Mustafa KARASU
Doların yükselişi durdurulamıyor. Düşeceği de gözükmüyor.
Türkiye’deki ekonomik kriz ertelenmiş krizdir. Çünkü dünyanın birçok
yerinde ekonomik kriz yaşanırken Türkiye Katar’dan gelen sıcak para,
Başûrê Kurdistan’da yapılan tatlı kârlar ve turizm gelirleriyle krizi
önlüyordu. Ancak bu üç musluktan akan dolarlarda sınırlama yaşanınca
dolar Türk parası karşısında değer kazanmaya bu da ekonomide ciddi
sorunlar çıkarmaya başladı. Daha önce ertelenmiş ekonomik kriz
ağırlaştı, bunun sonucu birçok işyeri iflas bayrağı çekti.
Şimdi bu krizi kimin çıkardığı tartışılıyor. Bu krizin dış
etkilerle çıktığı söyleniyor ve bu halka inandırılmaya çalışılıyor.
Kuşkusuz bu krizin dış etkenler de var. Çünkü liberal politikayı
Türkiye’ye en fazla sokan AKP iktidarıdır. Bu nedenle Türkiye ekonomisi
küresel kapitalizme fazlasıyla bağlanmıştır. Bu açıdan dünya
ekonomisinde yaşanan her şey Türkiye’yi etkiler. Niye etkiliyor
denilemez. En başta da AKP diyemez. Çünkü AKP daha baştan dışa bağımlı
bir ekonomiyi kabul etmiştir. Her gün ‘dış sermaye gelsin yatırım
yapsın’ dersen, birçok ekonomik yatırımı dış sermayeye satarsan o zaman
ekonominin dışardan etkilenmesini de kabul etmiş olursun. Kuşkusuz
dünyada birçok ekonomi dış ekonomik dengelerden etkilenmektedir. Ancak
Türkiye ekonomisi öyle bir paldır küldür dışa bağımlı hale getirildi ki
dış ekonomi hapşırdığında Türkiye ekonomisi nezle olmaktadır. Bu açıdan
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin doların yükselmesini dış
gelişmelere bağlaması ekonomiyi dışa ne kadar bağladıklarının itirafı
olmaktadır.
Devlet Bahçeli 2001’deki ekonomik krizi Ecevit’e müdahale
olarak değerlendirmiştir. Bu tabi ki doğru değildi. Türkiye o güne kadar
izlenen savaş politikasının getirdiği büyük ekonomik sorunları halkın
sırtına yükleyerek krizden çıkma politikasını tercih etmiştir. Bu
nedenle ağır bir devalüasyon yapılarak halk bir gecede fakir hale
getirilmiştir. Halkın cebindeki paralar bir gecede değersiz hale
getirilmiştir ya da halkın cebindeki paralar dış sermaye güçlerine
aktarılmıştır. Bunun faturası da doğal olarak bir devalüasyonu yapan ve
yaptıran Ecevit’e çıkmıştır. Böylece AKP iktidarının önü açılmıştır. Bu
devalüasyonla Ecevit yıkılırken AKP de 20 yıllık savaş ekonomisinin
yükünü omuzlamadan iktidara gelmiştir. AKP’nin çok övündüğü ekonomideki
iyileşme ve bizim zamanımızda şu sıkıntılar yok demesi bu devalüasyona
bağlıdır. Eğer önceki iktidarlar bu faturayı omuzlasalardı AKP iktidara
gelmezdi, gelseydi bile önüne konulan ekonomik fatura kısa sürede ağır
ekonomik tedbirlere başvurarak giderilmek isteneceğinden iktidarın
desteğini hızlı biçimde kaybederdi.
AKP iktidarı da eğer bir süre daha seçime gitmeseydi
Ecevit’in 2001’de yapmak zorunda kaldığı devalüasyonu yapmak zorunda
kalacaktı. Bu da iktidarını kaybetmesiyle sonuçlanırdı. Bu nedenle böyle
bir ağır faturayla karşılaşmadan seçim kararı alınmıştır. Devlet
Bahçeli o zaman seçim kararını devalüasyondan hemen sonra aldırarak
Ecevit’i bizzat kendisi iktidardan düşürmüştür. Şimdi erken seçim
isteyerek Erdoğan ve AKP’yi kurtarma yoluna gitmiştir. Ecevit’i
iktidardan düşüren Devlet Bahçeli’ydi. Bunu o yılları hatırlayan herkes
bilir.
Aslında bir yönüyle Erdoğan’ı ve AKP’yi iktidara o zaman
Devlet Bahçeli getirmişti. Şimdi ise seçimi erkene aldırarak AKP’yi
seçim sonrası yaşanacak daha ağır ekonomik sorunların sonuçlarından
kurtarmaya çalışmaktadır. Ancak savaş ekonomisinin yükü o kadar
ağırlaşmıştır ki Merkez Bankası müdahaleleri bile doların yükselişini
durduramıyor.
Ekonomik sorunları bu kadar ağır hale getiren 2011’de
olduğu gibi Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı yürütülen
savaştır. Çünkü ekonomik kaynaklar çok yaygın olarak savaşa
harcanmaktadır. Nasıl ki 2011’deki büyük kriz savaşın ağır ekonomik yükü
nedeniyle çıkmışsa, bugünde krizin nedeni de esas olarak savaştır ve bu
savaş nedeniyle uygulanan faşist diktatörlüktür. Kaynakların büyük bir
kısmı savaşa giderken, önceden akan bir kısım kaynak da savaş nedeniyle
durmuştur ya da az akmaktadır. Tüm bu gerçekler, krize yol açan
etkenleri yaratan ve ortaya çıkaranın AKP iktidarının politikaları ve
tercihleri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Ekonomik krizin diğer bir önemli etkeni ise AKP
yandaşlarının ekonomik vurgun yapmasıdır. Bu kadar ucuz zenginleşme
ekonominin sülük gibi emilmesiyle gerçekleşmektedir. AKP yandaşlarının
zenginleşmesi Türkiye ekonomisine gitmesi gereken kaynakların bazı
kesimlerde toplanmasını sağlıyor. Tayyip Erdoğan’ın yastık altı dediği
dövizlerin çoğunluğu bu kesimlere aittir. Bunların dövizlerini
bozdurması bir yana yurt dışına kaçırmaktadırlar. Hatta Tayyip Erdoğan
ve çevresinin on milyonlarca, belki de yüz milyonlarca doları Türkiye
dışındadır. 17-25 Aralık’ta bu paraların bir kısmını kaybetmeyle karşı
karşıya kalmıştır. Bu nedenle Tayyip Erdoğan ve çevresi ne olur ne olmaz
diyerek bu paraları yurt dışına çıkarmışlardır. Çünkü Tayyip Erdoğan
her an iktidardan düşme korkusuyla yaşamaktadır. 15 Temmuz darbesiyle
karşılaşan bu iktidar kliğinin milyar dolarları dışarıya kaçırıp
güvenceye almak istemesi de anlaşılır bir durumdur.
Şu anda görünen ekonomik kriz buz dağının görünen yüzüdür.
AKP-MHP iktidarı seçim sonrasına öyle bir kriz bırakmıştır ki halk bu
durumla karşılaşınca şok olacaktır. Savaş ekonomisi ve rant ekonomisinin
faturası 2011’de olduğu gibi halkın sırtına yüklenecektir. Bilindiği
gibi 2011 öncesi sadece kaynaklar savaşa harcanmamış, kim APO ve PKK
düşmanı olmuşsa kaynaklar bu kesimlere aktarılmıştır. Cem Uzan gibi
çevreler APO ve PKK düşmanlığını yükselterek kısa sürede zengin
olmuşlardır. Bu kesimin daha sonra Türkiye halkıyla ve Türkiye
çıkarlarıyla alakası olmadığı, sadece kendini düşündüğü açığa çıkmıştır.
Bu kesimin milyonlarca doları yurt dışına çıkardığı bilinmektedir. Şu
anda da AKP yandaşı onlarca, hatta yüzerce Cem Uzan bulunmaktadır.
Türkiye’de ekonomik kriz yaratan AKP-MHP faşist
ittifakının savaş politikalarıdır. Bu savaş ortamında bu savaşı
alkışlayanlar malı alıp götürmektedir. Bu durumda da Türkiye tarihinde
hiçbir dönemde olmadığı kadar dışa bağımlı ekonomi de kriz
yaşanmaktadır. Bu ekonomik krizi yaratan AKP iktidarıdır. AKP-MHP faşist
ittifakının savaş politikalarıdır. AKP-MHP iktidarı Efrîn işgalini
yaparak şovenizmi şahlandırıp seçim kazanmak isterken bu savaş
politikasıyla ekonomik krizi daha da ağırlaştırmıştır. Tayyip Erdoğan
iktidarını o kadar kaybetmekten korkmaktadır ki seçim kazanmak için bu
defa da Xakurkê ve Lêlikan alanlarına askeri saldırı başlatmış, bazı
yerleri işgal etmiştir. Ancak buna rağmen AKP’nin seçimi kazanması
zordur. Bu açıdan AKP iktidarının seçim öncesi yeni savaş maceralarına
girmesi beklenmelidir. Böylece hem şovenizmi şahlandırıp seçimi kazanmak
isteyecek hem de ekonomik krizin üstünü örtmeye çalışacaktır. Ancak
gireceği böyle bir savaş macerası ekonomik krizi daha da
derinleştirmekten başka bir sonuç vermeyecektir. Bu nedenle de halk 24
Haziran seçimlerinde bu ekonomik krizi yaratanlara ve seçim sonrası
halka ağır fatura bırakanlara ilk tokadını vuracaktır. Halkın önüne
Türkiye ekonomisini bu hale getirenlerden hesap sorma fırsatı çıkmıştır.
Bunu sağlatacak da en başta HDP’nin barajı aşmasıdır. HDP’ye ve
Selahattin Demirtaş’a verilecek oylar hem ekonomik krizi yaratan savaş
politikalarına tutum olacaktır hem de bu politikaları uygulayan AKP’yi
ve Erdoğan’ı iktidardan düşürecektir.
Tüm halklar ve demokrasi güçleri bilmektedir ki, AKP’den
hesap sormanın tek yolu vardır. Bu da HDP’nin güçlü biçiminde meclise
girmesidir.
Yorumlar
Yorum Gönder