Temeli kan, acı ve şiddet üzerine kurulu
ulus-devlet denen, Hegel’in, “Tanrının yeryüzünde yürüyen hali” diye
adlandırdığı yer cennetinin yüzünü kirleten oluşumlar. Elit, zengin,
küçük bir zümrenin milyarlarca emekçi ezilen insanı cehennem ateşinde
tutuğu ağ. Kirli, karanlık, su gibi insan kanı akıtan vahşi
leviathanlar. Leviathanlar cennetlerini ezilen insanlığın cehennemi
üzerine inşa eder.
Teni, dili, dışında insanları birbirinden ayıran herhangi
bir fark yoktur.
Acı karşısında herkesin gözünde akan yaşın rengi aynı
gözden yanaklara süzülür. Amerikalı, Türk, Alman, Fransız, Rus, Kürt
ayrımsız tüm insanlar acı karşısında aynı duygulara sahiptir. Bir avuç
zengin asalak dışında… Onların acıları çıkarları, bencilikleri ve sadece
servetleriyle sınırlıdır. Bazen aldatmak için timsah gözyaşları
dökerler. Milyarlarca insanın emeği üzerine ulus-devlet ağıyla konan
elit zümre vicdan, ahlak ve insani duygulardan yoksundur. Milyarlarca
insana umut diye sundukları ise kendi emsalleridir.
Milyarlarca yoksul,
ezilen insan bir gün vicdanlarını, ahlaklarını, tanrılarını cebinde
taşıyan bu bir avuç zümrenin önlerine koyduğu o para – Allah’a kavuşma
umuduyla isyansız, sesiz, yazgısına terkedilmiştir. Cepte taşınan
tanrıya isyan etmenin zamanı gelmedi mi? Bir avuç zengin kapitalist
ailenin çıkar şebekelerine isyan etmenin zamanı? Ulus-devlet faşizminin
ağını yırtmanın zamanı?
ABD merkezi iktidar hegemonyası kapitalist sistemin başat
sahibi rolündedir.
Marlon Brando’nun kendisine verilen Oscar ödülünü ret
etmesi bilinir. ABD kapitalizminin şekillendiği, Kızılderililere
uygulanan soykırımı protesto etmiştir. Bu kimine göre delilik olarak
algılanabilir. Ama Victor Hugo’nun “Vicdan, doğuştan insanın yüreğinde
bulunan bir tutam bilimdir” sözüne bağlılıktır. Marlon Brando devletçi
iktidarın cebine sokmaya çalıştığı tanrıyı ret etmiş. Tanrıyı vicdanıyla
yüreğinde taşımayı tercih etmiştir.
ABD Karabatak kuşu yalanıyla 1991 yılında körfez savaşını
başlatarak Ortadoğu’ya askeri müdahalede bulundu. Öncesinde Türkiye ve
İsrail ulus-devlet kolonileriyle Ortadoğu’da varlık bulmaya çalışmıştı.
Fakat tükenen petrolü elinde bulundurabilmesi için Ortadoğu’daki bu
Truva atları kendi çıkarları için tek başına yeterli değildi.
1991
yılında Irak’a müdahalesinin ardında hala bölgede ve Ortadoğu’yu kan
gölüne dönüştürme politikalarını tüm hızıyla sürdürüyor. 2001 yılında
karabatak kuşuna benzer yeni bir sansasyonel olayla yani ikiz kule
saldırısı ile bu sefer yüzünü Afganistan’a çevirdi. ABD’nin Saddam
Hüseyin rejimine olduğu gibi El Kaide ve Talibanlara da her türlü
desteği verdiği biliniyor.
Bu güçleri iktidarın diktatoryal afyonuyla
uyuşturan ABD bu güçlerin varlığını gerekçe göstererek Ortadoğu
coğrafyasında tahkim kurmaya çalıştı. Kızılderililere uyguladığı
soykırımın işgal ve istila şehvetini Ortadoğu topraklarına yayma
çabasında. ABD’nin on yıllık peryotlarla Ortadoğu topraklarına
müdahalesi 2011 yılında Suriye’ye girmesiyle devam etti.
2011 yılında
Suriye’ye girmesinin nedeni ise Büyük Ortadoğu Projesi için daha fazla
dökülecek kana duyduğu ihtiyaçtı.
ABD’nin Suriye petrolüne göz diktiği ve çıkarları dışında
tarihi boyunca tek insani bir adımının olmadığı biliniyor. Bu işgal
saldırısının gerekçesi ise birdenbire ortaya çıkan kara bayraklı, uzun
kara sakalı, adına DAİŞ denilen kafa kesen, insan yakan barış dini
İslam’ın beyaz bayrağına tezat İslam adına ortaya çıktığını söyleyen bu
kapkara örgütü.
ABD’nin tıpkı Saddam Hüseyin, Taliban ve El kaide ile
olan ilişkileri gibi DAİŞ’in doğuşunda ebelik yapma olasılığı zihinlerde
yerini korumalıdır. Mesih gibi bir maske takıp DAİŞ’e karşı mücadele
ettiği ise çokça bilinen demagojik varyantlarından olabilir.
ABD’nin
insani değerleri ne kadar savunduğu Kızılderililere uygulanan
soykırımdan çıkarsanabilir. Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom
bombasının tetik çekenidir. Halepçe’ye atılan kimyasal silah kendi
imalatıdır. DAİŞ’i de çıkarları gereği kurma durumu bir komplo teorisi
gibi algılanabilir. Fakat merkezi kapitalist hegemonun tarihine
bakıldığında zihinlerde soru işaretleri belirginleşiyor.
Ortadoğu topraklarının son otuz yılına şimdiden
bakıldığında üç güç bahane edilerek ABD emperyalizminin Ortadoğu
topraklarına işgal ve istila amaçlı girdiğini görüyoruz. Yukarda
verdiğimiz sonu 1 ile biten yeni bir tarihe yani 2021 yılına
yaklaşıyoruz. Tarihin sarsıcı kudretine sığınarak bir soru sormak
gerekir. ABD’nin 2021 yılında yeni hedefi Ortadoğu’nun hangi ülkesi? Bu
ülke için hemen görünürde ki düşman hedeflere bir bakalım.
İlk sırada
İran’a uyguladığı ambargo yeni bir saldırıya girişme olasılığı olarak
değerlendirilebilir. Öne sürdüğü bahane ise İran’ın elinde bulunduğunu
iddia ettiği nükleer silahlar. Peki sormak gerekir Dünya gezegenini
onlarca defa yok edebilecek silahlar kimin elinde? ABD’nin elinde
fazlasıyla her türlü nükleer, kimyasal silahların olduğu sır değil.
ABD’nin bir başka önemli hedefi daha olabilir. Erdoğan
faşizmine bakıldığında Saddam Hüseyin’e benzerliği hatta ondan daha
kirli olduğu aşikardır. ABD, Erdoğan rejimini bahane ederek Türkiye’yi
de hedefine alabilir. Erdoğan faşist rejiminin eline bulaşan Kürt kanı,
Efrîn işgal saldırısı, bu hedef için bahane teşkil edebilir. Erdoğan
rejimini terörize etmesi ve bu algıyı DAİŞ’le ilişkisinden dolayı
ABD’nin rahatlıkla kamuoyunda oluşturması, körfez petrolüne bulandığı
iddia edilen Karabatak kuşu yalanından zor olmasa gerek. ABD’nin onar
yıllık periyotlarla Ortadoğu’ya saldırıları ortada duruyor. Ve yeni bir
on yıla çok az zaman kaldı.
ABD, ulusal ve insani hakları için yaşamlarından kırk
yıldır feragat eden hayatlarını bu haksız sömürüyü yok etmeye adayan PKK
önder kadroları için ödül belirlediğini açıkladı. Ortadoğu’da DAİŞ
vahşetini sahada yok eden PKK hareketidir. Bu herkes tarafından
bilinmesi ve teslim edilmesi gereken bir gerçekliktir. Bu para ödülü
açıklamasına Marlon Brando’ca bir tavır ve tepki göstermek tüm
insanlığın ezilen Kürt halkına bir vefa ve insani borcudur. Gezegenin
tüm rezervleri Leviathan denen canavar tarafından yok edilmeye
çalışılırken insani duygu ve değerlerin baki kalacağını insanlık
unutmamalı.
Yorumlar
Yorum Gönder