılacağı
konusunda HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, Mezopotamya Ajansı’nın (MA)
sorularını yanıtladı.
Seçimlerden çıkan sonuçları nasıl değerlenmek gerekiyor?
Nasıl bir ortamda seçime gittik ve bu ortamda Türkiye
siyasetinin ihtiyacı, beklentisi neydi, bunlar ne ölçüde gerçekleşti
ekseni üzerinden değerlendirme yapmak lazım. Türkiye siyasetinde değişim
talebi, son derece güçlü. Bu sandıklarda kendisini hissettirdi.
Seçmenin talebinin karar sürecinde şekillenmesini sağlayarak bir
alternatif, umut inşa etme konusunda muhalefet yeterince rüşdünü ispat
edemedi. Evet, burada bir toplumsal beklenti var ama bu beklentinin
yönetimi konusunda istendiği düzeyde bir başarı söz konusu değil. Bunu
bir bütün olarak muhalefet açısında söylüyoruz. Üzerinden bir buçuk yıla
yakın süre geçmesine rağmen 16 Nisan’daki ‘Hayır’ oylarının hemen hemen
aynı düzeyi var. Elbette ki hile, baskı ve engellemelerle birlikte
güçlü, etkili, ikna edici, inandırıcı bir muhalefet performansının da
sergilenmediğini gösteriyor. Bu noktada kritik dönemecin çok belirleyici
olduğu kanaatindeyim.
Bahsettiğiniz bu dönemeçler nasıl belirleyici oldu?
Bunlardan birisi ittifak tartışmaları yapılırken HDP’nin
dışarıda bırakılmasıdır. Erdoğan aslında orada psikolojik üstünlüğü elde
ederek; söylem üstünlüğünü kurup muhalefeti korkuttu. Muhalefetin oyun
kuruculu oynamasını engelledi. O korku ile HDP’yi dışlayan,
ötekileştiren bir pozisyon seçildi. Bu da psikolojik yenilgiyi
beraberinde getirdi.
İkinci kritik dönemeç ise daha çok sandık güvenliği ile
ilgili yaşanan süreçti. Bu konuda yapılacak muhtemel hileler ve bunların
karşısında geliştirilebilecek tedbirler konusu asla mazeret kabul
etmeyecek kadar net bir yüzleşme gerektiriyor. Millet İttifakı ve HDP
olarak tüm sandıklarda ciddi, disiplinli, verilen her oyun korunmasını
sağlayacak bir örgütlenmeyi, alternatif sistemi kurarak toplumu
bilgilendirmeyi, umut ve güven inşa etmeyi başaramadık. Hepimiz Anadolu
Ajansı’na mahkum olduk ve çok sayıda yerde hiç sandık görevlisi olmamış.
Yani ne HDP’nin ne de Millet İttifak’ındaki partilerin bırakın sandık
kurulu üyesi, müşahidinin bile olmadığı 15 bin sandıktan bahsediliyor.
Kimin ne kadar payı var değerlendirmesi ayrı ama sonuçta bu halka karşı
sorumluluk ve borçtur. Bu sorumluluğunun gereğinin yapılmadığına dair
bir durum değerlendirmesidir.
Türkiye 6 ay sonra da yerel seçim atmosferine girecek.
Şimdi önümüzdeki bu 6 ay boyunca bu eksiklikler görülmeyip sandık
güvenliği ve seçim güvenliğiyle ilgili doğru bir planlama
geliştirilemezse; muhalefetin ortaklaşması konusunda sağlıklı, cesur,
açık bir uyuşma tabanda geliştirilemezse; partiler bunu yönetemezlerse
bugünkü değerlendirme, özeleştiri de çok anlam ifade etmeyecektir.
Seçimlerin HDP açısından en çok
değerlendirildiği konuların başında HDP’nin Kürt kentlerinde oy
oranlarındaki düşüş geliyor. Bu kısmi düşüş neden yaşandı?
HDP’nin en vefalı, en sadık, en zor dönemlerde sahip
çıkmış, eleştirse bile onu yalnız bırakmamış, başkalarına yem etmeme
yönündeki ahlaki sorumluluğunu yerine getirmiş olan seçmeninin aslında
bir uyarısı varsa bunu hiç dolandırmadan net biçimde değerlendirmek,
ahlaki ve toplumsal sorumluluktur. Bunun hiçbir şekilde sümen altına
atılır bir tarafı yok. Görünen tablo çok öyle değil. Elbette ki
eleştirel yaklaşımlar olabilir, HDP’yi eksik ve yetersiz bulan özellikle
de şehirlerin ablukası döneminde yeterince güçlü, etkili olarak siyaset
yapılamadığını düşünen çevreler olabilir. Ancak o çevrelerin HDP
dışında bir başka partiye gidip oy verme ihtimali çok zayıf. Yani
HDP’den bu konuda daha etkili, daha duyarlı, güçlü çalışan özne olmadığı
için söylüyoruz. Elbette yeterince istekli, kararlı, heyecanlı bir
tutum almamış olabilirler ama vicdani olarak üzerlerine düşeni yaptılar.
Burada bir kere taşımalı oy konusu ciddi bir sorun. Kalıcı
nüfus hareketleri ciddi bir sorun ama galiba daha da önemlisi
muhtarların, kaymakamların çok net olarak devlet adına kampanya
yürütmesidir. HDP ile çok politik ilişkisi olmayıp ama sandıkta oy veren
seçmeni tedirgin ettiklerini düşünüyoruz. Mesela Kars’ta seçim öncesi
çakıl ve parke taşları bıraktıkları köylere hemen seçim sonrasında çakıl
ve parke taşlarını geri götüreceklerini söylediler. Tehdide, baskıya
rağmen alınmış bir oy ve elde edilmiş bir başarı var.
Diğer yandan da MHP’nin o kentlerdeki oylarında bir artış
görülüyor. Bazı şehirlerin nüfusuyla orantıladığınızda çok büyük
rakamlarda devlet güçlerinin kullandıkları oylar söz konusu. Sözleşmeli
erler olmak üzere örneğin Diyarbakır’da oy kullansalar belki toplam
aritmetiği etkilemeyecek, değiştirmeyecek miktarda ama Hakkari ve
Şırnak’a kaydırıldığında çok büyük bir orana tekabül ediyor. Burada
önceden planlanmış bir durum var.
Nasıl bir plan peki?
Tüm dikkatler AKP ile HDP üzerine yoğunlaşmışken, yani
MHP’nin orada yükselmesi, muhtemelen MHP üzerinden organize edilmiş
oylar, MHP’nin toplam oyunu rakamsal arttırdı ama vekil temsilini AKP’ye
yaptı. Çünkü Hakkari’de zaten o oylarla vekil çıkaramazsınız ama
ittifak ile AKP’nin vekil çıkartmasını kolaylaştırırsınız. Şırnak,
Hakkari gibi ve başka şehirlerde buna benzer sonuçlar elde edildiğini
düşünüyorum.
Bu ince hesap nasıl yapıldı, ittifak süreciyle birlikte mi gelişti?
Bu, öncesiyle birlikte 15 Temmuz’dan beri var olan
ittifakın yansımalarıdır. Sonuçta seçim tarihini de belirleyen
Bahçeli’ydi. HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması, yargılama, tutuklamalar; Sur’da, Cizre’de yaşanan süreç
adı konmamış bir koalisyonu zaten işaret ediyordu. Bunu daha geriye
götürdüğümüzde 7 Haziran seçimleri sonrasında Bahçeli’nin tırnak
içerisinde söylüyorum “fedakarlık edip” yani muhalefet ile birlikte bir
şey yapmamayı tercih edip, iktidara bir açık çek vermesidir. Bu sürecin
kazananı kimdir, kim kimi kuşatmıştır onun için iki taraf açısından
söylenebilir şeyler var. Ama “15 Temmuz’da Erdoğan’ı biz kurtardık”
diyen bir akıl var ortada. Bu özellikle güvenlik bürokrasisindeki
örgütlenmeden kaynaklanıyor. Bu gittikçe yargıya da sirayet ediyor.
Nihayetinde bu seçimde de sosyolojik izahını yapmanın son derece zor
olduğu, yani toplumsal karşılığının sahici özne olarak tarif
edemeyeceğimiz bir siyasal özne ortaya çıkartıldı.
Peki önümüzdeki dönemde MHP nasıl bir rol alacak, pozisyonu nasıl şekillenecek?
Benim kişisel kanaatim MHP asla sorunların ortağı
olmayacak. Hesabını vereceği bir pozisyona girmeyecek. Bu pozisyon gayet
açık bir pozisyon. Davulu hükümetin boynuna asıyor ama MHP iktidar da
olsa da ancak bu kadar olur diyeceğimiz işler oluyor. Kadrolaşma
konusunda MHP koalisyonun ortağı olsa da ancak bu kadar kadrolaşabilir
diyeceğiniz şeyler elde ediyor. Bu siyasette son derece tırnak
içerisinde, “akıllıca” bir kazanım. İyi bir oyun kurma ve bu oyun sadece
galiba MHP yönetiminin kurduğu bir oyun değildir, biraz MHP’yi de aşan
bir ilişki. Belki tüm bağlantıları ile devlet içi, iktidar içi dengeleri
ile birlikte bunu okumak ve böyle değerlendirmek lazım. Belli ki,
bürokrasi içerisinde yani hala başka yöntemler ile başka mekanizmaları
inşa edip, başka süreçleri şekillendirerek siyaseti dizayn etme hatta
toplum mühendisliği yapma konusunda ciddi bir yaklaşım var.
Bu ittifaka bir ömür biçmek gerekir mi?
Seçim öncesi yaşanan kimi tartışmalarda “çatlak var” değerlendirmesi
yapan çevreler de olmuştu. Katılıyor musunuz?
Siyaseti iktidar merkezli yapanlar için iktidar uğruna
kavga etme değecek bir şeydir. İktidar merkezli, devlet odaklı siyaset
yaptığınızda çıkar çatışması kaçınılmazdır. Burada ideolojik olarak
yakınlıkta, kavgayı engelleyecek, rekabeti ve çekişmeyi azaltacak bir
şey olmaz. Bazen tam tersidir; ideolojik yakınlık rekabeti daha
sertleştirir, keskinleştirir. AKP içerisinde örneğin MHP ideolojisine
daha yakın duranların, MHP ile ilgili aldığı pozisyonları bazen daha
sert ve karşıt olur. Çünkü kendi kıymetlerinin, değerlerinin düşeceğini
düşünürler. Muhtemelen MHP, AKP içerisinde bir MHP’li gibi çalışan
bakanlardan çok hazzetmiyor olabilir. Önümüzdeki dönemde MHP’nin
talepleri ve beklentileri arasında büyük bir gerilim yaşanacağını
düşünüyorum. Kürtlere, sola, Alevilere karşı aynı sözü söylüyor; aynı
anlayışa, aynı yaklaşıma sahip olabilirler ama kurulacak söylemler,
gerilim ve kavga siyaseti onların kendi aralarındaki koltuk kapmaca
yarışının bir parçası olabilir. Bu kavgayı, düşmanlaştırma, tehdit
stratejisini gerilim ve kamplaştırma siyasetini kendi çıkarlarının bir
aparatı haline getiriyor olabilirler.
Buradan şunu mu çıkarmak gerekiyor acaba
Kürtlere, Alevilere ya da sözünü ettiğiniz toplumsal kesime dönük
baskıların daha da artacağı bir döneme mi gireceğiz?
Hükümetin önünde bir yol ayrımı var. Erdoğan’ın buna ne
kadar gücü yeter bilmiyoruz ama eğer seçim onun açısında bizim en başta
söylediğimiz gibi bir güven tazeleme, uluslararası arenadaki
yalnızlaşmayı aşmak, kırmak ve yeniden “evet bu toplum beni seçti, bana
oy verdi yapılacak bir şey yok benimle çalışmak zorundasınız” deme
niyetinde ise bu bir fırsattır. Sonuçta yeniden bir kapı açılır ve siz o
kapıyı kullanabilmek için bir takım tercihler yapmak zorundasınız. Yani
AB kapısını aynı zamanda o ulusalcı ve ayrımcı söylem ve konseptle
işbirliği yaparak açamazsınız. Bu artık tutarlı demokratikleşme tavrı
gerektirir. OHAL konusunda net tercih yapmayı gerektirir. Seçimlerden
önce söyledikleri için hatırlatma ihtiyacı duyuyorum; hukukun,
demokrasinin daha da güçlendirildiği bir Türkiye. Erdoğan’ın söylemleri
bunlar. Bu vaatleri yerine getirmek mi, yoksa hayır yerel seçimlere
giderken aynı ittifak, “aynı strateji, aynı ötekileştirme siyaseti
yürütürsen o kadar güçlü çıkarsın” yolunu mu tercih edecek. Ben bu
konuda henüz net bir tercihi olduğu kanaatinde değilim.
Bir politika değişikliğine mi gidecek?
Elbette ki mevcut pozisyonunu korumak daha kolayına gelir,
öbürünü yapmak daha zor ve daha cesur bir adım gibi gözükebilir.
İttifakını korursa iktidar ömrünün kısalacağı çok açıktır. Bu koşullarda
aynı politika ve strateji ile beş yıl gitmesi imkansızlaşır. Bunu en
nihayet yerel seçimde test etmiş olur. Yerel seçimde yaşayacağı şok ve
kırılma yeniden değişim talebini son derece güçlendirir, motive eder.
Dolayısıyla şöyle bir noktaya geliyoruz; Erdoğan’ın aynı rotada mı devam
edeceği yoksa daha pragmatik davranıp iktidar ömrünü uzatmak için yeni
açılımlar mı yapacağını belirleyecek olan aslında muhalefettin tavrıdır.
Yerel seçimlere giderken, güçlü bir demokrasi inisiyatifi
geliştirilebilirse Erdoğan kendisine yeni bir yol haritası yapmak
zorunda kalır. Bunu seçimden önce bile yapak zorunda kalabilir.
Muhalefet Erdoğan ile milliyetçilik yarışına girerse kendi korkularına
teslim olmuş, boyun eğmiş bir siyaseti dillendirmeye devam ederse de
gayet tabi bir özne olması, umut olması, yerel seçimlerde yeni bir sayfa
açılmasının asla öncülüğünü yapamaz.
Muhalefet demişken, “HDP’ye CHP barajı
aştırdı” değerlendirmesi de sandık sonrası en çok konuşulan konu ve
hükümetten doğru da bu yönlü değerlendirmeler geldi. Buna dair neler
demek istersiniz?
Burada oylar sanki partilerin cebinde duruyor, canları
kime vermek istiyorsa alıp bunlara dağıtıyorlar işte bu kadarını şu
partiye, bu kadarını bize. Böyle bir şey yok. Evet bunu çok kendisine
sorun etmeyen, bu konuda daha anlayışlı davranan CHP yöneticileri ve
temsilcileri de oldu. Hatta CHP muhalifleri, listeye girememiş ya da
CHP’nin bugünkü yönetim tarzını eleştiren milletvekillerinden, parti
yöneticilerinden çok sayıda isim oldu. Bunu bir kere takdir etmek ve bu
olgunluğu ifade etmekten imtina etmemek gerekiyor. Kurumsal olarak da
şöyle bir pozisyonu göz ardı etmemeliyiz; sonuçta CHP seçmeninin bir
kısmı, özelikle de HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılıp,
yargılama sürecinin başladığından bu yana CHP’nin HDP’ye bir diyet borcu
olduğunu da görüyor. Kendi partilerini eleştiriyorlardı. Bunu CHP
içerisindeki bir çok milletvekili hatta parti yöneticisi açık
yüreklilikle net biçimde ifade etti. Bunun elbette ortaya çıkarttığı bir
toplumsal duyarlılık olmuştur. Bu duyarlı toplumsal çevre gayet tabi
son derece akıllıca, stratejik bir tercih yaptı. HDP kaybettiğinde, HDP
baraj altına kaldığında bugün ne olurdu diye soru sorduğunuzda aslında
onların ne kadar öngörülü, doğru ve ahlaki bir tutum takındığını
görüyoruz.
CHP’nin milletvekili sayısı 15 tane daha fazla olsaydı
Türkiye siyasetinde bir şey değişmezdi. Ama eğer HDP’nin 67 milletvekili
çıkmamış olsaydı, baraj altında kalsaydı muhtemelen AKP 360’larda bir
rakamla başka bir güç elde etmiş olurdu. Dolayısıyla bunlar kalıcı mı,
geçici mi, bir kereye mahsus mu, tartışmasına asla girmek istemem. Bizim
yapmamız gereken şey şudur; bu oylar demokrasiye ve barışa verilmiştir.
Yani HDP demokrasi ve barış mücadelesinin öncülüğünü yaptığı müddetçe,
bu oylar kalıcılaşabilir, örgütlenebilir, eğitilebilir ortak bir
mücadelenin içerisinde taşınabilir. Sadece bir seçim işbirliği olmaktan
çıkar bir bütün olarak demokrasi mücadelesinin sokakta da, hayatın her
alanında da güçlenmesinin bir dinamiği haline gelebilir.
Burada o
çevreyi yok sayan, dışlayan, hafife alan bir yaklaşım sergilenirse
elbette ki yani insanlar sembolik düzeyde bile olsa sergiledikleri bu
dayanışma tavrı ile hayal kırıklığı yaşarlar. Burada güçlü bir oyun
bozan iş yaptıklarını ifade etmeliyiz, takdir etmeliyiz. HDP’nin baraj
altında kalması, HDP’ye oy verilmemesi için çok güçlü bir kampanya
yürütüldü, kriminalize edildi. HDP’ye oy vermenin nerdeyse suç gibi
tarif edildiği bir seçim kampanyası süreci yaşadık. Buna rağmen HDP ile
yan yana duran, HDP’ye destek veren her seçmen elbette sadece sandıkta
oyunu vermekle yetinmemeli, bundan sonra da HDP’nin tüm çalışma
süreçlerinde, mücadele pratiklerinin içerisinde yer almalıdır. HDP ise
onlara kapı açmalı; yani onlara kendi çalışma zeminlerinde kendilerini
iyi hissedecekleri, kendi sahiplenmeleri ile yer alabilecekleri bir
ortamı inşa etmelidir.
Peki tüm bu değerlendirmeler ve en son
HDP’nin izlemesi gereken tutumdan da yola çıkarak HDP önümüzdeki süreçte
nasıl bir strateji izleyecek?
Belki bizim HDP içerisinde işte temsil ya da
yönetimlerinde pozisyonu olanlar açısından bugüne gelişimizde
eksiklikler, gecikmeler özeleştiri yapılması gereken yanlışlar,
yaklaşımlar olabilir. Ama sonuç itibariyle HDP’nin bu noktaya gelmesi
aslında doğru bir proje olduğunun bir kez daha teyit edilmesidir.
HDP’nin kuruluş süreci tartışmaları yapılırken, yapılan değerlendirmeler
aslında gün gün kendini onaylatıyor. Kendi rüşdünü ispat ediyor ve
adeta tarihe kendisini teyit ettiriyor, onaylatıyor. Sonuç itibariyle
bugün Karadeniz’de bir oy artışı varsa, sabırla kararlılıkla elbette ki
sadece örgütsel çalışma değil, o da çok önemli değerli ama bu
çalışmaların son derece zayıf olduğu bölgelerde bile toplumsal
duyarlılıkla aslında HDP’yi sahiplenmiş bir seçmen kitlesinden
bahsediyoruz. Bu Artvin’de de, Çukurova’da, Trakya’da da kendisini
hissettiriyor. Bu durumda bu siyasetin bir sosyolojik karşılığı var.
Siz toplumsal karşılığı olmayan bir iddianın ısrarlı aracı
mısınız yoksa tam tersine ciddi bir ihtiyaca cevap verecek bir
toplumsal talebe dayanacak bir söz ya da siyaset üretiyor musunuz?
HDP’ye ihtiyaç var mı sorusu, 24 Haziran’da bir kez daha “evet var hem
de çok ciddi bir biçimde” olarak görüldü. Ama elbette HDP üzerine düşen
ağır yükü, sorumluluğu taşıyabilecek daha iyi bir çabayla daha örgütlü
ve disiplinli bir çalışma ile bu sosyolojiyi daha da büyüten, hitap
ettiği kesimleri daha da açan ve yeni toplumsal kesimlerle buluşan bir
siyaset üretmelidir. Genişlemeye en açık parti HDP’dir. Çünkü sorunlar,
sorunların çözümsüzlüğü HDP’yi haklı çıkarıyor. Toplumun
alternatifsizliği, çaresizliği HDP’ye olan umudu yükseltiyor. O zaman
bunun gereğini yapan, bunu kolaylaştıran bir siyaset ortaya koymakta
HDP’nin sorumluluğundadır, omuzlarındadır.
Yorumlar
Yorum Gönder