Üstat Yaşar Kemal, Kürt sorununa çözümün
tartışıldığı bir dönemde “ya demokrasi ya hiç” diyerek süreci formüle
etmişti. Tek mısrada özetlenen bu veciz söz çok anlamlıydı. Maalesef o
dönem itibari ile es geçilmişti. Türkiye’nin şahin kanadı Kürdü imha
ederek sorunu çözmek istiyordu. Hindi gibi kabararak kendilerinden son
derece emin bir şekilde, PKK’nin varlığına süre biçip “terör” sorunu
bitirilecekti. Aradan yıllar geçti, heba edilen zaman, boşa harcanan
enerji, dökülen onca kan, akıl almaz ekonomik israf, zembereğinden
boşalmış devlet terörü ile elde edilen sonuç bir hiç olmuştur. Dönüp
dolaşıp tekrar aynı noktaya gelinmiştir. Çokça denenmiş yöntemleri
tekrar denemenin hiç kimseye bir faydası yoktur. Geriye; savaştan rant
devşiren, mağduriyet üreterek iktidarda kalan hükümet dışında, hiçlik
içinde kendisini tüketen bir Türkiye, mutsuz ve huzursuz bir toplum
bırakmıştır.
Bu erken genel seçimde Türkiye halkları, Türkiye’nin
vicdanı olan ünlü yazar Yaşar Kemal’in o cümlesini ne kadar kavrayıp
gereklerini yerine getirir acaba? Türkiye’nin önündeki 24 Haziran
seçimleri sıradan bir seçimden öte anlam ifade etmektedir. AKP-MHP
ittifakının kazanması halinde bu; demokrasinin gömüldüğü tabuta son
çiviyi çakmak olacaktır.
Korku cumhuriyeti yaratılmıştır
Sürekli savaş hali yaşayan Ortadoğu’da küresel güçler ve
ulus devletler arasındaki kapışma daha radikal, otoriter, totaliter,
milliyetçi, mezhepçi yönetimlerin ve örgütlerin ortaya çıkmasına zemin
sunmaktadır. Radikalleşen iktidarlar, halkta karşılık bulmak için her
yolu denemektedirler. En büyük maharetleri de korku üretmektir. Ulus
devletler kendi halkına korku pompalayarak vazgeçilmez hale gelip
varlıklarını korumaktadırlar. DAİŞ ve benzeri örgütler de korku
yaratarak iktidar olmak istemektedirler. AKP iktidarı döneminde
yaratılan korku da benzer bir stratejinin ürünüdür.
Erdoğan kendi kaderini Türkiye’nin kaderiyle bir
tutmaktadır. “ben iktidardan gidersem Türkiye batar” algısını yaratıyor.
Korkuyu hakim kılmak için de baskı, tutuklama da dahil her yolu
kullanıyor. Muhalif sayılabilecek her sesi kısmaktadır, her bireyi
tasfiye etmektedir. Erdoğan, yarattığı korku ikliminde yürümeye devam
etmekte ve bu yöntemle yönetimini perçinlemek istemektedir. Herkesi biat
etmeye zorlamaktadır. Biat etmeyen ise işinden, aşından olup zindana
kadar yolu görünüyor. Türkiye Cumhuriyeti her vicdanlı, demokrat yurttaş
için korku cumhuriyetine dönüşmüştür.
24 Haziran günü safların netleştiği bir gün olacaktır.
Sandıktan ya demokrasi çıkacak ya da kocaman bir hiç çıkacaktır.
Seçimlerde şu veya bu partinin iktidara gelmesi yada yönetim
değişikliği de değildir. Seçmenler demokrasiye odaklanmalı ve kendi
iradelerini sandığa yansıtmalıdır. Kuru ajitasyon-propagandalara, göz
boyama reklamlarına, içi boş vaatlere kanmamaları gerekiyor.
Diktatörlüğe mazbata verilmemeli
AKP iktidarı Türkiye’nin önünü tıkamış ve uçurumun
kıyısına getirmiştir. Türk ekonomisi iflasın eşiğine gelmiş,
kaynaklarını savaşa harcayarak bitirmiştir. Cari açık büyümüş, faizler
artmış, dolar hız kesmeden yükselmektedir. Tekeri döndürecek mecali
kalmamış bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Top yekun kaybetmenin
eşiğine gelmiş Türkiye halkaları için bu seçimler belki de son şans
olacaktır. AKP-MHP ittifakının kazanması halinde en kötü senaryo
devreye girecektir. Erdoğan’a diktatörlük mazbatası verilirse, sonradan
sızlanmanın bir anlamı kalmaz ve felaket herkesin kapısına dayanacaktır.
Hiçliğin kıyısında seyredenlerin içine gireceği en kötü durumu
kabullenmiş olacaklardır.
Erdoğan musibetinden kurtulmanın tek yolu demokrasinin
içselleştirilmesidir. Bunun da en önemli kriteri Kürt sorununa yaklaşım
belirleyecektir. 24 Haziran’ın bir kırılma noktası olduğunu herkesin
aklımda tutması gerekir. Kürt sorununa kim nasıl yaklaşıyor? Hangi parti
ne diyor? Bu konuda geçmişle yüzleşmeleri gerekir. Demokratik
seçenekler dışındaki senaryolar Türkiye’ye kaybettirecektir. Türk
devleti kırk yıldır sürdürdüğü savaşta sonuç alamamışsa, kırk yıl daha
bu savaşı sürdürmenin mantığı yoktur.
Kürdistan’da süren savaşa kayıtsız kalanlar, savaş dışında
kalma mantığı içinde olanlar şunu iyi bilmeleri gerekiyor ki
Nietzsche’nin dediği gibi “sizler savaşa ilgisiz olabilirsiniz ama savaş
size karşı ilgisiz değildir”. Herkesin zarar göreceği bir sürece
sürüklenmenin önü mutlaka alınmalıdır. Diktatörlüğün değil demokrasinin
kazanması için herkesin vicdani ve ahlaki sorumluluğu vardır.
HDP, Türkiye için bir şanstır. Diktatörlükten zarar gören
bütün farklılıklar, HDP’de buluşmanın şansını iyi değerlendirmelidir.
Demokrasinin tek çözüm olduğu gerçeğini yıllar önce söyleyen Yaşar
Kemal’e saygının da bir gereği olarak, herkes demokrasi seçeneğine omuz
vermelidir. Ya demokrasi, ya hiç…
Şehitler ayı vesilesiyle Mayıs ayı şehitlerini, ölümü öldüren ölümsüzleri saygı ile anıyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder