Hicri İZGÖREN
Türkiye’ye özgü yeni bir seçimin arefesindeyiz.
Seçim süreci boyunca biraz şov, biraz reyting olsun diye
sözüm ona “halkın nabzı” tutuldu, bir sürü laf ve gürültü salatasının
adı da seçim propagandası oldu. Etik, ahlak hak getire, yine birileri
görmezlikten gelindi, hakkı hukuku çiğnendi. Eli kolu bağlı olarak
mücadele etmeye mahkum edildi.
Kendilerine mikrofon uzatılan adaylardan “ciddi ve
güvenilir adam” pozları aldık, yine bol bol nutuk dinledik, incir
çekirdeğini doldurmayan tartışmalar izledik…
Medya her zamanki gibi yalan yanlış haberler üretti. Öyle
ki araştırmalarda birinci sırada yer aldı. -Geçenlerde Oxford
Üniversitesi Reuters Enstitüsü dezenformasyon ve yanıltıcı haber
konusunda 37 ülkede araştırma sonuçlarına göre ortaya çıkan verilerde
Türkiye’nin yüzde 49 ile en fazla dezenformasyona uğrayan ülke olduğu
ortaya çıkmış. Yani yayınlanan her iki haberden biri yalanmış.
***
Bu seçim süresince de çoğu düzen aktörleri, tıpkı bir
tiyatro oyunu gibi her sabah maskelerini taktı, kostümlerini giydi,
ezberlenen repliklerle defalarca izlediğimiz bir oyun yeniden
sahnelendi. Yine başrolde hamaset ve popülizm vardı.
Kişi biraz da kendi tercihlerinin cezasını çekiyor ve
bunun farkında değil. Birileri çıkıp da şairin dediği gibi “kabahatin
çoğu senin canım kardeşim” diyemiyor;
“… Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
– demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim.”
Bu toplum, bu ülkede yıllardır oy kullanıyor. Açıkça dile
getirilmese de artık bazı şeyleri iyice öğrendik. Seçmen zaten her zaman
bir şeylerden şikayetçidir. Kendisine sorulduğunda, kimi
politikacıları suçlar ve bunları sandıkta cezalandıracaklarını söyler.
Oysa bu, çoğu zaman komik bir tehdit ve ucuz bir şantajın ötesine
geçemez. Böyle mızmızlanan seçmenin en kolay seçmen olduğunu politikacı
esnafı çok iyi bilir.
Çoğu kere sonuç seçmenin umduğu gibi çıkmaz ve
beklentilerini karşılamaz. O zaman da savunma mekanizmalarına başvurur.
Kabahati yükleyeceği birilerini veya bir şeyi arayıp bulur hep..
Mühür elimizde şimdi. Yeni bir mevsimin ılık rüzgarları
üzerimize sinen ölü toprağı alıp götürmeli… Ya bu hayatın siyahları
olmaya razı olacak, ya da beynimizi ve yüreğimizi sulandırıp bulandıran
hamasi söylemlere rest çekeceğiz. Şimdi özgüven tazelemek, şimdi
yenilenmek zamanıdır. Paslı bir çiviyi duvardan söker gibi… Çürük bir
dişi çeker gibi… Bir sevda çiçeğini sular gibi. Bir yağmurun sesine
ayarlanmış adımlar gibi. Emek gibi, şiir gibi, aşk gibi. Kendi
küllerimizden yeniden doğmak gibi. Ve Edip Cansever’in şiirindeki gibi,
geleceğin üstüne bir gül işlemek gibi;
“Saçların, alınların, göğüslerin üstüne
Yüreklerin üstüne
Beyaz kemiklerin
Mezarsız ölülerin üstüne
Kurumuş gözyaşlarının
Titreyen kirpiklerin üstüne
Kenetlenmiş çenelerin üstüne
Ağarmış dudakların
Unutulmuş çığlıkların üstüne
Kederlerin, yasların, sevinçlerin üstüne
Her şeyin üstüne bir gül işlenecek.”
Görünen o ki bugün artık hayat bizden yeni tanımlar,
anlamlar, yeni roller ve hamleler bekliyor. İşte yarının pusulası, işte
vicdanın mührü..
Unutma … ‘Senle değişir’
Yorumlar
Yorum Gönder