İtaat değil radikal demokrasi…

 

Cihan DENİZ

Yöneten yönetilen ayrımı yani iktidar mefhumu toplumun bağrına saplandığı günden bugüne, yönetenlerin yönetilenler üzerindeki tahakkümü asla sadece zora dayanmamıştır. İktidarın devamlılığı açısından kilit unsur, ezenlerin ezilenler üzerinde uyguladığı çıplak zor değil ama onlar üzerinde sahip olduğu hegemonyadır; yani onların rızasına sahip olup olmadığıdır. Bir iktidar ne kadar büyük bir zor aygıtına sahip olursa olsun, eğer yönettiği kesimlerin rızasını üretemiyorsa, varlığını uzun süre sürdürmesi imkansızdır.
Bugün mevcut iktidar açısından yaşanan tam da budur; polisiyle, askeriyle, bekçisiyle sahip olunan devasa büyüklükteki zor aygıtına rağmen, mevcut iktidarın bugün yaşadığı yönetememe krizinin derinleşmesi tam da artık eskisi kadar kolay rıza üretememesi yüzündedir.
Çok açıktır ki, AKP iktidara ilk geldiği günden beri, bu rızayı üretebilecek kendisine bağlı akademisyenlere, gazetecilere, sanatçılara ve benzerine asla sahip olmadı. Bundan dolayı da rızayı ya ittifak kurduğu kesimlerin akademisyenleri, gazetecileri, sanatçıları yoluyla üretti ya da bu rızayı ekonomik gücünü kullanarak doğrudan satın aldı.
Bugün bu iki yolda artık kapanmıştır. Cemaat ile yollarını ayırdıktan sonra ittifak geliştirdiği Ergenekoncular eliyle bunun mümkün olmadığı açıktır. Bunlar eliyle bırakalım toplumun en daha geniş kesimlerinden destek almayı, kendi oy aldığı kesimlerin desteğini sürdürmesi bile imkansızdır. Bu kesimin Kürtler, solcular ve de dindarlar için neler tasarladığı ve fırsatını bulduğunda neler yaptığı hala hafızalarda tazedir. AKP’nin bu ittifaktan elde edebileceği tek şey, zor aygıtının daha da yoğun kullanılmasıdır; ki bugün olan tam da budur.
Ekonomik kriz, iktidarın elinden rızayı satın alma imkanını da almıştır. Para suyunu çektikçe, dağıtılacak ulufeler azaldıkça dün iktidarı koşulsuz destekleyenlerin bugün kafasında soru işaretleri vardır; artık AKP’yi koşulsuz desteklememektedir.
Bunca yıl içinde kendi organik aydını yaratamayan AKP’nin elinde ise kala kala üniversitelerde KHK ile görevlerine son verilen akademisyenlerden boşalan yerlere bir günde atanan tek özelliği iktidara koşulsuz bağlılık olan “akademisyenler”, sadece menfaat için iktidarın çevresinde duran “gazeteciler” ile “sanatçılardır.”
Bu kesimler konuştuğunda ise ortaya çıkan rıza değil, sadece komedidir. Bir “akademisyen” çıkar demokrasinin kırıntısının bile olduğu bir ülkede kimsenin aklına gelmeyecek olan şöyle bir laf eder: “Cumhurbaşkanı’na itaat etmek farzı ayın’dır. Karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir, haramdır.” Bir “sanatçı” ise, sanatçılığın en önemli özelliklerinden bir muhalif kimliğe sahip olmak iken ve bizzat kendisi “diye yıllarca Batsın bu dünya” diye şarkı söylemişken “sanatçı kesinlikle muhalif değildir” diyebilmektedir. Bir gazeteci ise cezaevine kendisini görüşe gelen kızının yaşadıklarına ilişkin söyledikleri halen hafızalardayken katıldığı bir programda halkın gözünün içine baka baka işkence gördüğünü söyleyenlerin aptal olduğunu ve kendisinin asla muhalif bir olmadığını söyler. Bu üç açıklamadaki ortak özellik, işlerinin doğası gereği muhalif olmaları, iktidara değil hakikate yakın olmaları gereken üç kesimin de söz birliği etmişçesine muhalif olmayı değil itaati yüceltmesidir.
Elinde artık halka pazarlayacak bir hikaye kalmayan AKP’nin sığınacağı son liman koşulsuz itaattir. Bunun karşılığında ise, bir şey vaat etmek yerine kendisine oy verenlerin korkularına hitap etmektedir. İnsanları haram ve muhalefetin gelmesi durumunda olabileceklerle korkutmaktadır. Ama kültürel sermayesi bu düzeyde olunca ortaya çıkan sonuç yukarıdaki örneklerde olduğu gibi trajik komik bir hal almaktadır.
İktidarın bu bağlamda içinde bulunduğu durum, 2019 yerel seçimleri için tüm muhalif kesimlere önemli bir fırsat sunmaktadır. Anketlerde son seçimlerde parti olarak aldığı oyun bile gerisinde olan AKP’nin surlarında önemli gedikler açılmıştır ve AKP bugün bunları yamayacak araçlara eskisi gibi sahip değildir. Muhaliflere düşen ise, eskisi gibi rıza üretemeyen bu iktidarın dayattığı mutlak itaatin karşı karşısına AKP’ye ne nedenle olursa olsun oy vermişler de dahil toplumun en geniş kesimlerini kucaklayacak radikal demokrasi programıyla ve bu programı hayata geçirecek bir ittifak stratejisiyle çıkmaktır.

Yorumlar