Mayıs ayını bitirip, adım adım Haziran ayına giriyoruz. Bu
durum, Kürdistan ve Türkiye halkları açısından Şehitler Ayını
tamamlayıp hamle ve zafer ayına girmek anlamına geliyor. Zira Haziran
ayı içerisinde özgürlük ve demokrasi mücadelesi ciddi atılımlar yapmış
ve önemli zaferler kazanmış bulunuyor. Örneğin, biri 2004, diğeri ise
2010 yıllarında olmak üzere iki kez 1 Haziran Atılımının başlatıldığını
biliyoruz. Yine bir 30 Haziran var ki, 1996 yılında Zeynep Kınacılar
isimli bir kadın gerillanın Dersim’de zafer kazanan bir fedai eylemi
yaptığı gün oluyor. Tabi bu yıl açısından bizi en çok da 7 Haziran 2015
tarihi ilgilendiriyor. Çünkü bu tarihte de, şimdi 24 Haziran’da olacağı
gibi bir seçim yapılmış ve sonuçta AKP seçimi kaybederken, bir Demokrasi
Bloğu olan HDP seçimi kazanmış bulunuyor. Bu nedenle Tayyip Erdoğan’ın 7
Haziran gününü takvimden çıkardığı söyleniyor.
2018 Mayısının halklarımız, şehit aileleri ve devrimci
hareketler açısından, önceki yıllara göre daha dinamik, hareketli ve
mücadeleci geçtiğini söyleyebiliriz. Her alanda ve her düzeyde Şehitleri
anma ve anlama etkinliklerinin çok daha yaygın ve güçlü bir biçimde
yapılmış olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz bu konuda en başta artan gerilla
eylemleri geliyor. Bradost’tan Serhat’a ve Botan’dan Dersim’e kadar
Kuzey ve Güney Kürdistan’ın hemen her alanında PKK gerillaları
faşist-soykırımcı TC güçlerine yönelik ağır darbeler vurmuş bulunuyor.
Gerillanın böyle etkili bir eylemlilikle Şehitler Gününü ve Ayını
karşıladığı ve andığı görülüyor. Elbette bu tutumu kutlamak ve
sömürgeci-soykırımcı TC faşizmine ağır darbeler vuran gerilla
eylemliliğini selamlamak gerekiyor.
Diğer yandan, başta Haki Karer ve İbrahim Kaypakkaya’nın
şehadet günü olan 18 Mayıs olmak üzere ay boyunca şehitleri anma ve
anlama etkinlikleri her alanda ve yaygınca gerçekleştirilmiş bulunuyor.
Mezarlıkları ziyaretten anma toplantılarına, gecelere, tartışma ve
yürüyüşlere kadar çok çeşitli eylem yönteminin kullanılmış olduğu
görülüyor. Bu noktada hem yaygınlık ve hem de kitlelerdeki dinamizm
dikkat çekiyor. Bunda 24 Haziran erkem seçiminin gündeme gelmesi bir
etken olsa da, esas olarak Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğüne karşı
kitlelerde oluşan öfke ve tepkinin rol oynadığı açıkça görülüyor. Belli
ki başta şehit aileleri olmak üzere halk kitleleri şehitleri daha
derinden anlıyor ve şehitlerine daha yakın olmak istiyor. Bu temelde
yürütülen tüm çabaları da çok anlamlı ve değerli buluyor ve de hepsini
selamlıyoruz.
Şimdi bir yandan Mayıs Şehitler Ayını anma etkinliklerinin
oluşturduğu devrimci-demokratik dinamizmle, diğer yandan ise 24 Haziran
erken baskın seçiminin oluşturduğu siyasal hareketlilikle Haziran ayına
giriyoruz. Bu durumun Haziran ayındaki hamle ve zaferlerle
birleşmesinin antifaşist demokrasi mücadelesini çok daha fazla
geliştireceğini ve hatta Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünü yıkıma
bile götürebileceğini açıkça görüyoruz. HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli’nin
ifade ettiği gibi, 7 Haziran 2015’de yarım kalan hesaplaşmanın 24
Haziran’da tamamlanması mümkün gözüküyor. Eğer 1 Haziran, 7 Haziran ve
30 Haziran ruhu ve çizgisi esas alınırsa ve pratikleştirilirse, işte o
zaman Türkiye’nin faşist diktatörlükten kurtuluşu sağlanabilir.
Bu noktada öncelikle 1 Haziran atılım ruhunu ve çizgisini
doğru anlamak ve başarıyla uygulamak gerekiyor. Bilindiği gibi, 1
Haziran 2004 hamlesi, esas olarak tasfiyeciliğe karşı bir ideolojik ve
örgütsel hamle olma özelliği taşıyor. Kuşkusuz söz konusu atılımın
siyasi ve askeri boyutları da vardır ve bu boyutlarda da ciddi bir
devrimci mücadele ve gelişme ortaya çıkmıştır. Ama esas olanın 2002-2004
tasfiyeciliğine karşı bir ideolojik-örgütsel hamle olduğu ve
tasfiyecilik tasfiye edilerek hamlenin başarı kazandığı da bir
gerçektir. AKP iktidarının Kürdistan Özgürlük Devrimi karşısında
yaşadığı ilk ciddi başarısızlık bu olmuştur.
2004’te gerçekleşene karşılık, 1 Haziran 2010 Atılımı bir
stratejik hamle konumundadır. Tayyip Erdoğan Yönetimi 2009 yılı boyunca
gerçekleştirdiği bir dizi darbe sonucunda demokratik siyasi mücadele
koşullarını tümden ortadan kaldırınca, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
“Artık demokratik siyasi çözüm çalışması yapılamayacağını” tespit etmiş,
bu durumda PKK de demokratik siyasi mücadele stratejisini sona
erdirerek, demokratik özerklik çözüm mücadelesini devrimci halk savaşı
stratejisiyle yürütmeye karar vermiş ve stratejik değişiklik yapmıştır.
Elbette halen devam etmekte olan bu stratejik mücadelenin ideolojik,
siyasi ve askeri boyutları bütünlük içindedir ve mücadele topyekûn
direniş konumunda yürütülmektedir. Sekiz yıldır söz konusu strateji
temelinde yürütülen mücadele ile faşizm geriletilmiş, dokuzuncu yılda
yıkılma noktasına gelmiştir. Dolayısıyla dokuzuncu yıl hedefini de, PKK,
“Faşizmin yıkılması ve zaferin kazanılması” biçiminde belirlemiştir.
Bu temelde, öncelikle 1 Haziran Atılımlarının yıldönümünü
kutluyor, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese başarılar
diliyoruz. 1 Haziran Atılım şehitlerinin tümünü saygı ve minnetle
anıyoruz. 1 Haziran Atılım ruhuyla hareket eden ve savaşan devrimciliğin
her zaman ve her yerde tarihi başarılar kazanacağına dair yüksek
inancımızı belirtiyoruz. 1 Haziran ruhunun 24 Haziran seçimlerinde de
devrimci-demokratik güçler açısından temel bir güç kaynağı olacağını
şimdiden görüyoruz.
Aynı şey 30 Haziran için de söylenebilir. Zilan fedailik
çizgisinin kanıtlanmış bir zafer çizgisi olduğu açıktır. Eğer parti
amacı doğrultusunda örgütlü hareket edilir ve nerede-nasıl savaşacağına
gerilla karar verirse, 30 Haziran kahramanlık eylemi kanıtlamıştır ki,
vurulamayacak ve yenilgiye uğratılamayacak düşman yoktur. Bu temelde,
yeni bir Haziran ayına girerken büyük Apocu fedai Zeynep Kınacılar’ı ve
şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz.
Kuşkusuz şimdi en çok 7 Haziran seçim zaferinin dersleri
üzerinde durmak gerekiyor.
O zafer ki, aslında AKP faşizmini yenilgiye
uğrattı ve Türkiye siyaset tarihinde önemli bir noktayı ifade etti.
Ancak gerçekten de sonuçlarının iyi değerlendirilemediği ve yarım kalan
bir zafer olduğu açıktır. Acaba neden? Çok açık ki, daha baştan söz
konusu zaferi öngörememekten ve sandıkta zafer kazanılabileceğine
yeterince inanmamaktan kaynaklanmıştır. Beklenmeyen bir başarı elde
edildiği için, seçimde zaferi önceden göremeyenler, sonra da ne
yapılması gerektiğini doğru anlayamamış ve pratikte de
değerlendirememiştir.
Eğer şimdi 24 Haziran’da 7 Haziran’da yarım kalan işin
tamamlanması öngörülüyorsa, o zaman her şeyden önce 24 Haziran’da
seçimin kazanılabileceğine yürekten inanmak ve buna göre de seçim
çalışması ve antifaşist direnişi yürütmek gerekir. İşte faşist cephenin
durumu ortadadır. AKP-MHP faşizmi iç ve dış dünyadan tecrit olduğu gibi,
tarihinin de en zayıf dönemini yaşamaktadır. Her iki parti de ortadan
yarılmış, açık veya gizli birçok parçaya bölünmüştür. Türk parası
yeniden pul haline gelmiş ve ekonomik kriz sistemi çöküş noktasına
getirmiştir. Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı olmasının Türkiye
toplumuna zarar dışında verebileceği bir şey yoktur.
O halde, 24 Haziran seçimini kazanmak için en güçlü aday Demokrasi ittifakıdır, yani Selahattin Demirtaş ve HDP’dir. Öncelikle buna inanmak, kendine güvenmek ve bu temelde de tam bir seferberlik halinde çalışma yürütmek gerekir.
Yorumlar
Yorum Gönder