AİHM’de alaturka savunma


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), son dönemdeki ‘şaibeli’ kararlarının ardından, Türk güçlerinin 2015-2016 döneminde sokağa çıkma yasağı ilan ederek yakıp yıktığı Cizîr’den (Cizre) Ömer Elçi ve vahşet bodrumlarında katledilen Orhan Tunç için yapılan başvuruları, duruşmalı görüştü.
DUYGU EROL / STRASBOURG
AİHM, sokağa çıkma yasağının yasallığını Ömer Elçi dosyası, yasaklar sorasında yürütülen operasyonun niteliği ve ölümlerin hukuki tartışmasını da Orhan Tunç dosyası üzerinden sorguladı. Türk hükümeti, dün görülen Cizre davasında, sokağa çıkma yasağı ilan ederek uyguladığı vahşetle ilgili ilk kez savunma yapmaya çalıştı. Davanın avukatları, Türk devletinin hem kendi yasalarını hem de evrensel hukuk ve normları nasıl askıya aldığını örneklerle anlattı. AİHM, kararını yazılı tebliğ edecek.
Türk devletinin ’Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddedip ’diyalog süreci’ni bitirdikten sonra Ekim 2014 MGK Toplantısı’nda kararlaştırılan ’Çökertme Planı’nı devreye koyup Kürtlere karşı yeniden savaş başlatmasıyla birlikte bu kez Kürt kentleri de hedef alındı. Ağustos 2015’te Cizre, Sur ve Silopi başta olmak üzer pek çok il ve ilçede 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11’nci maddesine dayanılarak kaymakam ve valiler tarafından sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Türk devleti, ordusunu da devreye koyarak konvansiyonel silahlarla kentleri yakıp yıktı, hiçbir yasa ve norm tanımadan katliamlar yaptı.
Bilanço ağırdı
Şırnak Valiliği’nin 14 Aralık 2015’te saat 23.00’te Cizre’de ilan ettiği sokağa çıkma yasağı 2 Mart 2016’da sona erdi. 79 gün süren ablukada toplam 259 kişi katledildi. İçerisinde ağır yaralıların olduğu ve bodrumlara sığınan 177 insanın büyük çoğunluğu, Türk güçleri tarafından yakıldı. 92 kişi kimlik bilgileri henüz açıklanmadan kimsesizler mezarlığına defnedildi. Onlarca insan evlerinin mutfağında yemek yaparken, oturma odalarında, tuvalet ihtiyacını gidermeye giderken, sokak ortasında katledildi. Abluka boyunca seçilmiş siyasetçiler dahil olmak üzere hiçbir gazeteci, kurum ya da kuruluşun Cizre’ye girmesine izin verilmedi.
Yargı işlemedi
Bu kentlerdeki hak ihlallerine karşı 2015 ve 2016’da Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne çok sayıda başvuru yapıldı. Bu başvurularda AYM ve AİHM’den hak ihlallerinin önüne geçebilmek için geçici tedbir kararları vermeleri istendi. AİHM, içtüzüğünün 41. maddesi uyarınca bu başvuruların öncelikli olarak ele alınmasına karar verdi. AİHM, bu kararın bir sonucu olarak 15 Aralık 2016’da sokağa çıkma yasakları bağlamında 160’tan fazla kişiyi temsilen yapılan 34 başvuru hakkında Türkiye’den savunma istedi ve başvurucuların esası hakkında ilerleyen tarihlerde karar vereceğini duyurdu. Mahkeme, başvuruların hem esası hem de kabul edilebilirliğiyle ilgili duruşma yapmaya karar verdiğini Temmuz’da duyurdu. Ancak bütün dosyalar için duruşma yapmak yerine içlerinden iki tane dosyayı seçip bu iki dosyada yapılacak olan usul ve esas tartışmalarını, geri kalan bütün dosyalar için de uygulamaya karar verdi. Sokağa çıkma yasağının yasallığını Ömer Elçi dosyası üzerinden, sokağa çıkma yasakları sorasında Cizre’de yürütülen operasyonun niteliği ve meydana gelen ölümlerin hukuki tartışmasını da Orhan Tunç dosyası üzerinden yapacağını açıkladı.
Duruşma dün görüldü
Cizre davası dün Strasbourg görüldü. Mahkemeye Avukat Ramazan Demir ve Benan Molu ile danışman hukukçular  Newroz Uysal, Hüseyin Tül, Helen Duffy ve Senem Gürol, Tunç ailesi adına; Neşet Girasun ve Erkan Şenses ise Elçi’yi temsilen katıldı. Cizre bodrumlarında katledilen Orhan Tunç’un eşi Güler Tunç ve Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un eşi Zeynep Tunç da mahkemedeydi. Cizre’deki katliama tanıklık eden HDP eski Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Cizre eski Belediye Eşbaşkanı Leyla İmret ile HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran da mahkemeyi izledi. Mahkemede Türk devletini temsil etmek üzere ise Erdoğan İşcan, Hacı Ali Açıkgül, Nuri Uzun, Öner Aydın, Gökhan Dursun, Erkan Çapar, Ahmet Adanur ve Can Öztaş geldi.
Cizre üzerinden iki ilk 
Cizre’de neler olduğu ilk defa uluslararası bir mahkemede tartışıldı. Diğer önemli bir tarafı da Cizre’deki katliamlarla ilgili devletin ilk defa savunmada olmasıydı. Devlet ilk defa kamuya açık bir alanda sokağa çıkma yasakları ve özellikle Cizre bodrumları ile ilgili hesap verdi.
İç hukuku adres gösterdi
Mahkeme, Türk devlet temsilcilerinin söz alması ile başladı. “PKK terörizmine karşı mücadele ederken bu olaylar gerçekleşti. PKK gençleri barikatlar kurdu, böylesi bir atmosferde bunlar gerçekleşti” diyerek sözlerine başlayan AKP hükümetinin temsilcisi Hacı Ali Açıkgül adına Stefan Talmon mağdurlar için iç hukuk yollarının açık olduğunu savundu. Talmon, “Mağdur aileler için iç hukuk yolları açıktır. Mahkemeler devam ediyor. Bu durum sözleşmeye aykırıdır. Ailelerin henüz mahkemeleri devam ediyor. Siz kabul edilebilirlik kararı verirseniz Türkiye’nin iç hukuk işleyişini ihlal getirmiş okursunuz. Bunlar davalarını hem burada hem de Türkiye’de devam ettiriyor” dedi.
‘Yardımı kabul etmediler’ yalanı
“Aslında biz onları kurtarmak istedik ama bize engel oldular” diyerek yaşanan vahşeti savunan Talmon, ”Biz ambulansları gönderdik ancak bize net adres verilmedi, nokta vermediler” dedi. Talmon, mağdurların teslim olmak istemediklerini de savundu. İddia makamının ”Bu kadar uzun süre yasak olmaz” tepkisine karşılık ise Talmon, sokağa çıkma yasaklarının 24 saat boyunca sürdüğünü ancak 47 bin insanın gönüllü olarak çıktığını iddia etti.
Silahlı gruplar bahanesi
Hükümetin savunması ardından söz alan Ömer Elçi’nin avukatı Nejat Girasun, sokağa çıkma yasakları esnasında bölgedeki avukat, sağlık çalışanı ve sivil toplum temsilcilerin kentlere giremediğini ve yaralıların sağlık imkanlarına dahi ulaşamadığını belirtti. Avukatların görevini yapamadığını kaydeden Girasun, ”Yasaklar 24 saat boyunca sürdü. Su, elektrik, gıda gibi temel insani ihtiyaçlardan mahrum bırakıldı. Silahlı grupların tasfiyesi adı altında, ağır silahlarla mahallere saldırıldı” dedi.


İç hukukta karşılık yok
Av. Girasun, hükümetin iç hukuk yollarının tüketilmediği iddialarına ilişkin ise ”Bu iddiaların kanıtlanması gerekiyor. İç hukuk yollarındaki tüm başvurular karşılıksız kaldı” diye konuştu. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruları da hatırlatan Av. Girasun, ”AYM, başvurucuların tedbir kararlarını reddetti. AYM sokağa çıkma yasakları karşısındaki başvurulara vermiş olduğu kararla yetersiz olduğunu ortaya koydu” dedi. AYM, sokağa çıkma yasaklarına ilişkin tedbir talebini reddetmişti.
Vurun, yıkın, yok edin!
Orhan Tunç’un avukatı Ramazan Demir ise yaptığı savunmada, abluka sürecinde, devlet güçlerin saldırılarına işaret ederek şöyle konuştu: ”Güvenlik güçlerinin konuşması karşısında insanın kanı donar. Kendi aralarında gerçekleşen bir telsiz görüşmesinde şöyle diyorlar: ‘Her yeri yerle bir edin! Vurun kırın yok edin! Silahlı ve silahsız sokağa çıkan herkesi vurun! İnsanın olduğu bilinen her binayı ateşe alın!’ Bu sözler Cizre’de yaşanan vahşetin göstergesidir.”
Vahşet bodrumlarında çoğu yaralı aralarında çocuklarında bulunduğu onlarca kişinin önce ölüme terk edildiğini ve ardından yakılarak katledildiğini hatırlatan Av. Demir, cinayetlerin yaşandığı yerlerin devlet tarafından muhafaza edilmediğine de dikkat çekti. Orhan Tunç’un katline yönelik yapılan değerlendirmede, ambulans gönderilmediği için yaşamını yitiren Tunç için ”istense kurtarılabilirdi” dedi.
İtiraf etti: Hiçbir tedbir almadık
Kısa bir aranın ardından mahkeme, heyetin sorularına verilen yanıtlarla devam etti. Mahkeme heyeti hükümet yetkililerine ”Acil tedbir kararları başvuruları reddedilmiştir, ne önlem aldınız, iç hukuktaki içtihatlar ne diyor, bodrumlara inildikten sonra önlem için savcı ne yaptı, ne tür önlemler aldı” gibi sorular yöneltti. Hükümet temsilcisi, bir nevi itirafta bulunarak şu sözleri sarf etti: ”Hayır. Güneydoğu’da hiçbir acil tedbir kararı alınmadı. Ambulanslar hazırdı. Ama herkeste biliyor ki onlar işi kolaylaştırmadı. Güvenlik güçlerinin görevi sivilleri korumaktı. Ambulanslar ve sağlık görevlileri can kurtarmak için oradaydı.”
Karar taraflara tebliğ edilecek
Mahkeme savunmaların ardından sonucun daha sonra taraflara tebliğ edileceği kararıyla sona erdi.
Mahkeme ardından Tunç Ailesi ve avukatlarının yer aldığı heyet AİHM binası önünde bir basın açıklaması yaptı. Cizre’deki katliam esnasında ve sonrasında AİHM’e yapılan otuzun üzerindeki başvurudan Elçi ve Tunç ailesinin başvurularının pilot olarak ele alındıklarını hatırlatan Avukat Ramazan Demir, şunların altını çizdi: “Bizim temel savunamız, devletin güvenlik güçlerinin Cizre’de yürüttüğü operasyonların sivil yerleşim yerlerinin savaş araçları kullanılarak vurulmasının hukuka aykırılığı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) tarafından yaşam hakkının korunmasına ilişkin 2’inci madde bağlamında orantılı, elverişli ve sivil kayıpları önleyecek nitelikte olmadığıydı. Aynı şekilde Orhan Tunç hakkında verilen ihtiyati tedbir kararının yerine getirilmemesiyle ilgili olarak belirttik savunmamızı. Orhan Tunç’un ölümüyle ilgili yürütülen (Türkiye) soruşturmanın etkili, bağımsız ve tarafsız olmadığını ileri sürmüştük.”
Türkiye cevaplamakta zorlandı
AİHM’in duruşmada Türk devletinin savunmasına yönelik doğrudan sorular sorduğunu kaydeden Avukat Demir, yürütülen ‘operasyonlar’ın niteliği, sivil kayıpların önüne geçmek için herhangi bir önlem alınıp alınmadığı, Orhan Tunç’un ölümünün nasıl gerçekleştiği ve ihtiyati tedbir kararının neden yerine getirilmediğine ilişkin savunma istendiğini belirtti.
Türkiye’nin savunmalarını daha önceden de bildiklerini söyleyen Demir, AİHM’in yanıt istediği sorulara ilişkin “Türk hükümeti bu soruların çoğuna cevap veremedi aslında. En azından mahkemenin istediği nitelikte cevaplar olmadığını düşünüyoruz. Cizre’de meydana gelen hak ihlallerinin hemen hemen hepsi dile getirildi. Ancak mahkemenin verdiği süre kısa olduğu için herşeyden bahs edemedik” şeklinde konuştu.
Zaman sıkıntısı nedeniyle AİHM’e sunmak istedikleri tüm kanıtları ve uzman görüşlerini sunamadıklarına dikkat çeken Demir, Türk devletinin Cizre’de yaptığı katliamların açıklamasını ve hesabını veremediğini gördüklerinin de altını çizdi. Demir, ”Çok da kaçamak cevaplar verildi” dedi.
AİHM için de şans
HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran ise şunları belirtti: ”Aslında bugün ilk defa Türkiye’nin Kürt halkına karşı yürüttüğü, katliamlara karşı Avrupa’ya son 3 yıldır sessizliğini bozmak için bir şans verilmiş oldu. Bu dosya o açıdan çok tarihi ve önemlidir. Hepimiz, bütün dünya Cizre’de yaşananları çok yakından gördü. Sokağa çıkma yasakları vardı; şehirler ve ilçeler abluka altındaydı. İnsanlar katledilirken aslında hepimiz, bu sesi duyduk ve bu döneme tanıklık ettik. Ama süre boyunca Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Parlementosu (AP) ve kendine demokrat diyen, insan hakları savuncusu diyen hiçbir  kurum, bu süreçle ilgili gerçek anlamda, tepki ortaya koyamadı. Gerçek anlamda Türkiye’ye bu katliamlar açısından tavır takınamadı.”
Katliamı örtbas derdinde
Duruşma boyunca mahkemenin ve avukatların sorduğu ve yönelttiği hiçbir soruya hükümet temsilcilerinin cevap veremediğinin altını çizen Başaran, şöyle devam etti: ”Devlet sırrı adı altında, terörle mücadele adı altında, aslında gerçekleştirilen katliamlar, burada da örtbas edilmeye çalışılıyor. AİHM yakın bir zamanda, karar vereceğini belirtti. Umuyor ve diliyoruz ki, bu kadar uzun bir sessizlikten sonra, insanlığa karşı işlenen bu açık suçlara, gösterilen tepkisizlikten sonra, AİHM gerçek misyonuna geri döner. Bir hak mahkemesi olarak, misyonunu uygun bir karar verir.
Katledilen insanlıktır
Bu beklentilerimiz devam edecek. Çünkü orada katledilen Kürt halkı değildi sadece. Orada katledilen Cizreliler değildi sadece. Orada katledilen insanlıktı. Orhan, Mehmet, Asiye şahsında, Cizre’de, sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği yer yerde, insanlık katledildi.”
Ciddi bir sınav
Cizre’de katliam yaşanırken kentte bulunan HDP Şırnak eski Milletvekili Faysal Sarıyıldız ise ”21. yüzyılda hiçbir katliam, bu kadar alenen bir şekilde, dünyanın gözü önünde gerçekleşmedi. Ardında en fazla savaş suçu belgesini, bulgusunu bırakan katliamla 21. yüz yıl karşılaşmamıştır. Geride bıraktığımız 2-3 yıl içerisinde, Kürdistan’da yaşandı. Bugün AİHM’deyiz. AİHM ciddi bir sınavla karşı karşıyadır. Ya Avrupa uygarlığı gerçek anlamda, insanlık değerlerine sahip çıkacak hukuki bir karar verecek ya da şuana kadar olduğu gibi sessizliğe bürünerek mevcut savaşa katkı sunmaya devam edecektir” diye konuştu.
Savaş suçudur
Cizre katliamına ilişkin BM İnsan Hakları Başkomiserinin mevcut tabloyu, ‘Kıyamet tablosu’ olarak tanımladığını ifade eden Sarıyıldız, şöyle devam etti: ”Oysa uluslararası hukukta, böyle bir kavram yoktur. Doğrudur bize yaşatılan kıyamettir. Ama bunun isminin koyulması gerekiyor. Orada işlenen savaş suçudur. Orada işlenen insanlık suçuydu. Bunun uluslarası hukukta bir karşılığı vardır. Bunların talimatını verenlerin uluslarası suç mahkemelerinde yargılanması gerekiyor. Cizre insanlık içinde büyük bir kara lekeydi. İnsanlık bu kara lekeden kurtulmak istiyorsa, BM, bu gibi katliamların önüne geçmek istiyorsa, oradaki talebinde ısrarcı olmalıdır. Madem orada bir inceleme yapmak istiyorsunuz, bu incelemenizi her şeye rağmen yapmalısınız. Eğer Türkiye buna izin vermez ise bu bir itiraftır. Savaş suçu itirafıdır.”

Yorumlar