Savaşı getiren savaş: Barış ellerimizde


Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ev sahipliğinde, 70’e yakın liderin katıldığı I.Dünya Savaşını sonlandıran ateşkes anlaşmasınınsın 100. yıldönümünde bir araya geldiler. 11 Kasım 1918 tarihinde 1. Dünya savaşına son veren ateşkes, batı cephesinde, itilaf güçlerin kesin zaferi, artık duyurulmalıydı. 

İtilaf güçleri bu ateşkes ile zafer ilan ederken, ittifak güçleri kesin bir yenilgi alarak dağılma sürecine girdiler. Paris’te I.Dünya Savaşını bitiren ateşkesin yıl dönümünde “galiplerin ve mağlupların” bir arada olması son derece ilginçti. Dünyada yeni çatışmalar ve savaşlar sürerken 100 yıl önceki ateşkesi kutlamak için bir araya gelen ve “barıştan” söz eden liderler, inandırıcı olmaktan oldukça uzak durdular.

İmparatorlukları yıkan ve yeni devletlerin ortaya çıkmasını sağlayan I.Dünya Savaşı, “yeni bir dünya” yaratmıştı. Sınırlar yeniden çizilmiş, yeni ulus devletler kurulmuş, sömürgeler tasfiye edilerek “bağımsız devletler” çağı başlamış oluyordu. Güç ve dengeler değişmiş, ortaya çıkan yeni “güç” odakları dünyayı şekillendirecek rekabetlerine hazır hale gelmişti artık.

Birleşmiş Milletlerin öncülü olan Milletler Cemiyeti, 10 Ocak 1920’de, Paris Barış Konferansının, 25 Ocak 1919 tarihli toplantısında kurulma kararı alındı. Amacı, şimdiki BM gibi, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasıydı. II. Dünya Savaşı ardından dağıtılan Milletler Cemiyeti yerine Kurulan Birleşmiş Milletlerde öncülü gibi büyük bir savaşın sonunda ortaya çıkan “sonuçlardan” biriydi.

SSCB’nin kurulması, I.Dünya Savaşı sonrası sürecin en önemli politik-stratejik olgusunu ortaya çıkardı: iki kutuplu dünya! Savaş sonrası dağılan/dağıtılan imparatorlukların yerine, irili ufaklı “ulus devletler” kuruldu. Nihayetinde I.Dünya Savaşı sonrası kurulan “dünya düzeninde” nüfuz alanları da bu yeni şekillenme üzerinden oluşturuldu. Kaybedenleri çok olan bu savaşın en ağır kaybedenleri belki de Kürtler ve Ermenilerdir. Acıları ve ödedikleri ağır “bedeller” yüzyıl sonra bile hala canlı ve dünyanın kanayan yaraları.

“Manda ve himayecilik”, Egemen/galip devletlerin savaş sonrası yönetme pratiği olmuştur. Sonrasındaki “halkların kendi kaderini tayin etme hakkı” ve “bağımsızlık” mücadeleleri çağa damga vuran başlıca olgular olmuştur. Savaşın yarattığı “yıkım” ortaya çıkardığı “belirsizliklerle” savaşları bitirmek bir yana, daha büyük ve bu kez Yahudi ve Roman SOYKIRIMI için adeta “enerji” depolamıştır. Faşizm kuramsal ve politik olarak örgütlenmiş nihayetinde Nazizm gibi bir canavarı yaratmıştır. Avrupa’da, I.Dünya Savaşı ile sarsılan dengeler, Dünyanın yeni bir savaşın eşiğine adım adım yaklaştığını haber vermekteydi.

Yeni “ulus” devletler kurulurken, kaba bir paylaşım ve aç güzlükle hareket eden İtilaf devletleri, kurdukları “statüko” ile yüzyıla kanlı savaşlar bırakmışlardır. Dört egemen “ulus” devlet sınırları içinde toprakları ve halk olarak parçalanan Kürtler, geçen yüzyılın en mağdur halklarından biri olmuşlardır. Halkların hakları hiçe sayılarak çizilen sınırlar yüz yıl boyunca “en büyük sorun” olarak günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Paylaşım savaşı, galiplerin “çıkarları” üzerinden şekillenince, halkların hakları unutulmuş, yok sayılmıştır.

Esas olarak, başta Ortadoğu olmak üzere, dünyada devam eden anlaşmazlıklar, çatışma ve savaşlar; egemenlerin acımasız “paylaşım” politikaları kaynaklık etmektedir. Bir savaşı “bitirirken” başka savaşlara zemin hazırlayan bu güçler, alışkanlıklarını sürdürmekte beis görmemektedirler.
Bu nedenle, Macron’un “barış için mücadele ve değerlerden” söz etmesinin, ağırladığı liderlere “milliyetçiliği reddetme” çağrısında bulunmasının hiçbir inandırıcı yanı yoktur.

I.Dünya savaşında, kazananlar ve kaybedenler, neden oldukları yıkımları, çok değil 30 yıl sonra daha büyük insan, doğa ve ülkelerin yıkımına neden olan II. Dünya savaşında, farklı bloklarda, birbirleri ile savaştılar. Kazanan yine onlar oldu! Kaybedenler ise insanlık ve dünyamız…

Savaşlara kazanan ve kaybeden veya kar-zarar hesabı üzerinden yaklaşan egemenler, insan soyunun tarihsel süreç içinde yarattığı “medeniyeti” yok etmenin eşiğinde olduğunu hala anlamış değil. II. Dünya savaşı ve sonraki nükleer silahlanma çılgınlığı DÜNYAMIZI yok oluşun eşiğine getirmiş durumda. Paris’te, yağmur altında bir araya gelen liderler, dünyamıza barışı getirmekten çok uzaktalar.

Başta Ortadoğu’da süren savaş ve çatışmalar olmak üzere, dünyanın her yerinde süren insan kayıpları ve ekolojik kayıplarının baş sorumlusu işte bu “liderler”.
Onların dünyaya ve halklarımıza verecekleri hiçbir şeyleri yok!
Kan, gözyaşı ve acıdan başka…
Bizim payımıza düşen insanlık ve dünya için “direnişi” yükseltmek.

Yorumlar