ABD’nin PKK yöneticileri hakkındaki kararı – Rauf KARAKOÇAN


Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin öncü ve örgütlü gücü olan PKK hareketine ve onun Önderliğine yönelik saldırılara bir yenisi daha eklenmiştir. Bu saldırı, merkezi hegemonik uygarlığın son temsilcisi olan ABD tarafından direkt yapılan bir saldırıdır. Küçümsenecek, görmezden gelinecek bir saldırı değildir. Bir halkın varlığını onun iradesini hedefleyen bir saldırıdır. Dünya egemeni küresel bir gücün Kürt halkına karşı en üst düzeyde yönelimi anlamına gelmektedir.
Bu saldırının biçimi, zamanlaması manidardır. Bu noktaya nasıl ve neden gelindi? sorusuna cevap aramak gerekmektedir. Hangi kirli pazarlıklar, hangi siyasi ve ekonomik çıkarlar karşılığında ABD yönetimi böyle bir karara gitmiştir? Türkiye’yi memnun etme, bölgesel planlamalarını hayata geçirme, yeni yol haritaları belirleme adına ve/veya her ne adına olursa olsun bu saldırı asla kabul edilemez. Kürtleri kendi çıkarlarına kurban etmesi alçakça bir tutumdur. Ortadoğu gericiliğine karşı savaşan bir halkın yöneticilerini terörize ederek, yakalanmaları için her birinin başına milyonlarca dolar ödül koyan ABD, insanlık dışı gerici odakların safında yer almıştır. Türkiye’deki gerici faşist diktatörlük rejimine ve DAİŞ gibi insanlık düşmanı bir güce karşı savaşarak, mazlum halkların savunuculuğunu yapan PKK hareketi kriminalize edilemez. PKK, DAİŞ tehlikesine karşı dünya insanlığını savunmuştur.
ABD, yerkürenin mutlak hakimi ve tek hegemonik gücü de olsa vermiş olduğu bu kararın PKK açısından hiçbir hükmü yoktur. Kürt halkı bu saldırılara kaşı sessiz kalmayacaktır. PKK önderliğine, yöneticilerine ve dolayısıyla Kürt halkına yapılan saldırılar ne ilktir ne sondur. Özgürlük mücadelesi sürdüğü müddetçe düşman saldırıları hep olacaktır. AB ülkeleri, yılardan beri PKK hareketini terör listelerinden bir türlü düşürmüyor. Zaten fiili olarak, siyasi askeri, diplomatik ve teknik malzeme olarak Türk yeşil faşizmini destekliyor. NATO hakeza Türkiye’yi destekliyor. Kürtlerin mücadelesi aynı zamanda Türkiye’ye destek veren ülkelere karşı bir mücadele anlamına gelmektedir. Bu tavırlar Kürt özgürlük mücadelesine karşı takınılmaktadır. Elbette bunun birçok nedeni vardır. Ortadoğu’da Kürtlerin temsil ettiği değerler küresel sermayenin çıkarlarına zarar vermektedir, planlarını boşa çıkarmaktadır. Ortadoğu’yu kriz ve kaos içinde tutarak kendilerine meşruluk zemini yaratmaya çalışan işgalci güçler, Kürtleri çıkarları doğrultusunda kullanmak istemektedirler.
Bu düşmanca tutum kararında Türkiye’nin varlığını aramak gerekir. ABD’nin tek başına almış olduğu bir karar olmaktan ziyade Türkiye’nin bu karardaki payı mutlaktır. Kürt düşmanlığı üzerinden her türlü tavizi veren bir anlayışın Türkiye’nin kendisine de bir faydası yoktur. Türk halkının çıkarlarına da terstir. Türk halkının bu gerçeği çok iyi bilmesi gerekiyor; PKK düşmanlığı karşılığında Türkiye’yi pazarlayan, taviz vermek zorunda kalan bir anlayış; halklara hizmet eden bir anlayış değildir. Özgürlük mücadelesini bastırmaya ne Türkiye, ne de NATO ortaklarının gücü yetmeyecektir. ABD’nin bu kararı talihsiz bir karardır.
PKK hareketinin son yıllarda yürüttüğü mücadelenin sonuçları ortadadır. Dünya insanlığı için tehlike saçan radikal dinci çete guruplarına karşı en aktif mücadeleyi yürüterek, bu konuda çok bedel vermiş ve insanlığa mal olmuş PKK’ye saldırmak aslında insani değerlere karşı saldırı anlamına gelmektedir. Devletlerin tutumları halkların tutumları anlamına gelmez. Birçok ülkeden ve çok değişik uluslardan çok sayıda enternasyonal kişi özgürlük mücadelesinde yerini almıştır, şehit düşmüştür. Halkların dayanışması ve gerçek temsil gücü onlardır.
ABD yönetiminin bu kararı almasında tüccar mantığı, ticari politikalarının payı vardır. Ama inanıyoruz ki demokrasiye inanan, hakların özgürlük mücadelesine saygı duyan her ABD vatandaşı da Kürtlere karşı alınan haksız ve hukuksuz kararları kabul etmeyecektir. Sistemsel güçlerin Kürtlere karşı borçlu olduklarını bilmeleri gerekiyor. ABD ve AB ülkelerini tehdit eden, DAİŞ çetelerini durduran PKK hareketidir. Bir anlamda ABD ve AB vatandaşlarının can güvenliğine hizmet etmiş PKK’ye ve yöneticilerine karşı alınan karar bu ülke vatandaşları tarafından da kabul edilmemesi gerekir.
Kararın iç mahiyeti konusunda detaylar bilinmemekle birlikte Türk basını olayı psikolojik üstünlük kurma amaçlı kullanmaktadır. Türk devleti kendi sefaletini görmezden gelerek, sahte pehlivanlık naralarıyla işin üstesinden gelemez. PKK hareketi, önderliği, militan kadroları Kürt halkı ile birlikte bir bütündür. Saldırı nereden gelirse gelsin kendisini savunacaktır.
Kürtleri yok sayan PKK’yi dışlayan ABD, bölgesel politikalarında başarılı olamaz. Türkiye’deki diktatörün de, Kürt düşmanlığı politikalarını.kendi çöküşünü hızlandırmaktan başka işe yaramayacağını er yada geç anlamak zorunda kalacaktır.

Yorumlar