Veysi SARISÖZEN
Bazı acayip işler oluyor. Erdoğan’ın seçim konuşmalarını
izliyorum ve bir tuhaf oluyorum. Tuhaf oluşumu anlayasınız diye
söyleyeyim: Ben ekrana gözlerim kaymış, suratım çarpılmış, acayip
hareketler yaparak bakarken, torunum “anane dedem deliriyor” diye
bağırarak odadan kaçtı.
Artık adam “Zihni Sinir Projeleri”ne taş çıkartan laflar
ediyor. “Yeni bir hikayesi kalmadı” diyenler halt etmiş. “Yeni
hikayeleri” bildiğiniz gibi değil.
Örneğin dolar fırlamış. Şirketler batıyor. Enflasyon
tepede, emekçi kan ağlıyor. Erdoğan “kur mur hikaye” deyiveriyor.
Düşünüyorum: Ne demek istiyor? Ne demek istediğini “Kürt kökenli Türk
oğlu Türk” Mehmet Şimşek anlatıyor: “Doların yükselmesi vatandaşa
yaradı”. Batan sermayeye, fakirleşen emekçiye yaramadığı açık olduğuna
göre doların yükselmesi hangi vatandaşa yaramış olabilir? Çok açık;
Erdoğan “yastık altındaki dolarlarınızla TL alın kardeşlerim” dediğine
göre, demek ki, Erdoğan’ın kardeşleri döviz bürolarının önünde TL
bozdurup dolar almış. “Yastık altında” istiflemiş. Erdoğan’ın
“kardeşleri” doların yükselmesinden kazançlı çıkmış. Bakan böyle diyor
yahu.
Orhan Veli ve Garipçiler vezinli, kafiyeli şiirle dalga
geçerken şöyle diyorlardı: “Safiye’den vaz geçerim, kafiyeden
vazgeçmem”. O hesap, “kardeşleri” iş sıkıya gelince “Erdoğan’dan
vazgeçerim dolardan vazgeçmem” diyor. Erdoğan Bilal’in yastık altını
kontrol etse “sıfırlanmamış” deste deste doların orada mışıl mışıl
uyuduğunu görebilir. Ben Emine hanımdan da şüpheleniyorum.
Derken “fakirleri görünce enerji alıyorum” demez mi?
Fakiri görünce “duramıyormuş, yola devam ediyormuş.” Öyle böyle devam
etmek değil, Ferrari yarış arabası misali. Dolduruyor enerjiyi “voooon!”
Fesuphanallah. Dolar ve enflasyon yükselip fakir sayısı arttıkça adamın
“enerjisi” de tavan yapıyormuş. Fakir azalırsa “enerjisi düşecek”. Adam
Atıf Kaptan’ın oynadığı filmdeki “Drakula” sanki. Fakir’in kanı
kuruyunca Drakula’nın sıfırı tüketmesi gibi, bizimki de o misal. Basıyor
vergiyi, yasaklıyor grevi, fırlatıyor dolarla enflasyonu. Fakirler
ordusu büyüyor, bu, “enerji” alıyor. Ne diyebiliriz? Bırak fakirin,
fukaranın, garip gurebanın yakasını, “enerjini” Enerji Bakanı Damadından
ya da İsrail’e petrol satan evladından al birader. Yetti yani.
Ardından önüne gelen yerleri “millet bahçesi” yapacağı
müjdesini verdi. Vakt-i saadette “millet” et bulurdu, bahçe bulamazdı.
Dolar fırlamış. Et fiyatları el yakıyor. Millet neredeyse toptan
vejeteryan olacak. Olmayanların birbirlerini yiyerek yamyamlaşma
tehlikesi bile var. Millet “millet bahçesinde” ne yapacak? Bir Alevi
türküsünü hatırlıyorum. Türküyü “feminizme” uyarlayarak, burada
“millete” hatırlatayım: “Eşeği saldım çayıra-Otlayıp karnın
doyura-Gödüğü düşü hayıra-Yoranın da ‘Sarayını’…” Eşek yerine konan,
“millet bahçesinde otlatılan” seçmen, düşünde evine Erdoğan’ın “makarna”
yerine “kuzu budu” getirdiğini görüyorsa, bu hayra alamet değildir.
Millet hamur yemekten akıllanmıyor demektir.
Hadi bunlar neyse ne. Bir seçim vaadi var ki, gençlerin
tabiriyle söyleyecek olursam “koptum, dumur oldum.” Adam kürsüye çıktı
ve ne dese beğenirsiniz? “Bir müjdem daha var, bu kardeşiniz seçimden
sonra Antarktika’da bir ilmi araştırma üssü kuracak…” İnşallah yakında
Güney Kutbu’na da ‘tek bayrak’ dikecek. İyi mi? Sanırsın Erdoğan değil
de Amundsen konuşuyor. Cizre, Nusaybin, Şırnak, Sur, Efrîn “fatihliği”
kesmedi. “Kutup fatihi” olacak. Vatandaş başına gelecekten habersiz
“Reis bizi Antarktika’ya götür” diye çığrışıyor.
Güney Kutbu dediğin eksi 70 derecelik bir yer. Toprağın
üstündeki buz tabakasının kalınlığı 4 bin metreden fazla. Pek çok
bölgesine iki milyon yıldır yağmur yağmıyor. İnsansız bir kıt’a. Adam
kafaya koymuş; binlerce akademisyeni işinden edip, Avrupalara,
Amerikalara sürdüğü yetmedi, arta kalanı teee Güney Kutbuna gönderecek.
Mitolojiye göre İkarus balmumundan yaptığı kanatlarıyla
güneşe doğru uçmuştu. Yaklaşınca kanatlar eridi, İkarus sizlere ömür.
Bizim Hazerfen Çelebi bu “icadı” essah sanıp, benzer kanatlar kuşanmış,
Galata Kulesi’nden kendini boşluğa fırlatıp, Kız Kulesi açıklarında suya
çakılmıştı. Vaktiyle Turhan Selçuk’un “Abdülcanbaz’ın maceralarını”
anlattığı bir karikatür dizisi vardı. “Sefinesiyle” gitmediği seyyare
kalmamıştı. Erdoğan karikatür gibi adam. Yakında ardına bir su çekme
motoru, iki yanına deve kuşu kanadı, ağzına da pervane niyetine bir
“kaynana zırıltısı” takıp, “Kahpe Amerikalı Aya gitmiş, hikaye, ben
Uranus’a ayak basan ilk insan olacağım, biz ‘ilklerin’ partisiyiz“ derse
sakın şaşırmayın.
İş şirazeden çıktı.
Şu balıklara yem diye inci atan, saray duvarlarını samur
kürkleriyle donatan tarihimizin ünlü Padişahı Deli İbrahim var ya… Ne
yalan söyleyeyim “bu deli İbo bayağı akıllıymış” demeye başladım.
Ey ehl-i millet, Erdoğan’ı dinledikçe delirmekten
korkmayın. Aziz Nesin’in “Damda deli var” adlı öyküsü aklıma geldi de
söylüyorum. Bir yerlerden bulun okuyun. Damdaki deliyi bir başka deli
damdan indiriyor öyküde.
Bunu Saray’dan indirmek için bir deli yetmez. Milletçe delirelim. Başka çare kalmamıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder