24 Haziran baskın seçimlerinin en büyük
kazanımlarından biri, sosyalist isimlerin HDP çatısı altında Meclis’te
güçlü bir temsiliyet elde etmeleri oldu. TİP ile başlayan sosyalist
temsiliyet, HDP çatısı altında kurulan ittifakla yeni bir aşamaya
taşındı.
DENİZ NAZLIM / MA / ANKARA
Gerçekleşen 24 Haziran seçimlerinin ardından her parti,
kendi cephesinden durumunu değerlendirmeyi sürdürüyor. Türkiye’nin
demokratik kesimleri açısından tartışmasız en büyük kaybediş, “tek adam”
olarak adlandırılan Başkanlık Sistemi’nin resmileşmesi oldu. En büyük
kazanımlardan biri ise sol-sosyalist düşüncenin en büyük temsilinin HDP
ile birlikte Meclis’e taşınması oldu.
Tek partinin döneminin sonlanmasının ardından 1946 ve 1950
genel seçimlerinde dönemin ileri gelen aydınları, sol düşünürleri ve
sosyalist düşünceye sahip yurttaşlar, kısmen de olsa Demokrat Parti’yi
destekledi. “Açık oy, gizli tasnif” yöntemi uygulanıp, şaibelerle dolu
olan 1946 seçimlerinde Demokrat Parti, yüzde 13,1 oy oranıyla 61
milletvekilini Meclis’e gönderdi. CHP ise, bu seçimlerde yüzde 85,4 oy
aldı. 1950 seçimlerinde de, solun bir bölümü DP’yi destekledi. 50
seçimleri öncesi özgürlükçü mesajlarla seçim propagandası yürüten DP,
yüzde 55,2 oy alıp 416 vekil çıkarak, tek başına hükümet kurdu.
46 ve 50 seçimlerinde tek parti dönemine karşı çıkışın
simgesi olan DP, her iki seçimde de Alevilerin yoğun yaşadığı yerlerden
oy aldı. Tek partili dönemin anti demokratik uygulamaları ve
katliamlarına maruz kalan Kürtlerden de DP’ye önemli bir destek geldi.
Hükümeti kuran DP’nin giderek yayınlaşan otoriter politikaları, temsil
ettiği kısmi özgürlükçü kesimleri kendinden uzaklaştırmasına sebep oldu.
Ardından gelen 1954 ve 1957 seçimlerinde de sol düşünce gerçek manada
Meclis’te temsil edilemedi.
İlk sosyalist adaylar ve TİP
27 Mayıs 1960 Darbesi’nden sonra yapılan 1965 Genel
Seçimleci’nde ise sol düşünce Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile Meclis’e
girdi. 13 Şubat 1961’de kurulan TİP, Türkiye siyasi tarihinde sosyalist
adayları Meclis’e taşıyan ilk partiydi. TİP, yüzde 3 oy oranı ve 14
vekil ile Meclis’te 5’inci parti olarak mücadele etti. İşçi ve emek
vurgusu ile özgürlükler konusunda cesaretli çıkışlarla Meclis’te fark
yaratan TİP vekilleri, etkili muhalefet yürüttü. TİP liderlerinden
Behice Boran’ın, Türkiye siyasetinde ilk defa Kürt sorununu dile getiren
isimlerden biri olması, TİP’in Türkiye siyasetinde yarattığı en önemli
farktı. Boran, Kürt sorununa ilişkin söylemlerinden kaynaklı 15 yıl
hapse mahkum edildi.
Bülent Ecevit dönemi
TİP, 12 Mart 1971 Darbesi’nden sonra kapatıldı. Sol kitle
ise halkçı söylemlerle gelen ancak ileriki süreçlerde içine müdahil
olacağı kimi katliam ve anti demokratik uygulamalarla büyük bir
trajediye yol açacak olan Bülent Ecevit’e yönünü çevirdi. Dönemin CHP
Genel Başkanı Ecevit, 12 Mart’tan bir çıkış olarak düşünülen 1973 Genel
Seçimleri’nde birinci parti oldu. “Toprak işleyen, su kullananındır”
gibi söylemlerle seçim propagandasını yürütüp, “Halkçı Ecevit” sıfatıyla
toplumla bütünleşen Ecevit’in başarısının arkasında dönemin kitlesel
sol örgütlerinin çalışmaları yattı. Dönemin özgürlük ruhuyla uyuşan
seçim bildirgesini açıklayan CHP’ye, Devrimci Yol gibi sol örgütler,
Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi önemli meslek örgütleri destek vermiş,
sol-sosyalist aktivistler toplantılarını CHP il binalarında yapmaya
başlamıştı.
Kıbrıs, Maraş, cezaevi katlimaları
Ecevit, 73 seçimlerinde yüzde 33,3 oy aldı ve büyük bir
çoğunluğu sosyal demokratlardan oluşan 185 milletvekilini Meclis’e
gönderdi. Seçimlerin ardından kurulan hükümette sol düşüncenin kısmen
temsili olmuş, Van ve Bolu gibi illerde, “toprak işleyenin, su
kullanandır” anlayışı uygulanmak istenmiş ve kısmen yerel yönetimler
güçlendirilmişti. Ancak 74 yılındaki Kıbrıs işgali, 78’te yaşanan Maraş
Katliamı ve Ecevit döneminde devrimci gençlerin katledilmesi, sol
siyaset tarihinde Ecevit’in yarattığı hayal kırıklığı ve trajedi olarak
yerini aldı. Keza Ecevit, 2000’li yıllarda kurulan F Tipi cezaevlerinin
öncüsü oldu, “Hayat Dönüş” adı altında cezaevlerine yapılan operasyonda
yüzlerce devrimcinin katledilmesinin de baş sorumlularındandı.
Özal liderliğindeki ANAP
12 Eylül 1980 Darbesi ardından 83 yılında yapılan
seçimlerde ise oyların yüzde 45’ini alan başında Turgut Özal’ın
bulunduğu ANAP, dönemin siyaset bilimcileri tarafından “askeri cuntaya
karşı demokrasiyi temsil ediyor” şeklinde yorumlanırken, sol düşüncenin
kısmi temsili olarak savunuldu. Ancak Özal, günümüze kadar uygulanmaya
devam eden neo-liberal politikaların öncüsü oldu.
SHP ittifakı
Sol örgütler, 73 yılında CHP’ye desteklerinin ardından ilk
defa 1991 Genel Seçimleri’ne Kürtlerin ve sosyalistlerin desteğini alan
SHP ile seçimlere katıldı. Kürt hareketi ve CHP’nin demokrat kanadının
ittifakının oluşturduğu Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP), 91
seçimlerinde yüzde 20,75 oy alarak Meclis’e girdi ve dönemin sol
siyasetinin temsilcisi olarak görüldü. Ancak SHP içinde bulunan Kürt
vekillerin Meclis’te Kürtçe yemin etmesi, 92 Newroz kutlamalarına
yönelik saldırılar sonrası çıkan olayların ardından HEP kökenli Kürt
vekillerin partiden istifa etmesi, SHP döneminin kısa sürmesine neden
oldu. Böylelikle SHP’nin Kürtlerle birlikte sol temsili de ortadan
kalktı.
DEHAP dönemi
SHP döneminin ardından birçok sol örgüt, Demokratik Halk
Partisi (DEHAP) çatısı altında kısmen ortaklaşarak Barış Demokrasi ve
Özgürlük Bloku’nu kurdu. Blok, 2002’de yapılan genel seçimlere katıldı.
DEHAP seçimlerde yüzde 6,22 oranıyla, 12 Eylül barajına takıldı.
Bağımsız adaylar
2007 Genel Seçimleri’nde ise sol düşünceyi “Bin Umut
Adayları” adı altında bağımsız adaylar temsil etti. 21 aday bağımsız
girdikleri seçimde seçilerek Meclis’e girdi. Bu seçimlerde DEHAP
destekli Bin Umut Adayları’yla birlikte İnsan Hakları Derneği (İHD)
Genel Başkanlığı yaptığı dönemde silahlı saldırıya uğrayan SDP’li Akın
Birdal ile ÖDP’li Ufuk Uras da Meclis’te yer buldu.
2011 Genel Seçimleri’nde de sol düşünceyi, yine bağımsız
adayların oluşturduğu Emek ve Demokrasi Bloku temsil etti. Seçimlerde
Emek ve Demokrasi Bloku’ndan 35 bağımsız aday Meclis’e girdi. 35 aday
seçimlerde yüzde 6,57 oy oranıyla toplam 2 milyon 819 bin oy aldı. Bu
seçimlerde de Kürtlerle birlikte Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü,
Levent Tüzel gibi önemli sosyalist isimler Meclis’e girdi.
HDP ile en büyük temsil
Sol düşünce, 1946 Genel Seçimleri’nden bu yana gelen TİP,
Ecevit, SHP ve bağımsız adaylar sürecinden sonra ilk defa etkili ve
kendi öz güçlerine dayanan bir şekilde Hakların Demokratik Partisi (HDP)
ile Meclis’teki yerini aldı. Yüzlerce sol örgüt, etnik ve dini grup,
çeşitli kadın, çevre ve insan hakları hareketinin yer aldığı ve “sol
kitle partisi” olarak da tanımlayan HDP, 7 Haziran 2015 Genel
Seçimleri’nde aldığı yüzde 13’lük oran, yurttaşlardan aldığı 6 milyon oy
sonucu sol, sosyalist hareketinin Cumhuriyet tarihi boyunca Meclis’te
yer alan en etkili partisi oldu. HDP’nin kazandığı seçimlerde, Levent
Tüzel, Rıdvan Turan, Ertuğrul Kürkçü, Figen Yüksekdağ, Sezai Temelli
gibi doğrudan sosyalist örgüt temsiliyeti bulunan adaylar, Meclis’e
girmeyi başarmıştı. Bu isimlerle birlikte HDP’nin Meclis’e taşıdığı 80
adayın çoğunluğu, kendisini sol ve sosyalist olarak tanımladı.
7 Haziran’da AKP’nin tek başına hükümet kurma yetkisini
yitirmesi üzerine, erken seçim kararı alındı. Kürt sorununda çatışma
döneminin tekrar başlatılması, kentlerde yaşanan yasak ve yıkımlar,
HDP’ye dönük baskılarla geçen 4 aylık sürenin ardından 1 Kasım 2015
tarihinde yapılan seçimlerde HDP, ikinci kez parti olarak girdiği
seçimlerde yüzde 10 barajını aştı.
HDP’nin çeşitliliği 1 Kasım seçimlerinden 24 Haziran
seçimlerine varan 3 yıla yakın süreye damgasını vurdu. Meclis’te etkili
muhalefet yürüten HDP’liler, Meclis’ten tasfiye edilmek istendi. Bu
süreçte HDP’li vekiller, işçi grevlerine, ekoloji eylemlerine, emek
karşıtı politikalara, kadın ve çocuk hakları karşıtı uygulamalara karşı
etkili bir tutum sergiledi. AKP, MHP ve CHP’nin desteğiyle geçen yasa
tasarı ardından HDP’lilerin dokunulmazlıkları kalktı, vekiller
tutuklandı ve vekillikleri düşürüldü. Tutuklanan ve siyaset yasağı
getirilenler arasında, sosyalist hareketin etkili isimlerden dönemin HDP
Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ da yer aldı.
24 Haziran dönüm noktası
HDP’nin 24 Haziran seçimlerinde aday listesi demokratik
kesimler tarafından heyecanla karşılandı. Toplumun tüm kesimlerini
kapsamaya çalışan HDP yönetimi, sol ve sosyalist adaylara çoğunlukla yer
verdi. Medya sansürü, polis ve yargı baskısı altında seçimlere giren
HDP’nin 5 milyon 867 bin oy alarak yüzde 10 barajını aşması, sol
düşüncenin HDP ile Cumhuriyet tarihinde etkili ve kendi öz gücüne
dayanarak Meclis’te temsilini sağladı.
Halkevleri eski Genel Başkanı Oya Ersoy, Türkiye İşçi
Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, TİP Kurucu Meclisi Üyesi ve
sanatçı Barış Atay, Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi (SYKP) Eşbaşkanı
Tülay Hatimoğulları, Devrimci Parti (DP) Genel Başkanı Musa Piroğlu,
Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) eski Genel Başkanı Rıdvan Turan,
Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) Kurucu üyelerinden Dilşat Canbaz
Kaya, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanı Murat Çepni,
Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP) Genel Başkan Yardımcısı Nusrettin
Maçin, gazeteci Ahmet Şık gibi isimler, sol düşüncenin temsili olarak
Meclis’te yerini aldı.
Parlamento mücadelenin bir parçasıdır
HDP’nin Adana vekili seçilen Tülay Hatimoğulları,
“Parlamento bizler için mücadelenin bir parçasıdır. Bizlerin en büyük
mücadelesi Türkiye’nin toplumsal dinamik güçlerinin kendi talepleriyle
faşizme karşı ortak mücadele etmesidir” dedi.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Adana vekili
seçilen Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) eski Eşbaşkanı Tülay
Hatimoğulları Oruç, seçim sürecini ve sonrasına ilişkin
değerlendirmelerde bulundu. Türkiye tarihinde eşine az rastlanan bir
seçim yaşandığını ifade eden Hatimoğulları, “OHAL koşullarında KHK’lerle
yönetilen bir ülkede, baskın seçime gittik. Seçimi iktidarın medyayı ve
devlet olanaklarının tamamını ele aldığı bir ortamda gerçekleştirdik.
Bizler, eşit ve adil olmayan bir seçime girdiğimizi biliyorduk” dedi.
Baraj yüzde 10 değildi
Seçim sürecinde saldırıya uğradıklarını, türlü baskılarla
karşılaştıklarını hatırlatan Hatimoğulları, “Buna rağmen partimiz var
gücüyle çalışarak ve seçimde halkın desteğini alarak barajı aştı. Seçim
kampanyası yürütürken barajın yüzde 10 olmadığını ısrarla belirtiyorduk.
Çıkan sonuçlara bakınca haklı olduğumuz ortaya çıktı” şeklinde konuştu.
Birlikte mücadeleye devam
Sandık güvenliğinin olmadığını vurgulayan Hatimoğulları,
sandıklara atılan oyların sadıklarından çıkmadığını söyledi. HDP’nin
barajı aşmasının önemli olduğunu ifade eden Hatimoğulları, şöyle devam
etti: “Seçim sürecinde barış, kardeşlik ve demokrasi karşısında faşizmin
oylandığını sürekli ifade ettik. Emek ve demokrasi güçlerinin birlikte
faşizme karşı mücadele etmesi gerekiyor. Demokratik parlamento, eşit
temele dayanan bir anayasa, yerel meclislerin oluşturmasını
sağlamalıyız. İşte bunun için birlikte mücadele etmeliyiz. Bu dönem
bizlere çok görev düşüyor.”
Araya mesafe koymamalıyız
Farklılıkların kaynaşmasına da dikkat çeken Hatimoğulları,
şunları söyledi: “Seçimlerde HDP’nin barajı aşması gerektiği için oy
verenlerle aramızda bir kaynaşma oldu. Bu kesimlerle aramıza mesafe
katmadan yan yana mücadele etmeliyiz. İşçilerle, kadınlarla,
emekçilerle, yoksullarla ve gençlerle kurulmuş olan bu ittifakı, daha
ileri düzeye taşımak, ihtiyaçtır. Bu ittifakı demokratik, laik,
özgürlükçü ve eşit bir Türkiye Cumhuriyet’i kurmaya çevirmeliyiz. Bu
dönem bizlere görev düşüyor. Halklarımıza, Türkiye’de yaşayan bizler
için mücadele salt parlamentoda geçerli değildir. Parlamento bizler için
mücadelenin bir parçasıdır. Bizlerin en büyük mücadelesi Türkiye’nin
toplumsal dinamik güçlerinin kendi talepleriyle faşizme karşı ortak
mücadele etmesidir.”
ADANA
Tek iyimserlik HDP’nin barajı aşmasıdır
Tarihçi- yazar Erdoğan Aydın, hak ve özgürlükleri temsil
eden HDP’nin bütün engellemelere rağmen barajı aşıp Meclis’te üçüncü
parti olmasının Türkiye’deki biricik umutvar öge olduğunu söyledi.
Tarihçi-yazar Erdoğan Aydın, 24 Haziran seçimlerinin
sonuçlarını ve yaşanan tartışmaları değerlendirdi. Aydın, seçimlerin
anti-demokratik koşullarda gerçekleştiğini hatırlatarak, “Ne yazık ki
hem Türkiye’nin mevcut seçim mevzuatı ihlal edildi hem de devletin tüm
olanakları iktidar tarafından istismar edildi. OHAL koşullarında,
özellikle HDP dışlanıp baraj altına düşürülmeye çalışıldı. Dolayısıyla
bu seçimler, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olarak sayılan seçimlerle
kıyaslanamaz” dedi.
Demokratik bir yarış değildi
Demokratik bir yarışın olmadığına dikkat çeken Aydın,
şöyle devam etti: “Demokratik olmayan seçimlerde çıkan sonuçlar da
demokrasinin kazanımı olarak yorumlanamaz. Mevcut sonucun katılımın
yüksekliğine rağmen bir demokrasi zaferi olarak değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir projenin salt kazanmış olması demokrasi anlamına gelmez.
Bugün kazanan, kuvvetlerin
ayrılığının ortadan kalktığı bir projedir. Bu proje zaten geçmişte de
gerçek anlamda demokratik olmayan durumu daha da geriye taşımaktadır.
Dolayısıyla çok iyimser, umutvar sözler üretmenin mümkünatı yok.”
Biricik umutvar öge
HDP’nin barajı aşmasının çok önemli olduğunu dile getiren
Aydın, şunları söyledi: “Her şeyden önce tüm egemen mekanizma, devlet
kurumları HDP’nin baraj altı kalması için uğraştı. Muhalefet
partilerinin bir araya geldiği Millet İttifakı, HDP’yi dışladı. HDP’nin
barajı aşması ve Meclis’te üçüncü büyük parti gücü olması, her şeyden
önce halkın demokrasiden yana, ileriye doğru umut ve özgüven
kapasitesinin göstergesidir. Bu açıdan HDP’nin barajı aşması
Türkiye’deki biricik umutvar ögedir. HDP diğer tüm partilerden farklı
olarak başka bir dünyanın mümkün olduğunu savunmaktadır. İktidar ve
muhalefet partilerinin bütünü tek kimlik eksenli bir gelecek vaat
ederken açık net hiçbir yoruma yer vermeden bu memleketin sosyolojisi
neyse iktidar kurullarının da, siyasetinin de öyle olmasını savunan tek
parti HDP’dir. Mademki bu memleketin sosyolojisinde Kürtler, Aleviler,
mağdur kadınlar vardır, mademki bu ülkenin sosyolojisinde yoksul,
emeğiyle geçinen, ezilen ve insanca yaşayamayan insanlar vardır. O halde
bunların hak ve özgürlüklerini temsil eden bir partinin bütün
engellemelere rağmen Meclis’te üçüncü parti olmuş olması çok ciddi bir
umutvar durumdur.”
Yorumlar
Yorum Gönder