İLHAM BAKIR
Tarihin çok uzak bir döneminden bu yana ezenlerle
ezilenler arasında kıyasıya, ölümüne bir mücadele süregelmektedir. Bir
yanda kendinin, çocuklarının, arkadaşlarının, kavminin refahı için,
mutlu bir yaşam kurmak için çalışan, emek veren insanlar, büyük insan
toplulukları; diğer yandan emek vermeden, değer yaratmadan refah içinde
yaşamak isteyen ve bunun için de emek verenlerden çalmak, bu emek
üzerinden kendini yaşatmak için bin bir çeşit yalan, dolan, hile,
tezgah, sarmal, kapan kuran bir avuç emek dışı bu yüzden de insan dışı
azınlık. Erkek egemen, cinsiyetçi, tekçi, acımasız, sömürgen, asalak
güruh.
Bugün tarih dediğimiz şey aslında bu iki sınıf arasındaki
amansız savaşın, bitmek bilmeyen mücadelenin hikayesidir. Eğer bu
mücadele olmasa, bu iki sınıf arasındaki bu kıyasıya mücadele olmasa
tarih yazımının da bir anlamı yoktur belki de. Tarih yazımı, mücadelenin
hafızasını yaratmak için vardır. Her iki taraf için de bu böyledir.
Elbette ki egemenler için aynı zamanda ezilenlerin mücadelesinin
manipülasyonu ve gerçeğin ters yüz edilmesinin ihtiyacının ürünüdür de
tarih yazımı.
Sömürgeci sınıfın en büyük gücü örgütlülüğünde
yatmaktadır. Yaşamı bütün hücrelerine kadar örgütlemeyi esas alır,
yaşamda hiçbir boşluğa izin vermez. Boş bıraktığı her zerreden
ezilenlerin bir örgütlülüğünün boy vereceğini bilir. Bütün zor ve baskı
aygıtlarını oluştururken, sadece çıplak zor ve baskının kitleleri
yönetmek ve sömürüye razı gelmelerine yetmeyeceğini bilir. O yüzden de
kitleleri boyun eğen, çaresizliği kader gören, itiraz ettiğinde başına
geleceklerin farkında olan bir formasyonda tutacak tüm ideolojik
aygıtları muhteşem bir şekilde örer. Ezdiği, sömürdüğü, ekmeğe muhtaç
hale getirdiği insanlardan kendisinin en büyük destekçisini yaratır ki
egemenlerin örgütlü gücünün tüm dehşeti de işte buradadır.
Türkiye’de gerçekleştirilen 24 Haziran seçimlerinde
iktidara sahip olduğu gücü veren, bu gücü büyüten işte ezilenlerden
oluşan bu egemen sevdalısı kitlelerdir. İktidar, ideolojik aygıtlarını
öylesine güçlü örgütlemiştir ki kendi kişisel tarihinin en mağduru, en
mazlumu, en yoksulu, en değersizi olduğu bir dönemde bütün bunların
müsebbibi olan iktidara ölümüne sevdalanmakta ve desteklemektedir.
Türkiye’’de bu iktidara muhalefet ettiğini söyleyenlerin, siyasetin sağ
yelpazesinden en sol yelpazesine kadar tüm kesiminin görmediği, üzerinde
durmadığı gerçek işte tam da budur. İktidarın en ağır mağduruyken,
iktidarın en ateşli taraftarlığını yapan kitlelere şaşıran, onları cahil
gören ve aşağılayan kafa bu iktidar ve iktidarlar karşısında sürekli
yenilmeye mahkumdur. Hele kendine, sol, sosyalist diyen muhalefetin
iktidarın ideolojik aygıtlarının tahlilindeki körlüğü anlaşılır ve kabul
edilebilir değildir.
Kürt özgürlük mücadelesinin üzerindeki ağır ve büyük
baskıya, tüm devasa kuşatma ve saldırılara karşı hala ayakta olması,
kitleleri örgütleyebilmesi, örgütlülüğü bir devamlılığa ve mücadele
tarihi yazmaya dönüştürebilmesinin ve insanlar için umut olmaya devam
etmesinin yegane nedeni iktidarın ideolojik aygıtları ve örgütlülüğü ile
ilgili geliştirdiği güçlü tahlil ve verdiği amansız ideolojik
mücadeledir. Başta Türkiyeli sol ve sosyalist güçlerin, ezilenlerin,
eski muktedir şimdiki iktidarın yeni mağdurları Kemalistlerin bu
cendereden çıkmasının bir tek yolu vardır; Kürt özgürlük mücadelesinin
deneyimlerinden feyz almak ve ikirciksiz bir şekilde Kürt özgürlük
mücadelesi ve onun tüm bileşenleri ile dayanışmak, mücadele birliğini
esas alan örgütlenmeler yaratmaktır. Yoksa iki ayda Türkiye’nin nerdeyse
yarısının kurtuluş umudu haline gelen ve bir gecede teslimiyet
bayrağını çeken kahramanların ardından umutlarını tüketmeye ve bir
girdabın içinde dolanıp durmaya devam ederler. 24 Haziran seçimlerinin
sonuçları herkes için son derece öğretici derslerle doludur. Muharrem
İnce’nin kahramanlık gemisinin su almaya başladığı yer, seçim
yenilgisinin hemen ardından Kürt muhalefetiyle arasına koyduğu
mesafedir. Gazetecinin “Demirtaş’ın özgürlüğünü istediğiniz için mi
istediğiniz oya ulaşamadınız” sorusuna “Ben Demirtaş’ın özgürlüğünü
istemedim” şeklindeki cevabı seçim yenilgisinden çok daha fazla vahim
sonuçları olan bir duruma işaret etmektedir.
İlham Adar BAKIRTarihin çok uzak bir döneminden bu yana
ezenlerle ezilenler arasında kıyasıya, ölümüne bir mücadele
süregelmektedir. Bir yanda kendinin, çocuklarının, arkadaşlarının,
kavminin refahı için, mutlu bir yaşam kurmak için çalışan, emek veren
insanlar, büyük insan toplulukları; diğer yandan emek vermeden, değer
yaratmadan refah içinde yaşamak isteyen ve bunun için de emek
verenlerden çalmak, bu emek üzerinden kendini yaşatmak için bin bir
çeşit yalan, dolan, hile, tezgah, sarmal, kapan kuran bir avuç emek dışı
bu yüzden de insan dışı azınlık. Erkek egemen, cinsiyetçi, tekçi,
acımasız, sömürgen, asalak güruh.
Bugün tarih dediğimiz şey aslında bu iki sınıf arasındaki
amansız savaşın, bitmek bilmeyen mücadelenin hikayesidir. Eğer bu
mücadele olmasa, bu iki sınıf arasındaki bu kıyasıya mücadele olmasa
tarih yazımının da bir anlamı yoktur belki de. Tarih yazımı, mücadelenin
hafızasını yaratmak için vardır. Her iki taraf için de bu böyledir.
Elbette ki egemenler için aynı zamanda ezilenlerin mücadelesinin
manipülasyonu ve gerçeğin ters yüz edilmesinin ihtiyacının ürünüdür de
tarih yazımı.
Sömürgeci sınıfın en büyük gücü örgütlülüğünde
yatmaktadır. Yaşamı bütün hücrelerine kadar örgütlemeyi esas alır,
yaşamda hiçbir boşluğa izin vermez. Boş bıraktığı her zerreden
ezilenlerin bir örgütlülüğünün boy vereceğini bilir. Bütün zor ve baskı
aygıtlarını oluştururken, sadece çıplak zor ve baskının kitleleri
yönetmek ve sömürüye razı gelmelerine yetmeyeceğini bilir. O yüzden de
kitleleri boyun eğen, çaresizliği kader gören, itiraz ettiğinde başına
geleceklerin farkında olan bir formasyonda tutacak tüm ideolojik
aygıtları muhteşem bir şekilde örer. Ezdiği, sömürdüğü, ekmeğe muhtaç
hale getirdiği insanlardan kendisinin en büyük destekçisini yaratır ki
egemenlerin örgütlü gücünün tüm dehşeti de işte buradadır.
Türkiye’de gerçekleştirilen 24 Haziran seçimlerinde
iktidara sahip olduğu gücü veren, bu gücü büyüten işte ezilenlerden
oluşan bu egemen sevdalısı kitlelerdir. İktidar, ideolojik aygıtlarını
öylesine güçlü örgütlemiştir ki kendi kişisel tarihinin en mağduru, en
mazlumu, en yoksulu, en değersizi olduğu bir dönemde bütün bunların
müsebbibi olan iktidara ölümüne sevdalanmakta ve desteklemektedir.
Türkiye’’de bu iktidara muhalefet ettiğini söyleyenlerin, siyasetin sağ
yelpazesinden en sol yelpazesine kadar tüm kesiminin görmediği, üzerinde
durmadığı gerçek işte tam da budur. İktidarın en ağır mağduruyken,
iktidarın en ateşli taraftarlığını yapan kitlelere şaşıran, onları cahil
gören ve aşağılayan kafa bu iktidar ve iktidarlar karşısında sürekli
yenilmeye mahkumdur. Hele kendine, sol, sosyalist diyen muhalefetin
iktidarın ideolojik aygıtlarının tahlilindeki körlüğü anlaşılır ve kabul
edilebilir değildir.
Kürt özgürlük mücadelesinin üzerindeki ağır ve büyük
baskıya, tüm devasa kuşatma ve saldırılara karşı hala ayakta olması,
kitleleri örgütleyebilmesi, örgütlülüğü bir devamlılığa ve mücadele
tarihi yazmaya dönüştürebilmesinin ve insanlar için umut olmaya devam
etmesinin yegane nedeni iktidarın ideolojik aygıtları ve örgütlülüğü ile
ilgili geliştirdiği güçlü tahlil ve verdiği amansız ideolojik
mücadeledir. Başta Türkiyeli sol ve sosyalist güçlerin, ezilenlerin,
eski muktedir şimdiki iktidarın yeni mağdurları Kemalistlerin bu
cendereden çıkmasının bir tek yolu vardır; Kürt özgürlük mücadelesinin
deneyimlerinden feyz almak ve ikirciksiz bir şekilde Kürt özgürlük
mücadelesi ve onun tüm bileşenleri ile dayanışmak, mücadele birliğini
esas alan örgütlenmeler yaratmaktır. Yoksa iki ayda Türkiye’nin nerdeyse
yarısının kurtuluş umudu haline gelen ve bir gecede teslimiyet
bayrağını çeken kahramanların ardından umutlarını tüketmeye ve bir
girdabın içinde dolanıp durmaya devam ederler. 24 Haziran seçimlerinin
sonuçları herkes için son derece öğretici derslerle doludur.
Muharrem
İnce’nin kahramanlık gemisinin su almaya başladığı yer, seçim
yenilgisinin hemen ardından Kürt muhalefetiyle arasına koyduğu
mesafedir. Gazetecinin “Demirtaş’ın özgürlüğünü istediğiniz için mi
istediğiniz oya ulaşamadınız” sorusuna “Ben Demirtaş’ın özgürlüğünü
istemedim” şeklindeki cevabı seçim yenilgisinden çok daha fazla vahim
sonuçları olan bir duruma işaret etmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder