Erdoğan tehlikeli oynuyor


İdlib’de çıkmaz yaşayan Rusya-Türkiye kuzey Suriye üzerinde baskı kurarak, dümeni başka tarafa kırıp, zaman kazanmaya çalışıyorlar. Kuzey Suriye’ye dönük saldırılar bölgesel ve küresel krizin üstünü örtemez. Şöyle ya da böyle bölgesel ve küresel güçlerin yaşadıkları hezimet ve çözümsüzlük kendisini dışa vuruyor.

Bu hezimeti yaşayan küresel güçler yeniden Kürtleri kendi aralarındaki çirkin pazarlıklara konu ederek işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Oysa Kürt sorunu yapısı itibariyle uluslararası bir sorundur. Bölgedeki krizin ise göbeğinde yer alıyor. Bu soruna doğru çözüm bulunmadıkça krizin aşılması da mümkün değildir.

Ne var ki, ne bölgesel ne de küresel güçlerin hiçbiri bu soruna doğru bir tanım koymak istemiyor. Kürt sorununa tanım koymak, 20. yüzyıl dengelerini yıkıp atmak anlamına gelecektir. Kürt sorununa tanım koymak; başta Kürtler olmak üzere, diğer halklara faşizm ve soykırım uygulayan ve her yönüyle küresel güçlerin himaye ettiği bölgedeki devlet yapılarının köklü değişimi demektir. Bu, bir devrin kapanması, statükonun paramparça olması anlamına gelmektedir.

Küresel ve bölgesel güçlerin mevcut statükodan kurtulmak istemedikleri, sadece mevcudun yeniden paylaşımı için kavga ettikleri açıktır. Bu kavga içinde her güç bu yeni paylaşımdan daha fazla almaya çalışıyor. Erdoğan’ın her seferinde Kuzey Suriye’ye saldırması, yetmiyormuş gibi küresel güçleri de bu saldırılarının yanında yer almaları için ikna etmeye çalışması bundan kaynaklıdır. 

Bir yandan yeni paylaşımdan daha fazla pay almaya çalışırken, bir yandan da canhıraş bir şekilde statükonun devamı için uğraşması, Kürt düşmanlığından ve tekçi ulus devlet zihniyetinden kaynaklıdır.

Erdoğan yalan üzerinden psikolojik savaş yürütmede ustadır. Dikkat edelim bir yandan Minbic gündemini canlı tutarken, eş zamanlı olarak Kobanê ve Girê Spî’ye saldırıyor. Burada elini güçlendirmek için İdlib’deki anlaşmayı zamana yayıyor. Gereklerini yapmıyor. Çünkü oradaki çeteler elindeki bir kozdur. Bu kozu yeri geldiğinde Amerika’ya, yeri geldiğinde Rusya’ya veya Esad Rejimine karşı kullanıyor. 

Bu şekilde karşıt olan bu güçler arasında bir denge siyaseti yürütüyor.

Ne ki Erdoğan, tüm bu kirli politikaları uygularken kendisini bir İsa Mesih olarak sunuyor. DAİŞ, Nusra gibi azılı çeteleri koruyup kollarken de kendisini en iyi karşıt olarak pazarlıyor. Toplumsal düzlemde Erdoğan bir çete karşıtı gibi sunulurken, aslında alttan alta da çetelere her türlü desteği sağlıyor.

Ancak Erdoğan’ın bu küresel güçler arası dengedeki stratejik amacı Kürt soykırım ve asimilasyonunu nihayete erdirmektir.
Erdoğan rejimi Efrîn’de en barbar uygulamalarla Kürt kültürel ve fiziki soykırımını uygularken, Girê Spî ile Kobanê’ye saldırarak halkların ortak örgütlü gücünü dağıtmaya çalışıyor. Sınır boyunca kendilerine tek mermi dahi sıkılmamışken, koparttığı gürültü içinde herkesi “YPG bize saldırıyor” yalanıyla uyutabiliyor.

Erdoğan’ın planı son derece tehlikelidir. Bir yandan Kobanê’ye saldırırken, diğer yandan Girê Spî’yi kendisi için stratejik görüyor. Girê Spî’yi işgal edebilirse oradan daha aşağılara inerek, Eyn İsa, Reqa’ya ulaşmaya çalışacak. Bu şekilde Fırat ve Cizre bölgesini birbirinden koparırken, bu hat boyunca uzanan ticaret yollarını ele geçirmiş olacak. Bunu yaparken kozmopolit olan bölgede halklar arası iç çatışmayı körükleyip bunun üzerinden hakimiyetini kuracak. Bunun için de şimdiden içten karıştırmaya çalışıyor.

Dikkat edelim Erdoğan’ın Kuzey Suriye saldırılarıyla eş zamanlı olarak Reqa’da Arap aşiret lideri El-Hiwedi suikasta uğruyor. Erdoğan özel savaş medyası “Allah’ın lütfu” deyip üzerine atlıyor. DAİŞ saldırıyı üslenmesine rağmen, Erdoğan’ın özel savaş medyası saldırıyı YPG’ye yığmaya çalışıyor. Ajans adı altında faaliyet yürüten istihbarat teşkilatı AA, özellikle Arapça servisi üzerinden yaydığı spekülatif haberlerle bölgedeki Arap halkını Kürtlere karşı kışkırtıyor. Daha bu olay bitmeden Derazor’da bir aşiret önde geleni daha saldırıya uğruyor.

Dolayısıyla idlib’de sorunun şimdiden çözüme kavuşmasını beklemek de beyhudedir. Çünkü Erdoğan çetelerinin bitişini kendi bitişi olarak görüyor. Güçler arasında denge siyaseti gereği kullanışlıdırlar, halen son kullanma tarihleri geçmemiştir. Küresel güçleri Kürt karşıtı bu tehlikeli siyasetine razı ederse, o zaman bu çetelerini toplayıp her yerde Kürtlere karşı aktif kullanmayı planlıyor.
Erdoğan’ın Fransa’da “Trump ile görüştüm” dediği hususlar bunlardır. Kürtler yüz yıl sonra yeniden pazarlık konusu yapılıyor. ABD’nin Kürt Özgürlük Hareketinin önder kadroları hakkında aldığı çirkin karar da bu siyasetin bir parçasıdır.



Yorumlar