Sri Lanka ordusu Mayıs 2009’da Tamil topraklarında dünyanın gözü önünde tarihin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirdi.
SELMA AKKAYA/PARİS
33 yıldır silahlı mücadele veren, Tamil halkının kendi
kaderini tayin hakkı için savaşan Tamil Elam Özgürlük Kaplanları (LTTE)
çembere alınarak, aralarında örgütün lideri Velupillai Prabhakara’nın da
bulunduğu binlerce Tamil militanının yanı sıra 70 bin Tamilli
katledildi. Katliam sırasında kaybolan 46 bin kişinin akıbeti ise halen
bilinmiyor. Katliamdan kurtulmayı başaran gerillalar ağır işkencelerden
geçirildi, cezaevlerine doldurulurken hazırlanan toplama kamplarına on
binlerce Tamilli yerleştirildi. Sri Lanka devletine destek veren BM
raporları katliam sırasında kimyasal kullanıldığını gizleyemedi. Bütün
bunlar dünyanın gözü önünde ve onayıyla gerçekleşirken, sadece
emperyalist güçler değil, Küba ve Venezuella gibi ülkeler Tamil halkını
‘terörist’ olarak ilan etti!
Saldırının startını veren ABD
Sri Lanka Ordusu, Kasım 2008 sonbaharında Tamil bölgesine
dönük topyekün bir saldırıya başladı. 2009 baharında Tamil Halkı Tamil
Elam Kurtuluş Kaplanları cephe savaşı uygulamaya başladı. Sri Lanka, söz
konusu savaş sürecini dünyaya Tamil Kaplanları’nın halkı siper olarak
kullandığı yönde lanse etmeye başladı. Bu aşamadan sonra ABD onayıyla
Çin tarafından modern silahlarla donatılan Sri Lanka ordusu,
ABD-AB-Rusya-Çin-Hindistan ve BM’in ortak mutabakatı sonucu Tamil Elam
Kurtuluş Kaplanları’nı askeri olarak ezme kararı aldı. Bugün Kürtler
için sıkça gündeme getirilen Tamil Planı işte tam da buydu. Mazlum
halkların kendi kaderini tayin için başlattığı mücadelelerde ortaya
çıkmış silahlı halk hareketlerini ortak mutabakatla ya düzen içine
çekerek ya da askeri olarak ezme politikası Tamil halkı şahsında hayata
geçiriliyordu.
Canlı kalkan yalanı
Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları’nın sivilleri canlı kalkan
olarak kullandığına dair anti-propaganda ile BM merkezli kurumlar
aracılığıyla Sri Lanka devleti teşvik ediliyordu. Bir taraftan
saldırılarını sürdüren Sri Lanka diğer taraftan savaşın bitmesinin
ardından halkı yerleştireceği toplama kamplarını inşa
ediyordu. Kampların en büyüğü 300 bin kişilikti. Basın ve kamuoyuna
yansıyan bilgilere göre toplamda 900 bin kişilik kapasiteye sahip
kamplar inşa edilmişti. Nitekim yaşanan katliam sürecinde on binlerce
insan, geri dönüşü olmayan kalıcı sakatlıklar edinirken, 100 binin
üzerinde ölüm, yüz binlerce tutuklu Tamil halkına yönelen savaşın
bilançosu oldu.
BM katliamın ört-basçısı oldu
Başta Sri Lanka katliamın bilançosunu BM ve ABD’yi de
arkasına alarak gizlemeye çalışsa da, İngiliz Kanal 4 televizyonu “Sri
Lanka’nın Ölüm Tarlaları” adlı belgeselle yaşananları tüm çıplaklığıyla
gösteriyordu.
Katliam ve soykırım sonrası askeri işgal altında Sri Lanka
seçime gitti. Tüm liderleri ve gerillası katledilen Tamil Elam Kurtuluş
Kaplanları’na yakınlığı ile bilinen Tamil Ulusal İttifakı bölgedeki en
yüksek oyu aldı.
Katliamla bastıramadı
Katliamdan bir kaç ay sonra Tamil Ulusal İttifakı’nın
(TNA) oyların yüzde 76’sını alarak büyük bir başarı elde etmesi, Tamil
halkının haklı davasının ardında mücadelesine devam edeceğini işaret
ediyordu.
Sri Lanka 9 bölgeden oluşuyor. Tamil Ulusal İttifakı, tüm
Sri Lanka için federal bir devlet, kendi bölgeleri için ise demokratik
özerklik istiyor. Tamil halkının bu başarısına karşın merkezi hükümet ve
Sri Lanka devleti Tamil halkını sürekli ayrı devlet kurmayı istemekle
suçluyor. AB ve BM’yi de arkasına alarak, halen Tamil halkına dönük her
türlü baskı ve katliam politikasını sürdürüyor!
Dünya Tamil karşısında birleşti
Savaşın bitimiyle birlikte, 47 üyeli BM İnsan Hakları
Konseyi’nde 17 ülke, Sri Lanka’nın durumuyla ilgili olağanüstü bir
oturum çağrısında bulundu. Zaten Sri Lanka’nın Tamil halkına yönelik
soykırımı BM tarafından sürekli cilalanmış ve yaşanan katliamın
ardından Sri Lanka hükümetini “insan haklarını teşvik etme ve koruma”
konusunda öven bir BM İnsan Hakları Konseyi (HRC) önergesi çoktan imzaya
açılmıştı. İnsan Hakları Konseyi’nde söz konusu metin sunuldu. Önergeye
BM ülkelerinin tamamı, Küba, Bolivya ve Nikaragua hükümetleri ve ALBA
(Amerika Halklarının Bolivarcı İttifakı) imza attı. Tamil Kaplanları
‘terörist’ ilan edildi, Sri Lanka hükümetine direnen tüm halk ise
terörün destekçisi olarak dünyaya sunuldu. Gerekçe hazırdı, Tamil
Kaplanları, “halkı canlı kalkan olarak kullanmıştı” yalanı! Buna halkın
bir kısmı da alet olmuştu. Oysa BM’nin insan hakları teşviki, Sri Lanka
hükümeti tarafından son bir yıl da öldürülen yarım milyon Tamilli,
cezaevinde tutulan 280 bin kişi, açlık ve temel insani ihtiyaçlardan
yoksun kamplarda tutulan yüz binlerin hayatına mal olmuştu.
İncinin tarihi
İngilizlerin Seylan’ı, Sri Lanka; güzelliği ve doğal
kaynak, bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliği bakımından zenginliği
nedeniyle yaygın şekilde “doğunun incisi” olarak tanımlanıyor. Irkçı
hükümet politikaları, etnik temizlik ve kuzeydeki yüz binlerce Tamil
halkının hapsedilmesi şeklinde bir cehenneme dönen “inci”nin tarihi
katliamlar tarihidir. Sri Lanka’nın yerli halkı Tamiller’dir.
Yapılan
arkeolojik kazılar 5 bin yıl önceye kadar Tamil tarihini takip
edebiliyor. Tarihteki adları Elalar olarak da bilinen Tamilliler dil
olarak Dravidyan dilini konuşuyor. Dil yapısı olarak, İskitlerle ve
Urallarla benzerlik gösteren Tamillilerin tarihi Sümer’e kadar
uzanıyor. Sri Lanka’da ilk bulunan Tamillilerden sonra bölgeye 2 bin 500
yıl önce Hindistan’dan ilk Singalalar adaya yerleşmeye başlar. MÖ
543’te Sri Lanka’ya varan Kral Vijayan’dan kaynaklarına göre Singalar,
yerli halk Tamil ile çatışmaya başlar. Bu çatışmalardan sonra Kandi ve
Kottai krallıklarını kuruluyor. Tarihte her iki halk arasında daima bir
savaşın yaşandığı ifade ediliyor.
Sömürge tarihi Seylan
Ada, sadece iç savaşlarla tarihte yerini almıyor aynı
zamanda sömürgenin de tarihi olarak Seylan olarak biliniyor. Ada ilk
olarak 1500 yıllardan sonra farklı ülkelerin istilasına uğradı. İlk
olarak Portekizliler adaya geldi. Onlarca yıl Portekiz tarafından işgal
edilen ve onların Seylan adını verdiği adada direniş sürekli devam
ediyor. Portekizli tüccarlardan sonra adaya bu kez 1658’de Hollandalı
işgalciler yerleşmeye geliyor. Hollanda Birleşik Doğu Hindistan Şirketi,
Portekizlileri yenmek için Tamil ve Singaların ayrımlarına oynasa da,
her iki halk tarafından direniş ve bağımsızlık savaşı sürdürülüyor.
Direniş karşısında Hollanda, adanın tamamını elde edemediyse de sahil
şeridinin hakimiyetini ele geçiriyor.
Hollanda’nın yüz yıllık işgalinin ardından bu kez 1795’te
İngilizler adaya çıktı ve Hollandalılar adayı terk etmek durumunda
kaldı. Yerlilerin iki ayrı ulus olduğunu keşfettiler. 1796’da, İngiliz
kayıtlarında adaya dair şunlar belirtiliyor: “Çok eski çağlardan bu yana
iki ayrı ulus, adanın hakimiyetini aralarında paylaştılar: Wallouwe
nehrinden Chilaw’a kadar güney ve batı bölgelerde iç kısımda yaşayan
Singalalar ve kuzey ve doğu bölgelerine sahip olan Malabarlar
(Tamiller). Bu iki ulus, din, dil ve gelenekler bakımından tamamıyla
farklılar.”
Din sürekli çatışma kaynağı olarak kullanıldı
Yerli halk İngilizlere karşı da direnişlerini sürdürdüler.
Direnişe rağmen İngilizler 1855’de adanın, tüm ekonomisini ihraç etmeye
başladı. Tarçın, baharat, çay, hindistan cevizi, kahve, kauçuk ve
grafit bakımından zengin olan ada İngilizlerin elindeydi. Adayı her
defasında işgal eden ülkeler ve tüccarlar adaya Budizm, İslamiyet,
Hıristiyanlık, Hindu inanç biçimlerini taşıdılar. İşgalciler, ada halkı
arasında çatışmaları derinleştirmek ve durumdan yararlanmak için her
yüzyılda dini kullanmayı ihmal etmedi.
Böl-parçala yönet siyaseti
İngiliz yazar John Pilger şöyle yazıyor: “İngilizler
çaylarını almak zorundaydılar, böylelikle dağlık bölgelerde, özellikle
de ülkenin Singalaların yaşadığı merkezinde çay plantasyonları
oluşturdular. Ancak Singalalar onlar için çalışmadı, bu nedenle
İngilizler, koloniyi idare etmek için eğitimli bir Tamil orta sınıfı
inşa ederken, Hindistan’dan köle işgücü olarak Tamiller’i satın aldılar.
Ancak, yalnızca az sayıda Tamil yönetimde oldu, eğitimli olan bazıları
ise aşağı kastların üstüne yerleşme şansına eriştiler. Yerli etnik
gruplar ile yeni gelenler arasında bir “ırklar”, sınıflar ve kastlar
hiyerarşisi oluşturuldu. 1800’lerin ortalarında, İngiliz ve Alman
alimleri, öncelikle dile ve ardından ırka dayanan bir üstünlük
ideolojisi benimsediler. İngilizler Singalaları büyük Aryan ailesinin
kuzenleri olarak kabul ettiler. İngilizler (ve Almanlar) “üstün” beyaz
Aryan’dılar; Singalalar daha düşük İndo-Aryan’dılar ve Tamiller ise
proletarya, “siyah aşağı ırk” olarak kolonileştirildiler. Bu,
Singalalar’ın kıymetli mitoloji kitapları Mahavamsa’ya dayanan elit
üstünlük nosyonuna çok iyi uyuyordu. Böylelikle İngiliz hakimiyetinde
Seylan olan Sri Lanka, klasik bir böl-yönet taktiğine maruz kaldı.
İngilizlerin adayı yönettiği zaman boyunca kimi zaman farklı sömürge
valileri yerli halkların eşitliğini tanıdılar, yine de birine karşı
diğerine oynadılar. 1833’te İngilizler, daha önce var olan farklı yerli
yönetim yapıları ile birleşirken, ülkenin idari olarak birleşmesi
talimatını verdiler. Yeni yasama meclisi üç Avrupalı ile Singala, Seylan
Tamiller’i ve Burgher’lerin-Protestanlığa dönen, Avro-Asya azınlık,
İndo-Portekizcenin bir karışımını konuşan Avrupalı sömürgecilerin Kreole
ataları-birer temsilcisinden oluştu. İngiltere’nin 150 yıllık
hakimiyeti süresinde uyguladığı kararsız yönetim stratejisi, Singalalar
ile Tamiller arasında sıkça Budistler, Hindular, Hıristiyanlar ve
Müslümanlar arasındaki dini çatışmalar şeklinde baş gösteren düzensiz
şiddet olaylarına yol açtı. Çoğu kez, başka inanca sahip etnik halklara
ilk saldıranlar Budistler oldular. İngilizler polisi sıkça kenarda
beklettiler.”
1950’den sonra gelen bağımsızlık
2. Dünya Savaşı sırasında, Singalalar ve Tamiller
bağımsızlıktan söz ettiler. Bağımsızlık mücadelesi Hindistan’da
yürütülen mücadele ile birlikte hareket etmeye başladı. Ardından İngiliz
Hindistan 1947’ye dek, 1950’deki tam bağımsızlığa kadar ufak bir
reformla sömürge statüsü kazandı. Bütün bu savaş süreçlerinde Sri
Lanka’daki Tamiller’in oranı yüzde 30’dan yüzde 12,6’ya indirildi. On
binlercesi iç savaş öncesinde ve sırasında öldürüldü. Sri Lanka İngiliz
sömürgesi olmaktan çıkıp bağımsızlığını ilan etse de, Sri Lanka hep
özünde sömürge ülke olmaya devam etti. Tarihte hep haklarını arayan
Tamil halkı, ana dilleri, kendi kaderlerini tayin konusundaki
mücadelelerini sürdürmeye devam etti.
1970 yılında çıkarılan ve Tamil gençlerinin üniversiteye
girişini zorlaştıran yasalar ve devamında 1971 yılında toplanan Sri
Lanka Kurucu Meclisi ülkenin adını Seylan’dan Sri Lanka olarak
değiştirmesi, çatışmaların niteliğini değiştirdi. Etnik çatışmalar devam
ederken, Sri Lanka’da bu kez Budizm inancını ülkenin resmi dini olarak
kabul edildi. Tamil dilinin ülkenin resmi dillerinden bir olarak
kabulünü ön gören yasayı onaylamamasının ardından 1972 yılında
Tamillilerin öncülük ettiği partiler ve örgütler birleşme kararı aldı.
92’de ‘terörist örgüt’ ilan edildi
Mayıs 1976 yılında “Tamil Özgürlük Kaplanları Örgütü”
çatısı altında bir araya geldiler. Örgüt ilk bildirisinde hedefinin,
adanın kuzey doğusunda bağımsız “Tamil Elam Devletini” oluşturmak
olduğunu açıklamıştır. 90’lı yıllarda büyük çatışmaların yaşandığı Sri
Lanka, Tamil Eelam Özgürlük Kaplanları’na karşı kendi dışındaki
ülkelerden sürekli destek arayışına girdi. Örgüt ilk olarak Hindistan
tarafından 1992’de ‘terör örgütü’ ilan edildi. Ardından ABD 1998’de
örgütü ‘terör örgütü’ olarak ilan etti. 2000’li yıllarda AB ve diğer
devletler ‘terör örgütü’ listesine ekledi.
Tamil halkı ‘mücadeleye devam’ diyor
Diasporadaki bulunan Tamil halkına yönelik tutuklama,
yasak ve baskılar bu tarihten sonra hız kazandı. Paris’in orta yerinde
2012 yılında hareketin öncüleri katledilirken, AB ve ABD örgütü ekonomik
ve askeri olarak desteklemeyi terör suçu sayarak Avrupa’daki tüm banka
hesaplarını dondurdu ve mali varlıklarına el koydu. Sri Lanka
hükümeti 2009’ta toplu katliam yaptığında 32 ülke Tamil Kaplanlarını
terörist ilan etmişti. 2008-2009 yılları arasında ABD öncülüğünde
hazırlanan uluslararası plan gereği bir halk soykırımdan geçirildi.
Askeri anlamda bütün gücünü kaybeden Tamil halkı kendi mücadelesini tüm
bu yaşanan baskı ve katliam politikası karşısında sürdürmeye devam
ediyor.
Kaynaklar:
http://www.tamilnation.org/heritage/index.htm ve Tamiller’in kendi kaderini tayin hakkına ilişkin bu web sitesi.
John Pilger, “Distant Voices, Desperate Lives”, New Statesman, 13 Mayıs 2009.
http://www2.ohchr.org/english/bodies/hrcouncil/docs/11specialsession/S-11-1-Final-E.doc
http://portal.ohchr.org/portal/page/portal/HRCExtranet/11thSpecialSession;
http://www.rediff.com/
http://www.dsp.org.au/node/229
Yorumlar
Yorum Gönder