Almanya’nın 25 yıllık utancı


Dünyada Türk devletinden sonra PKK’yi yasaklayan ilk ülke olması hasebiyle Almanya’nın Türkiye ile kirli ittifakı İttihat ve Terakki’den bu yana sürüyor. NATO üyeliği sonrasında Türkiye ile Almanya arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler artarak devam ediyor.

25. yılında PKK YASAĞI 1. BÖLÜM

Hazırlayan: DİZİ SERVİSİ
”Alman emperyalizmi ne diye bizi bu kadar karşısına alıyor? Çünkü hem kendi çıkarları hem de birinci dereceden sorumlu olduğu Türkiye rejimi tehlikededir de ondan. Dolayısıyla, Türk işbirlikçilerinden daha fazla Alman emperyalizminin Ortadoğu’daki çıkarları tehlikededir.”
                                         (Abdullah Öcalan, Aralık, 1993, Berxwedan dergisi)
Almanya’da 26 Kasım 1993’te dönemin Kohl hükümeti tarafından ilan edilen PKK yasağı 25. yılına giriyor. Almanya için büyük bir utanç olan ve savunulabilir hiçbir yanı olmayan yasak ısrarla sürdürülmeye devam edilirken; beraberinde binlerce mağdur yarattı. Alman kamuoyunda da tepkiyle karşılanan yasak hiç kuşkusuz Almanya-Türkiye kirli ilişkilerinin eseri.
Türkiye Almanya ilişkileri Bağdat-Berlin demiryolu inşasından bugüne ekonomik ve kirli bir ağla günümüze kadar örülmeye devam ediyor. Dünyada Türk devletinden sonra PKK’yi yasaklayan ilk ülke olması hasebiyle Almanya’nın Türkiye ile kirli ittifakı İttihat ve Terakki’den bu yana sürüyor. NATO üyeliği sonrasında Türkiye ile Almanya arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler artarak devam ediyor. Türkiye’nin silah tedariğinin büyük kısmını karşılayan Almanya, Türkiye’deki ağır insan hakları ihlallerine ve katliamlara ise her dönem sessiz kalmakta.
Almanya’nın 12 Eylül’e açık desteği
1961 yılında imzalanan anlaşma ile 900 bin Türkiyelinin Almanya’ya misafir işçi olarak gelmesi sonrasında Türk devletiyle ilişkiler daha da derinleşiyor. Bu kitlenin milliyetçi bir çizgiye çekilmesi ve özellikle 12 Eylül sonrasında Türkiye’den Avrupa’ya göç eden devrimci, demokrat, sosyalistlere, Alevilere ve Kürtlere karşı bir barikat olarak kullanılmak istenmesi ise çok önceden Türkeş-MİT-Alman İstihbaratı organizasyonuyla dönüştürülmeye başlanmıştı.
12 Eylül darbesi sonrasında ise Almanya’ya birçok siyasi sürgün geldi. Resmi istatistiklere göre 1980’li yılların ortasında Almanya’da 300 bin civarında Kürt yaıyordu. Dier yandan Almanya ‘souk sava’ yılları yüzünden NATO ve ABD’nin vazgeçilmez stratejik karargahı haline geldi. nsan haklarını, evrensel deerleri yok sayan birçok ülkenin ilikisini askıya aldıı 12 Eylül rejimiyle, generallerin kötü siciline ramen en fazla içli dılı olan ülke Almanya’ydı. Dönemin Alman Dıileri Bakanı Genscher 1980 darbesinden sonra Türkiye’yi ilk ziyaret eden batılı dıileri bakanı olarak tarihe geçerken, Almanya kendi iç kamuoyundan yükselen bütün seslere ramen Ankara ile ilikileri kesmedi.
Kohl çıtayı yükseltti
5 Ekim 1981 günü “Die Welt” gazetesinde çıkan bir yorum tabloyu öyle özetliyordu; “Nedense Federal Almanya Cumhuriyeti’nin benzeri olmayan, baka ülkelerde örnei görülmeyen ekilde Türkiye ile ilikileri sıkı. mparatorluun kurduu Weimar Cumhuriyeti ve Nazi döneminde zayıflayan Türkiye ile dostluk bu aralar çok güçlü.”
Cuntacı generallerle dostluk, Almanya’nın imzaladıı siyasi mültecileri koruma anlamalarını ihlal edecek düzeydeydi. 1983 yılında Berlin Eyalet Mahkemesi’nin “VG 19A 329.82” numaralı dosya numarasıyla verdii bir karar, Alman Haber Alma Servisi (BND)’nin siyasi mülteciler hakkındaki bilgileri düzenli ekilde Ankara’ya ilettiini gösteriyordu. Skandal, 12 Eylül rejiminden kaçıp Aralık 1982’de Berlin’e gelen, siyasi sıınma talebinde bulunan bir mültecinin bavurusu sırasında ortaya çıktı.
1983 yılında balayan ve 15 yıl süren Helmut Kohl babakanlıındaki Hıristiyan Demokrat (CDU) iktidarı döneminde ise Türkiye ilikilerde çıta daha da yükselecekti.
Olof Palme suikasti
Kürdistan devriminin dünyaya açılmak için kapı araladığı 1985 yılında Türk devleti de dünyanın batılı süper güçleriyle Kürt özgürlük mücadelesini bastırmak için kolları sıvadı. Bunun için Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyeliğinin bütün nimetlerinden yararlanması için düğmeye basıldı.
sveç Babakanı Olof Palme’nin 28 ubat 1986 günü öldürülmesi ve hala birçok yönü karanlık olan suikastin PKK’ye mal edilmeye çalışılması, uluslararası güçlerin Kürt özgürlük mücadelesine karı başlattığı ‘yok etme konsepti’nin başlama fişeği oldu. Zaten cinayet sonrasındaki günlerde Almanya’ya biçilen rol kendisini ele verecekti. Palme cinayeti sonrasında Avrupa medyasında PKK’ye karı bir linç kampanyası balatılırken, Almanya’da üstüne düşeni yapacaktı. ERNK’nin birinci yıldönümünün kutlanacaı Duisburg’daki merkezi Newroz gecesi öncesinde Almanya’da PKK’ye karı anti-propagandanın dozajı artırılmı ve baını Kemal Burkay’ın çektii bazı isimler, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da bu geceye katılacaını iddia etmiti. Bu gerekçeyle Newroz gecesi yasaklanmı, yüzlerce polisin katılımıyla birçok ehirde operasyon balatılmıtı.
Almanya üzerine düşeni yaptı
Aynı yılın Austos ayında, 15 Austos’un ikinci yıldönümünde ise ‘PKK’nin Hamburg’daki Türk konsolosluuna karı bombalı saldırı eylemi son anda önlendi’ haberi basına servis edildi. Daha sonraki yıllarda MİT’in tezgahladıı ortaya çıkacak senaryoda; bir PKK’linin Hamburg’ta patlayıcı maddelerin ve silahın bulunduu tren istasyonundaki emanet dolabını açmaya çalıırken yakalandığı iddia edildi. Fakat PKK Avrupa Temsilcii yayınladıı bildiriyle yakalanan kiinin örgütleriyle uzaktan yakından herhangi bir ilikilerinin olmadıını açıkladı.
Alman polisi bu senaryonun da boşa düşürülmesi sonrasında bu defa Hamburg-Altona’daki Kürt derneine yaptıı baskında ‘çok önemli belgeler’ ele geçirildiği haberini servis etti. 21 Austos 1986 günkü Milliyet gazetesi ‘PKK’nin yeni eylem planları ele geçirildi’ balıklı haberinde öyle diyordu: “Polis, yakalanan belgeler içinde PKK’nin Hamburg Konsolosluu dıında, Almanya’daki Türk diplomat ve temsilciliklerine karı düzenlemek istedii eylem planlarının bulunduunu dile getirdi. Federal Alman yetkililer, bu ülkede PKK’nin legal uzantısı olarak faaliyette bulunan dernek ve kuruluların kapatılması için harekete geçtiler.”
Düsseldorf Davası
Bu saldırı zemini sonrasında başlatılan soruşturmalar ve tutuklama emirleriyle, ”Düsseldorf Davası” olarak bilinen, Kürtlere yönelik ilk büyük dava balatıldı. 5 ubat 1988 tarihinde Almanya’nın birçok kentinde ”Kürdistan Komite” bata olmak üzere birçok kurum ve ev basılarak çok sayıda Kürdistanlı gözaltına alındı. Aralarında Ali Haydar Kaytan, Duran Kalkan ve Hüseyin Çelebi’nin de olduu çok sayıda Kürdistanlının tutuklandıı ”Düsseldorf Davası” PKK’nin yasaklanması hedefiyle başlatıldı.
Almanya tarihinde ilk
Düsseldorf Davası, Almanya tarihinde yabancı bir örgüte karı açılmı ilk dava olarak tarihe geçti. Daha öncesinde buna benzer bir yargılama söz konusu deildi. Tutuklamalara girimek, ardından dava açmak ve sonuçta PKK’nin bir ‘terör örgütü’ olduu yargısına ulamak bir NATO kararıydı. Ancak mahkeme sürecinde ortaya konulan duruş ve tutum bu planın fiilen işlemesini hükümsüz kıldı ve bu plan boşa düşürüldü. Duran Kalkan geçtiğimiz aylarda, o dönem mahkeme heyetinin cezaevinde kendileriyle görüştüğünü ve suçlamaları kabul etmelerini istediğini açıkladı. Mahkeme heyetinin bu teklifi reddedilince PKK’yi yasaklama kararı alındı.
Nazi üyesi savcının PKK düşmanlığı
PKK’ye karı en üst düzeyde harekete geçirilen isim Federal Basavcı Kurt Rebmann’dı. 1977 yılında RAF militanlarının öldürdüü Siegfried Bubacks’ın koltuuna oturan Rebmann, sol ve muhalif gruplara karı acımasızlııyla tanınıyordu. Eylemleriyle 1970’lerin Almanya’yı sarsan Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) için “Onları sadece görevimden dolayı sevmiyorum, aynı zamanda bu benim kiisel davam da” diyordu.
12 Eylül rejiminin paalarıyla yakın dostluu olan Rebmann, PKK’yi ise ‘iç güvenliin en büyük dümanı’ ilan etmiti. Uluslararası düzeyde Kürt hareketine ‘terörist’ etiketi yapıtıran isimlerin baında gelen Rebmann’ın özel talimatıyla 1987 yılının Austosunun ilk günlerinde 11 ehirde 43 Kürt’ün evi basıldı. Bu operasyonlarda polis, Kürtlerin 700 bin Mark parasına el koydu.
Kürtlerden ‘hıncını alamayan’ Federal Basavcı Rebmann aynı yıl bir adım daha ileri gitti ve “Artık Kürt mültecilerini kabul etmemeliyiz, buraya gelip baımıza bela oluyorlar” dedi. Rebmann’a göre Kürdistan’daki bütün sava madurları PKK’li olarak Almanya’ya geliyordu.
Düsseldorf Davasının mimarı Rebmann eski bir Nazi askeriydi. Ancak PKK’nin direnişiyle dava amacına ulaşamadı. PKK’nin Nazi zulmüne karşı direnişi de Düsseldorf Davası’yla gerçeklemiş olacaktı.
Dava Almanya’ya 8,5 Milyon Mark’a patladı. Kurt Rebmann’ın RAF, PKK ve dier sosyalist hareketlere besledii öfkenin nedeni yıllar sonra anlaıldı. “Stern” dergisi 2011 yılında, 2005’te 81 yaındayken ölen Rebmann’ın Nazi rejimi döneminde Hitler’in NSDAP partisine üye olduunu belgeleriyle ortaya çıkardı. 17 yaındayken gönüllü olarak Nazilerin gençlik kollarına yazılan Rebmann hakkında 2. Dünya Savaı’nın ardından, 1946 yılında bir soruturmanın açıldıı, fakat kısa süre sonra dosyanın rafa kaldırıldıı ortaya çıktı.
Kenan Evren’in Bonn ziyareti
Ekim 1988’de Batı Almanya’nın bakenti Bonn’a giden 12 Eylül rejiminin lideri Kenan Evren’e ülkenin yabancı devlet adamlarına verdii en büyük nian olan yüksek liyakat nianı verildi. Ancak kendi kamuoyunun tepkisinden korkan Almanya bunu basından gizledi.
Kenan Evren’in Bonn’da nianla karılandıı yıllarda cuntanın istihbaratı Almanya’da genibir a kurmutu. Devlet televizyonu ARD’de 3 Nisan 1990 günü yayınlanan “Panaroma” isimli haber programında Türkiye’nin Almanya’daki 13 konsolosluk ve Bonn büyükelçilii bünyesinde diplomat statüsüyle 30 MT ajanını çalıtırdıını belgeledi.
Haber iki ülke arasındaki ilikileri gererken Alman makamları MT ajanı olduu kanıtlanan 15 Türk görevlinin ülkelerine geri dönmeleri için baskı yaptı. Fakat Türkiye sadece 4 istihbarat elemanını geri çekti. Türk istihbaratının 80’lerin sonunda kurduu a sadece MT görevlilerinden olumuyordu, ayrıca bunlara balı Federal Almanya çapında 200 ajanın aktif çalıı belirtiliyordu. Stuttgart ve Hamburg’daki eyalet basavcıları kimlikleri tespit edilen 15 kii hakkında soruturma açtı, davalar yıllarca sürdü.
Almanya’da eğitildi, Bekaa’ya gitti
MT’in Almanya’daki faaliyetlerinin hedefinde ise üphesiz PKK ve Türkiyeli sol örgütler vardı. 1989 yılında suikast amaçlı Bekaa Vadisi’ndeki Mahsum Korkmaz Akademisi’ne giden Dursun Çınar isimli Türk ordusunda görevli bir binbaı gerillalar tarafında yakalandı. Almanca ve ngilizceyi iyi derecede bilen Çınar u itiraflarda bulundu: “1985 yılında tecrübelerimden dolayı Milli stihbarat Dairesi Anti Terör ve Uluslararası Terörizmle Mücadele Bölümü’ne alındım. stanbul’da Balmumcu denen bir eitim merkezinde insanlarla iliki kurma, gelitirme, bilgi alma konularında bir süre eitildim. Bizim ekip özel bir büroya balıydı. Bu büro direkt Ankara Milli stihbarat Dairesi’ne balı. Milli istihbarat elamanıyım. Bu görevi binbaı rütbesiyle sürdürüyorum. Almanya’nın Köln ve Stuttgart konsolosluklarına balı olarak kurulan Türk derneklerinde MT ajanları yetitiriyorduk. 100’ye yakın ajan buradan yetitirilerek deiik yerlere yollandı. Binbaı rütbesine terfi ettikten sonra Ermeni terörüne karı mücadele amacıyla Avusturya, Fransa ve Hollanda’ya görevli gittim. Ermeni terörü durunca, PKK’ye karı mücadele faaliyeti yürütüyoruz.”
Eğitim masrafları Almanya’dan
1989-1990 yılları arasında Almanya Türk subay ve polislerinin eitimi için 3 milyon marklık bir harcama yaptı. Bu resmi olarak bilinen miktardır. 1989-1991 yılları arasında NATO savunma yardımı olarak ise Türkiye’ye 260 milyon mark, 1992-1995 dönemi için de 212 milyon dolar para verildi. Ayrıca Dou Almanya ordusuna ait Türk ordusuna hibe edilen onlarca tank, askeri araç ve onbinlerce tüfek de cabasıydı.
İhalelerin vazgeçilmez kartı
1990’lı yılların baında Kürdistan’daki sava bir yana, Avrupa’da yaayan Kürtler de artık Türkiye ile ihalelerin vazgeçilmez kartı haline geldi. 1992’de Almanya ve Fransa’nın çok istemesine ramen iki milyar dolarlık helikopter ihalesini Amerikan Skorsky firması kazandı. Avrupalı silah tüccarlarını kızdıran olayın perde arkasında ise her iki ülkede Kürtlere karı Ankara’nın istedii düzeyde uygulamaların olmaması yatıyordu.
Yalçın Doan 4 Ekim 1992 tarihli Milliyet gazetesindeki köesinde Paris’teki Kürt gösterilerinin son anda yasaklandıı için Fransa’nın uydu ihalesi aldıını yazdı. Doan iki yıl boyunca Paris-Bonn-Ankara hattında süren helikopter ihalesi krizini ise öyle açıklıyordu: ”Skorsky helikopterinin alımı kararına gelinceye dek, Ankara, Paris, Bonn, Londra ve Washington’da bazen aba altından sobayla, bazen sıcak kucaklamayla diplomasinin her türlü örnei sergileniyor. Siyasetin çarkında helikopter kararı, uluslararası masada pingpong topu gibi bir ülkeden dierine gidip geliyor, düüyor, kalkıyor…”
Kürtlerin örgütlülüğü büyüyor
Dier yandan Avrupa’da yaayan Kürtlerin gösteri, protesto ve eylemleri ise yayılarak artıyordu. Ana tema batının, özellikle de Almanya ve Fransa’nın Kürdistan’daki ihlaller, köy yakmalar ve katliamlara ramen hala Türkiye’ye silah satmaya devam etmeleriydi. Ancak hala Alman Genelkurmay Bakanı Klaus Naumann gibi üst düzey isimler “Türk ordusunun PKK’ye karı mücadelesi tamamen meru” diyordu.
1992’de Kürdistan’daki savaın dorua çıktıı yıl, Avrupa’daki Kürt örgütlenmesinin zirveye yaptıı yıl olarak da tarihe geçti. 1 Austos günü Bochum’daki spor stadyumu 1. Uluslararası Kürdistan Festivali’ne gelen Kürdistanlılar ve dostlarıyla tıka basa doluydu. Kürt hareketi Avrupa’da ilk kez yüz bin insanı buluturmutu.
Çiller’in gezisi
Ancak Tansu Çiller’in Haziran 1993’de babakan olmasıyla hem Kürdistan’daki sava ve hem de Avrupa, özellikle de Almanya’daki Kürtleri yeni bir dönem bekliyordu. lk gezisini Rusya’ya yapan Çiller’in sırada Almanya’ya gelecei ve PKK’yi bu ülkede yasaklatmak, ‘terörist’ ilan ettirmek ve Kürt derneklerinin kapısına kilit vurulmasını salamak için elindeki bütün kozları devreye sokacaı konuuluyordu.
O günlerde Erturul Özkök Hürriyet’teki köesinde Çiller’e hitaben şunları yazıyordu: “Türkiye bir daha bu fırsatı yakalayamaz. Uluslararası dengeler ancak bu kadar PKK aleyhine olabilir. Bundan sonra dengeler PKK lehine geliecektir. Dolayısıyla elimizi çabuk tutup bu fırsatı kaçırmayalım.”
Ankara’da hazırlıkları yapılan Kürt karıtı diplomasi baskısına Bonn hazırlıksız yakalanacaktı. Babakan Kohl öyle diyordu: “Almanya federal bir sistemdir. Her eyaletin ayrı yasaları vardır. Dolayısıyla PKK’yi yasaklamak mümkün deildir.” Dıileri Bakanı Klaus Kinkel ise “Ben eski bir adalet bakanı olarak PKK’ye terörist demekte temkinli davranırım” çıkıını yaptı.
Ancak Çiller’in gezisinden sonra herşey değişti. Almanya ziyaretini 20 Eylül 1993 günü yapan Çiller ardından ABD Devlet Bakanı Clinton’un davetlisi olarak 12 Ekim 1993 günü ABD’ye gitti. Çiller’in iktidara gelir gelmez çizdii Moskova-Bonn-Washington güzergahın ifrelerini anlamak hiç de zor deildi. En önemli gayesi Kürdistan’daki savaın dozajını yükseltmek için uluslararası destei artırmaktı.
Lice’nin yakılması
Çiller’in Washington’dan dönüünden yaklaık bir hafta sonra 22 Ekim 1993 günü Amed’in Lice ilçesi Türk ordusunun atei altına girdi. Günlerce kimsenin giremedii Lice birkaç gün boyunca her akam Alman televizyon kanallarının ana haber bülteninin de konusuydu. Hatta Lice için “Küçük Beyrut” deyimini kullanan Der Spiegel dergisi kurunlanan evlerin fotoraflarını sayfalarına taıdı.
Lice’deki vahet Avrupa’daki Kürtleri harekete geçirdi. 4 Kasım 1993’te Almanya’nın 30’dan fazla kentinde Lice protestoları gerçekleti. Çıkan olaylarda Wiesbaden’deki bir lokalde çıkan yangında bir kii hayatını kaybederken, Kürtlere karı gözaltı furyası baladı. lk iaret Dıileri Bakanı Kinkel’den geldi: “PKK derhal yasaklanmalı.”
Kanther’in 53 sayfalık bülteni
22 Kasım’da balayan 16 eyaletin içileri bakanları yapılan toplantıya Federal İçileri Bakanı Kanther PKK’yi yasaklayacak 53 sayfalık bültenin taslaıyla gitti. Toplantıda Kanther kararnameyi olduu gibi kabul ettirirken, 25 Kasım günü yasaı ilk açıklayan NRW Eyaleti’nin çileri Bakanı Schnoor “Bunu Kanther istedi” dedi. Hamburg’un çileri Senatörü Wrocklage ise “Yasaı Kanther’e sorun” diyordu.
Kürdistan’daki savaa, iddetin nedenlerine, Türk ordusunun köy yakmaları ve katliamlarına ilikin tek kelimenin geçmedii Kanther’in yasak bülteni özetle öyleydi: “PKK/ERNK halkların uyumlu ekilde beraber yaamasını engelliyor. PKK’nin taraftar ve sempatizanlarınca Almanya ve Türkiye’de, Türkiye’nin bir bölümünü kurulacak Kürt devletine dahil etmek için suçlar bunu yeterince kanıtlıyor. Almanya’nın çıkarları tehdit altında. iddet eylemleri Türkiye ile olan ilikilerimizi önemli ölçüde zedelemektedir. PKK faaliyetlerine Almanya’da daha fazla müsaade etmek, Alman dı politikasının güvenirliliini tartıır hale getirir ve deer biçtiimiz çok önemli bir ortaın güvenini sarsar.”
Türkiye’nin talebiyle kapatıldı
Berxwedan Yayınları, Kurd-Ha haber ajansı, Kürdistan komiteleri, Kürdistanlı Yurtsever İşçi ve Kültür Dernekleri Federasyonu (FEYKA-Kürdistan) ve ona balı 29 Kürt derneinin kapatılmasını isteyen kararnamedeki bu ifadeler aslında yasaın Türkiye’nin talebiyle gerçekletiinin ifrelerini veriyordu.
Kapatılan dernekler
Almanya’nın Aachen, Berlin, Bielefeld, Bonn, Bremen, Bremerhaven, Celle, Dortmund, Duisburg, Düren, Frankfurt/Main, Freiburg, Hagen, Hamburg, Hannover, Heilbronn, Ingolstadt, Kassel, Koblenz, Köln, Leverkusen, Mannheim, Münih, Nürnberg, Rendsburg, Saarbrücken, Siegen, Stuttgart, Ulm ve Köln kentlerinde var olan dernekler kapatıldı. Ancak Kürt halkı derneklerine yönelik yasağa karşı bir sonraki gün birçok derneğin mührünü sökerek, derneklere girdi.
“Danke Herr Kohl”
Bundan olacak ki Hürriyet gazetesi ertesi gün “Danke Herr Kohl” (Teekkürler sayın Kohl) manetiyle çıkıyordu. Yasaın duyurulduu 25 Kasım günü televizyon kanalı ARD’nin akam haberlerine çıkan Kanther ise öyle diyordu: “Almanya’nın bir sava ve isyan ülkesi olmasına izin veremem. Almanya teröristlerin dinlenme yeri deil. Bazı yabancı grupların ülkelerindeki sorunları ülkemize taımalarına izin vermeyeceiz. Yasak, bu derneklere zorla üye olanların kendilerini PKK’nin tehditlerinden korumalarını salayacak.”
PKK’nin kurulu yıldönümü olan 27 Kasım’da yapılacak kutlamaların arifesine getirilen yasak çerçevesinde kapısına kilit vurulmak istenen derneklerde Kürtler oturma eylemine geçerken, Alman basını Kohl hükümetine ate püskürtüyordu. Frankfurter Rundschau gazetesinin 27 Kasım tarihli sayısında çıkan bir yorum öyleydi: “Federal hükümet Türkiye’nin dümen suyuna girdi ve Kürtlerin ezilmesine destek verdi. Bonn, MGK’nin metotlarını kopya ediyor ve Kürtlere karı Ankara ile ittifak ediyor.”
YARIN:
* Çillerin çetesi Almanya’da
* Yasağa Kürt sembolleri de eklendi!
* Kürtlere açılan davalar
* Kürtlerin iltica statüsüyle tehdidi
* Alman panzerleri Rojava’da…

Yorumlar