Almanya’da kadın cinayetleri




Almanya’nın Dortmund kentinde 30 Ekim günü bir kadın cinayeti işlendi. İki çocuk annesi bir Êzîdî kadın beraber yaşadığı erkek tarafından defalarca bıçaklanarak katledildi.
Gazetelere yansıyan haberlere göre öldürülen kadın katiliyle yaşadığı geçimsizlik nedeniyle daha önceden de şiddete maruz kalmış. Burdan da anlaşılıyor ki bir kadın cinayeti daha bağıra bağıra geliyorum demiş.
Bu kadın cinayetinin hemen ertesi günü Almanya’nın Köln kentinde yine Êzîdî bir kadın iki hafta önce ayrıldığı eski eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Öldürülen kadının babası “Şengal’de DAİŞ tarafından katledildik, Avrupa’da ise bir Êzîdî erkeğin eliyle katledildik” dedi.
Ne kadar acı değil mi?
2014 yazında Şengal’de çok büyük bir trajedi yaşandı. Çağın en ilkel yaratıkları Êzîdî kadınları hedef alarak Şengal’de bir  soykırım gerçekleştirdi. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere binlerce insan katledildi. Onbinlercesi yaşadığı toprakları terk etmek zorunda bırakıldı. Dağlara sığınmayı başaranların büyük bir kısmı açlık ve susuzluk sebebiyle hayatından oldu. Çetelerin eline sağ olarak geçen beş bine yakın kadın ve çocuk sistematik işkenceye ve tecavüze uğradı. Bu insanlar pazarlarda köle olarak satıldılar. Hala çetelerin elinde tutsak olarak bulunan binlerce kişinin akıbeti bilinmiyor.
Bütün dünyanın gözleri önünde soykırıma uğrayan ve yalnız bırakılan Êzîdî halkını o ilkel yaratıkların elinden kurtarmaya gidenler sadece Kürt savaşçılar oldu. Êzîdî halkının hawarına koşan o insanlar, o topraklarda kanını akıttı, canını verdi. Onların mücadelesi sonucu saldırılarda ruhsal ve fiziksel olarak büyük yaralar almış olsalar da, hayatta kalmayı başaranlar oldu. Bunların bir kısmı topraklarını terk ettti. Gitseler de, kalsalar da bu trajedide en büyük acı hep kadınların payına düştü. Kendi topraklarından binlerce kilometre uzakta yabancı bir ülkede hayata tutunma mücadelesi veren iki Êzîdî kadın kendi yaralarını saramadan öldürüldü. Hem de en yakını olan Êzîdî erkekler tarafından.
Almanya’da iki Êzîdî kadının kendi halkından ve inancından olan erkekler tarafından vahşi bir şekilde katledilmesi hem büyük bir trajedi, hem de insanlık adına büyük bir utançtır. Bu kadın cinayetleri Êzîdî halkına ve onların varoluş mücadelesine yapılmış bir ihanettir.
Almanya Federal Asayiş Dairesi BKA’nın verilerine göre Almanya’da 2016 yılında 149 kadın eski eşi veya beraber yaşadığı kişi tarafından katledildi. 2016’da şiddet gören 133 bin yetişkinin yüzde 82’sini kadınlar oluşturuyordu. 70 bin kadın kasıtlı olarak yaralanırken, yaklaşık 17 bin kadın da tehdit edildi.
Bu veriler gazetelere çok da yansımıyor, yansıyorsa da dikkat çekmeyecek şekilde yansıyor. Kadın katliamlarını sayfalarına taşıyan gazetelerin pek çoğu bunu kadın cinayetlerine dikkat çekmek için değil, tirajını arttırmak için yapıyor. Örneğin çoğusu cinsiyetçi bir tavırla, kadınların “bilinmeyen bir sebeple” öldürüldüğünü yazıyor. Oysa ki bir kadın, bir insan, bir canlı hiçbir sebeple öldürülemez. Cinayetin asla bir gerekçesi olamaz. Bu nedenle başta kadın cinayetleri olmak üzere, hiçbir kimse bir cinayetin altında bir sebep aramamalıdır.
Dünya genelinde yerelden evrensele doğru yükselen ve insanları büyüleyen bir kadın mücadelesi var. Kadınların kendisini keşfetmesi, kendi gücünün farkına varması ve özgücünü erkek egemen zihniyete karşı birleştirmesi erkek egemen sistemi rahatsız ediyor. Bu nedenle de devletler kadınların yanında değil, onların katillerinin yanında yer alıyor. Kadın katilleri akla hayale gelmedik gerekçelerle cezasız bırakılıyor. Katilin takım elbise giymesi bile “iyi hal”den sayılıyor ve zaten verilmeyen cezadan indirime gidiliyor.
Kadın cinayetlerini durdurmanın tek yolu örgütlü olmaktan geçiyor. Her kadın bu konuya kendi meselesi olarak bakmadığı müddetçe kadın cinayetleri bitmez. Kadınlar önce kendisini, sonra çevresini örgütlemeyi bir sorumluluk olarak görmelidir. Bütün kadın cinayeti davalarının takibi yapılmalı ve hesap sorulana kadar unutturulmamalıdır.

Yorumlar