‘Sokağın sesi olacağım’


Hessen Eyaleti’nde Sol Parti’de milletvekili seçilen Saadet Sönmez, Almanya’da yüzbinlerce kişinin karşılaştıkları sorunların çözümü için bir araya geldiklerini söyledi. Sönmez, Parlamento’da sokağın dili olacağını belirtti.
FİLİZ DENİZ / FRANKFURT
Almanya’da Hessen Eyalet seçimlerinde Sol Parti (Die Linke) listesinden Eyalet Parlamentosu’na giren Saadet Sönmez „Sokağın sesi olacağım“ diyor.
Hessen Eyaleti 28 Ekim Pazar günü yerel seçimler için sandığa gitti. Bayern Eyaleti’nde olduğu gibi, Hessen seçimlerinde de seçmen benzer tepki verdi.
Seçimlerden Federal Parlamento’daki iktidar partileri Almanya Hristiyan Birlik (CDU) ve Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) Hessen’de büyük oy kaybı yaşarken, Yeşiller Partisi ve aşır sağcı Almanya için Alternatif (AfD), oylarını büyük oranda artırdı.
CDU’nun Hessen Eyaleti’nde yüzde 10 oy kaybı yaşaması ardından Başbakan Angela Merkel, 2000 yılından bu yana devam ettirdiği CDU Genel Başkanlığı görevini bırakacağını, Başbakan olarak da son dönemi olduğunu ve tekrar aday olmayacağını açıkladı. CDU ve SPD’nin kaderlerinin ne olacağını hususunda önemli bir eyalet olan Hessen seçimlerinde farklı partilerden aday olan Türkiyeli 5 milletvekili Parlamento’ya  girdi. Sol Parti’den ise Saadet Sönmez önümüzdeki 5 yıl boyunca Eyalet Meclisi’nde siyaset yapacak.
Sönmez, uzun süredir Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu’na (DİDF) bağlı derneklerde işçilerin, emekçilerin sorularının çözümü doğrultusunda mücadele ediyor.
Almanya’ya küçük yaşta bir işçi ailesinin çocuğu olarak gelen Sönmez, Frankfurt’ta bir psikiyatri kliniğinde psikososyal danışman olarak çalışıyor. Saadet Sönmez ile önümüzde süreçte Eyelet Meclisi’nde yapacağı siyasi çalışmaları konuştuk.
Seçim sonuçlarını nasıl değerlendirmek gerekiyor? Nasıl bir atmosferde seçimler gerçekleşti?
Hessen Eyalet seçimleri, ırkçılığın ve ayrımcılığın derinleştiği, yoksulluğun arttığı, emekçiler için çalışma ve yaşam koşullarının kötüleştiği bir süreçte gerçekleşti.
Bu süreç aynı zamanda halk içerisinde hükümet partilerine olan güvenin sürekli azaldığı, bu partilerin ciddi oy kaybettiği bir süreç olarak yaşanmaktaydı. Bu partilerden kopuş yaşayan önemli bir kesimin, ırkçı AfD’ye yönelmesi, tüm demokrasi güçleri gibi bizleri de tedirgin ediyor. Bu gelişmelere karşı, göçmen kökenlilerin politik yaşama katılımını artırmak, emekçilerin ortak sorunları için mücadeleyi geliştirmek her dönemden daha acil bir konu haline geldi. Bugünkü koşullarda emekçilerin sorunlarına en yakın duran, yeterli olmasa da çözüm önerileri getiren ve bu sorunlar için mücadele eden Sol Parti’den (Die Linke) aday oldum.
Sol Parti’nin geçen dönemden daha güçlü oy alacağı kamuoyu yoklamalarında, yapılan seçim çalışmalarında görülmekteydi. Sol Parti hem göçmen seçmenlerde, hem de yerli seçmenler arasında oylarını artırmasına rağmen, bu artışı yeterli görmek mümkün değil. Özellikle göçmenlere yönelik demagojik söylemlerle, toplumu kutuplaştıran, düşmanlığı körükleyen AfD’nin güçlü bir şekilde parlamentoya girmesi, sosyal sorunların çözümü ve ırkçılığa karşı mücadeleyi daha da güçlendirmeyi zorunlu kılmakta. Parlamento da yapacağım çalışmalar esas olarak bu durumu gözeten bir çalışma olacak.
Hangi temel sorunlar üzerinden seçmenlerinize gittiniz ve bu sorunları yerelden merkeze nasıl taşımayı planlıyorsunuz?
Bugüne kadar Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu’nda (DİDF) yıllardır yerli ve göçmen emekçilerin eşit ve kardeşçe yaşaması ve sorunlarına karşı ortak mücadele etmesi için çalıştım. Emekçilerin etnik kimlik ve inançlar üzerinden bölünmesine ve kutuplaşmasına karşı oldum. Emekçilerin birliğini, halkların kardeşliğini savundum. Sorunların çözümünün ancak yerli ve göçmen emekçilerin birleşmesi ve mücadele etmesiyle mümkün olabileceğini bilerek çalışma sürdürdüm. Seçim çalışmaları döneminde de esas olarak bunu gözettim.
Seçim çalışmalarında Hessen’de emekçilerin yaşadığı konut sorunu, ulaşım sorunu, sağlık sorunu, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve bu sorunların üstünün kapatılmasının aracı haline gelen ırkçılığa karşı mücadele konularını gündeme getirdim. Bu sorunların çözümü doğrultusunda, Parlamento’nun olanaklarını en azami bir şekilde kullanmaya çalışacağım. Ancak esas olarak bu sorunların çözümü, tabanda emekçilerin birleşmesi ve mücadele etmesiyle mümkün olduğunu bilerek, parlemento dışı hareketin sesini güçlendirmeye çalışacağım.
İktidar partileri Bayern (Bavyera) Eyaleti’nde olduğu gibi Hessen’de de oy kaybetti. Yeşiller ile AfD oylarının Hessen’de de artırdı. İki eyalette de benzer sonuçlar çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa’nın bütün ülkelerinde olduğu gibi Almanya’da da devletin klasik partileri, erimeye devam ediyor. Bugünkü verilerden hareket edecek olursak, hükümet partileri hükümet kuracak çoğunluğa bile sahip değil. Hükümet partilerinin senelerdir işçi ve emekçilere karşı politikaları, geniş kesimler içerisinde bir tepkiye neden olmuş, bu partilerden beklentileri kalmamıştır.
Bugün Almanya’da 55 yaşın üstünde 5,6 milyon insan yoksul, toplumun genelinde bu rakam 15 milyona ulaşmış durumda. 2,5 milyon çocuk sosyal yardımla geçiniyor. 40 milyondan fazla çalışan her üç kişiden birisi yarım gün, düşük ücretli, taşeron ve güvencesiz işlerde çalıştırılıyor. Asgari ücretle çalışan milyonlarca insan geçim derdinde. Okulların ve hastanelerin durumu içler acısı.
Sağlık alanında çalışanların sayısı yetersiz. Ve hükümet sağlığa yatırım yapma yerine, hastanelerin bazı bölümlerini kapatmaya ya da işçi açığını başka ülkelerden getireceği ucuz iş gücüyle kapatmaya çalışıyor. Diğer taraftan Almanya’nın hemen her büyük kentinde ödenebilir konut bulmak neredeyse imkansız hale geldi. Milyonlarca insan geleceğe güvenle bakamıyor. Bu partilerden kopuşun esas nedeni de bu. Ancak tehlikeli olan kopanların bir kesimi tepki olarak, bir kesimi ırkçılıktan etkilenerek AfD’ye yönelmiş durumda.
Frankfurt’taki temel sorunlar; işsizlik, konut sorunu, kreş sorunu, gençliğin sorunları gibi temel sorunları merkeze nasıl taşımayı planlıyorsunuz?
Geride bıraktığımız kısa dönem içerisinde biriken sorunlara karşı emekçilerde bir hareketliliğin yaşandığına tanık olmaktayız. Yüzbinlerce insan Almanya’nın değişik şehirlerinde ırkçılığa karşı, konut sorunu için, sağlık hizmetlerinin iyileşmesi için, değiştirilmek istenen polis yasalarına karşı, çevrenin korunması için sokağa çıktı. Her alanda mücadelenin gelişmesi için birlikler oluşuyor. Bu oluşumlar içinde yaşadığımız eyalette de gelişmeye başladı. Kişi olarak Frankfurt’da kiraların yükseltilmesi ve sosyal konut yapılması için oluşan, ırkçılığa karşı birliklerin içerisinde yer alıyorum. Parlamento’da yer aldığım sürece bu alanlarda, bu birliklerin büyümesi için çalışacağım. Bildiğiniz gibi bu sorunları merkeze taşımak eyalet parlamentoları üzerinden oldukça sınırlı ama bu sınırları zorlamaya çalışacağım. Göçmenler ve onların örgütleriyle ortak çalışmayı güçlendirerek, daha fazla göçmenin mücadeleye katılımını teşvik ederek, sokağın sesinin merkezden duyulması için çabalayacağım.
Son dönem eyaletlerde artan sembol ve flama yasaklamaları, sosyal medyada paylaşımlarından dolayı cezaların verilmesi gibi sorunların artması hakkında da Parlamento’da çalışmalarınız olacak mı?
Göçmen örgütlerinin Alman devleti tarafından kriminalize  edilmesine, en demokratik haklarının kullanılmasının engellenmesine kesinlikle karşı duracağım. Alman devletinin bu kararları hukuksuz ve esas olarak siyasi nedenlerle aldığı bir gerçek. DAİŞ gibi faşist bir örgüte karşı mücadele eden YPG gibi örgütlerin sembollerinin yasaklanması, Almanya’nın şeriatçı örgütlere karşı dile getirdiklerinin ne kadar sahte olduğunu gösteriyor. Dünyanın değişik ülkelerinde ırkçı-faşist-şeriatçı güçlere karşı mücadelenin her zaman yanında oldum, bundan sonra da olmaya devam edeceğim. Esas olarak da emperyalist devletlerin, savaş ve sömürü politikalarına karşı, halkların yanında olacağım.

Yorumlar