Füsun ERDOĞAN
Her şey faşist diktatör Erdoğan’ın barış masasını
tekmeleyerek, 2014 Mart’ında Çanakkale’de yaptığı konuşmada “bu ülkede
Kürt sorunu yok” demesiyle başlamıştı… 7 Haziran 2015 gecesi, HDP’nin 80
milletvekili ile TBMM’ye girmesi ve AKP’nin 258 milletvekili ile tek
başına hükümet kuramayacak bir oy oranına sahip olmasıyla devam etmişti…
İlk sokağa çıkma yasağı 16 Ağustos 2015’te Varto’da
başladığında, aslında hiç kimse bu sokağa çıkma yasaklarının Cizre,
Dargeçit, Lice, Silvan, İdil, Sur, Silopi, Yüksekova, Nusaybin ve
Şırnak’la devam edeceğini… 1990’lı yıllarda sömürgeci faşist
diktatörlüğün Kürt köylerinin boşaltılması sürecinde gerçekleştirdiği
baskı ve zulmü misliyle Kürt kentlerinde yapacaklarını beklemiyordu.
Ama öyle bir katliam gerçekleştirdiler ki!
Ne Cemile’nin anasının sabaha kadar koynunda yavrusunun
ölü bedenini okşamasını, kokmasın diye günlerce derin dondurucuda
cesedini saklamasını…
Ne Taybet ananın bir hafta boyunca keskin nişancılar tarafından katledilmiş bedeninin sokak ortasında bırakılmasını…
Ne anne karnındaki bebenin katledilmesi, 3 aylık Miray
bebeğin, yakılıp-yıkılan, bombalanan kasabaların… Ne de kadın-erkek,
yaşlı-genç-çocuk demeden insanlarımızın bodrumlarda diri diri
yakılabileceğini tahmin etmişti!
Toplam dokuz il ve otuz beş ilçede yüz on bir defa süresiz
ve gün boyu sokağa çıkma yasağının ardından gelen, uluslararası savaş
kurallarını bile hiçe sayan, böylesine kanlı bir kıyım, böylesine
acımasız bir katliam gerçekleştireceklerini tasavvur etmemişti.
21. yüzyılda insanlığın böylesi bir vahşet karşısında sessiz kalacağını, izleyeceğini beklememişti.
Türk sömürgeciliği en kanlı en katliamcı yüzünü
göstermişti ama direniş öylesine görkemliydi ki, sömürgeciliğin hiçbir
silahı direnişin manevi moral gücünü yenilgiye uğratmaya yetmedi.
Eşitsiz koşullardaki direniş aylara yayıldı, büyük kahramanlık örnekleri
ve tarih dersleri bıraktı, büyük zafer günlerini hazırladı. Büyük
özyönetim direnişlerinin halk önderi bu hakikatin tamamen ayırdındaydı.
Cizîr Halk Meclisi Eşbaşkanı Asya YÜKSEL’in unutulmaz
konuşmasındaki, “Yaşasın Cizre serihildanı!”, “Ne olursa olsun
KAZANACAĞIZ!” çığlığı geleceğe ışık tutuyordu…
Özyönetim direnişlerinin diğer önderi Mehmet TUNÇ’un,
“kentimizi terk etmeyeceğiz, direneceğiz!”, “bizimle gurur duyacaksınız”
seslenişi direnişçilerin kendilerine olduğu kadar haklılıklarına, bir o
kadar da dayanışmanın gücüne güvenlerini yansıtıyordu… O gün
bekledikleri yardım, dayanışma onlara ulaşmasa da, onların çığlığı
halkın derinliklerinde zaferi işlemeye devam ediyor.
Geçtiğimiz Cumartesi günü Cizîr’de gerçekleşen kadın seçim
bürosunun açılışında dost düşman herkes onların görkemli fedai
eyleminin yankısına tanık olduk. Cizîr fotoğrafı özyönetim direnişinden
gücünü alan bir direniş manifestosuydu.
Sıklaşmış saflar, sevinçli bir coşku ve kazanma azmi…
Güneşe meydan okuyan pırıl pırıl kadın ve erkek bakışları, göğe yükselen
sevinçli zafer işaretleri ve sıkılı yumruklar!..
Cizîr Serihildanı’nda hayatını kaybedenlerin ailelerinin
de katıldığı büro açılışı tam bir mitinge dönüştü. Bu çıkışıyla Cizîr
halkı dost-düşman herkese; 60 gün boyunca teslim olmadan direnen ve son
nefeslerine kadar AKP faşizmine teslim olmadıklarını haykıran Mehmet
TUNÇ’ların, Asiye YÜKSEL’lerin şahsında “evlatlarımızın vasiyetini
yerine getirmek üzere buradayız… Evlatlarımız gibi teslim olmadık,
olmayacağız!” dedi.
Halaylarla, zılgıtlarla gerçekleşen açılışta Cizîr halkı
Erdoğan-Bahçeli-BBP kanlı faşist ittifakına, faşist diktatör Erdoğan’ın
tekçiliğine yanıt verdi. Meydan okudu! Sömürgeci faşist diktatörlüğe;
bombaladınız, yıktınız, evlatlarımızı bodrumlarda diri diri yaktınız,
keskin nişancılarla kadın-çocuk, yaşlı-genç demeden katlettiniz,
ölülerimizi günlerce sokak ortasında, derin dondurucularda beklettiniz!
İşte buradayız, boyun eğmedik, eğmeyeceğiz dedi!…
24 Haziran 2018 seçim mücadelesine hazırlanırken,
hepimizin bakması gereken fotoğraf budur. Başaracağımıza olan inancımla
bir kez daha Cizîr’de yitirdiklerimizi sevgi ve minnetle anarken, son
sözü Cizîr kahramanlarından Mehmet Tunç’a bırakıyorum:
“… Bu binanın çökmesiyle insanlık da bu bodrumun altında
kalacak. Bunun hesabını tarihe nasıl verecekler? …Mücadeleye devam eden
arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Cizre halkı altmış gündür soğuğa
rağmen, açlığa rağmen, susuzluğa rağmen diz çökmedi. Onun için geride
kalan insanların bizimle gurur duyması lazım. Ama şu anda Cizre’de bir
vahşet uygulanıyor. Ama biz diz çökmeyeceğiz. Nasıl ki ilk günkü gibi
Hayrilere, Kemallere ve Mazlumlara söz vermişsek, onlar nasıl ki Esad
Oktay gibi kişiliklere diz çökmemişlerse, biz de AKP faşizmine Cizre
halkı olarak diz çökmeyeceğiz.”
Yorumlar
Yorum Gönder