Ahmet KAHRAMAN
Ağacın katili balta ama sapı da yine ağaçtandır derler. Bu deyim halka ihanetin en kısa ve en doğru tanımıdır.
Ancak çark, yeni ve salt Kürtlere has değildir. Tarihi ilk
çağlara uzanır. Hekesin bildiği üzere Romalı kölelerin kamçılı,
hançerli gardiyanları, yine kölelerden seçiliyordu. Amerika kıtasına
taşınan Afrikalı kölelerin başları da…
Amerika yerlilerinin soykırımında öncü güç, yine
yerlilerdi. Annesini de ele veren muhbir ve babasını takip eden izci,
kardeşinin kalbine nişan alan tetikçi, kolları sırmalı çavuş ceketi
giydirilmiş Kızılderiliydi.
Bunlar kendi halkının hainleriydi. Evrensel ölçekteki deyimle işbirlikçi ve tarihin ‘kara yüzlüleri’dir.
Kürdistan tarihinin öteki yüzü bunları anlatır.
Ancak unutmamak gerekir ki, her işbirlikçi kullanılmaya
elverişli olduğu sürece ‘muteber’dir. Kullanılma sürecinde gözetilen bir
alettir, vakti dolunca da kullanılmış tuvalet kağıdı gibi çöplüğe
atılır veya ebediyyen susmak üzere ortadan kaldırılır.
Kürt tarihinin arka yüzü bu soysuz hainlerin hüzünlü
sonunu hikaye eder. Kuzey Kürdistan’da 1920-1939 yılları arasında
yüzlerce kullanılmış kişi mezarsız ölü olarak geçti tarihe.
Kendini kurtarmak için yakınlarının hayatını satanlar, düşmanlarına da yaranamadı.
1990’larda Kürtlerden derlenmiş ve ‘itirafçı’ adı verilmiş
katil mangalar dönemidir. Bu dönemde sayısız ölüm mangası dolaşıyordu
Kürdistan’da. Bunlar ‘haydut devlet’ adına bölgeden bölgeye seğirtiyor,
can alıyordu. 2000’e doğru işlevleri bitince kimileri firar edip
kayıplara karıştı, kimileri Hizbullah gibi AKP’nin hizmetinde biçim
değiştirdi.
Mesela kışlalarda eğitilen, cinayetlerden sonra polis
karakollarında iz kaybeden, halkına ihanet eden katil bir Hizbullah
çetesi vardı. Lideri, işi bitince televizyonların naklen yayınında,
kurşun salvosuna tutularak öldürülüyor, çetesi de hapishaneye
dolduruluyordu. AKP, onları delikten çıkarıp partilerini de kurdurarak
kullanmaya başladı. Sonra işe yaramaz hale gelince sokağa attı.
Bir Mahmut Yıldırım (Yeşil) vardı. O bir işkenceci ve
‘faili meçhul cinayetler’in tetikçisi olarak Türk adaletinin gözde
infazcılarındandı. Sonra miadı doldu, tetikçiler onun peşine de düştü.
Bugün yaşadığı meçhul ama, kağıt üzerinde aranan bir katildir.
Sedat Bucak, milletvekili ve ‘yüksek himayeye mazhar
korucubaşı’ydı. Türk mafya sosyetesinde de postu seriliydi. O şimdi
hapishane korkusuyla terbiye edilmiş ve kenara atılmış biridir.
Bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkündür. 10 değil, 20 değil; yüzlerce örnek var kullanılmış Kürtlere dair.
Bunlardan AKP’ye geçiş yaparsak; o da kendi takımını
kurdu. Bu amaçla korucuların sayısını çoğalttı, muhbir, iz sürücü ağını
tek evli mezraya kadar genişletti.
Öbür yanda gönüllü devşirilmiş Kürtlerden, seviyesine denk düşen bir ‘entelektüel hizmetkar’ takımı kurdu.
Bunların çoğu, iş ve aş umuduyla her kapıya atılan, eşiğe
dudak değdiren yalaka yalamsı tiplerdi. Her durakta yeniden renk, tutum
ve duruş değiştiren…
Bunların çoğu, Kürt hareketi kapılarından geliyordu. Oralarda şanslarını denemiş ama umduğunu bulamamış kişiler…
AKP için, ayağa kadar gelmiş personeldi bunlar. Anne
babaları Kürt… Kürtleri, Kürt kimliklerle karalamak, iftiralar boşaltmak
kazançtı. Bunların bir kısmını bu görevle TRT 6’de maaşa bağladılar.
O güne kadar yazı dünyasında adı sanı duyulmamış
kimilerini de AKP havuzundan beslenen medyaya yerleştirip ‘ateş serbest’
emri verdiler. Bunlardan hangisinin adını yazayım ben şimdi? Mehmet
Metiner’i yazsam, unutulan Müfid Yüksel’in, Nevzat Çiçek’in hatırı
kalır. Politikada Galip Ensarioğlu desem, kafasının orta yerinde delik
açılmış İbrahim Tatlıses’in hatırı kalır.
Her neyse… Medyaya bindirilmiş bu kalabalık üç kuruşa
dönek, dömbelekti. Her biri medyanın ayrı köşesinde yağcılık,
dalkavukluk üzere takla atıyor, dün baş koymuşçasına savundukları
değerlere söverek, kimi inkarın avukatı kesilerek yerini
sağlamlaştırmaya, kazancını artırmaya çalışıyordu. Kimileri de yeni
sahibinin sesi olarak ölüm, yıkım ve yangınları, Kürtlere hizmet diye
sunuyordu.
Ama kazanç torbasına başını sokanlar, kullanılmanın dönem
ve devransal olduğunu bilmiyordu. Oysa AKP çoktan ırkçılığa dümen
kırmış, Kürtleri bütün olarak karşısına almıştı. Dönem, Kürt aksanıyla
propaganda zamanı değil kurşun atma, yakma, yıkma devranıydı. En iyi
Kürt, ölü olanıydı. Dolayısıyla Miroğlu tir oğluna ihtiyacı yoktu.
Ve ‘yeni dönekler mezarlığı’ kazılmaya başlandı. “Kendi
halkına ihanet eden dönek, bana da ihanet eder“ denilerek medyadakiler
tırpanlandı önce. Sonra, politika kulvarına sıra geldi. Onlar da aday
listelerinin seçim kurumuna verildiği günün akşamında çöplüğün dibine
düşüyordu.
Onlar şimdi, iki arada bir derede kalmış birer yüzsüz.
Yorumlar
Yorum Gönder