OLASILIKLAR


 

Selahattin ERDEM

Şimdiden tünelin öte ucundaki ışıktan çok daha güçlü olarak görülüyor ki, 24 Haziran erken seçiminde Tayyip Erdoğan kaybedecek ve Türkiye köklü bir demokratik değişim süreci içine girecektir. Açık hile yapılmazsa sonucun böyle olacağı kesin gibidir.
Hiç kuşkusuz makale yazmak fal bakmaya benzemez. Makale yazmak esas olarak değerlendirme yapmaktır ki, bunu yapabilmek için de bazı bilinen sonuçların olması gerekir. En zor olan şey, böyle bir durum olmadan yazmak ve bu temelde tahminde bulunmaktır. Şimdi işte böylesi bir zor işi yapmaya çalışıyorum. Ben daha henüz seçim başlamak üzereyken yazıyorum. Sizler ise seçim sonuçları belli olduktan sonra okuyacaksınız. Kuşkusuz okurken birçok husus aydınlanmış ve netleşmiş olacak. Bu nedenle, inşallah yazacaklarım okurken sizleri hayal kırıklığına uğratmaz. Elbette ben de buna dikkat etmeye çalışacağım.
Aslında başka konular üzerinde yazmayı da epeyce düşündüm. Kaldı ki, AKP-MHP faşizminin Güney Kürdistan’a yönelik işgal saldırıları ile Kürdistan Özgürlük Gerillasının ve Başûr halkının bu işgal saldırılarına karşı kahramanca ve ağır darbe vurucu direnişleri gibi çok önemli bir konu da vardı. Yine Minbic üzerinde oynanan oyunlar, dahası tüm Suriye’de döndürülmeye çalışılan dolaplar gibi başka bir güncel konu daha gündemdeydi. Yani bunlardan veya benzer konulardan herhangi birini yazabilirdim. Sonuç itibariyle hiç de fena olmazdı. Fakat Türkiye’deki 24 Haziran seçimleri o kadar önemliydi ki, sonuçta seçim üzerine yazmaktan kendimi alamadım. Türkiye’deki tüm gündemin seçim sonuçlarının tartışılması olacağını tahmin ettiğim için, gündem dışı kalarak daha çok zorlayıcı olmak istemedim.
Yine bu yazının başlığını “Değişebilecek miyiz?” veya “Yeni Dönem” biçiminde oluşturmayı da düşündüm. Çünkü Türkiye’nin gerçekten çok acil ve köklü bir değişime ihtiyacı var ve daha da önemlisi toplumda böyle güçlü bir talep de var. Peki acaba 24 Haziran erken seçim sonuçları böyle köklü bir değişimi ortaya çıkartabilecek mi? Yine nereden bakılırsa bakılsın ve seçimin sonucu ne olursa olsun, seçim sonrasının yeni bir dönem olacağı daha şimdiden gözükmektedir. O halde söz konusu bu yeni dönemin özellikleri üzerinde daha şimdiden yoğunlaşmak gerekir. Biraz da bunu hesaba katarak ve seçim sonrasını tahmin etmeye çalışmanın daha çok gündem dahilinde bizi tutacağına inanarak mevcut başlığı koymayı ve bu temelde bazı tahminlerde bulunmayı daha doğru buldum. Şimdi kısa kısa da olsa seçim sonrasının olasılıklarını yorumlamaya çalışacağım.
Birinci ve en zayıf olasılık, kuşkusuz Tayyip Erdoğan’ın ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesi ve AKP-MHP faşist ittifakının da mecliste yarıdan fazla çoğunluğu sağlamasıdır. Sanırım içte ve dışta faşist diktatörlükten beslenenler dışında hiç kimse böyle bir sonucu istememektedir. Çünkü böyle bir sonuç, Türkiye’nin içinde ve dışında şimdiye kadar olanları da aratan düzeyde büyük bir felâket olur. Böyle bir sonucu elde ederlerse, Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün içte faşist baskı ve terörü tırmandıracağı, Kürt soykırımını daha pervasız bir biçimde yürütmeye çalışacağı ve Kürdistan’ın Rojava ve Başûr parçalarına yönelik işgalci saldırılarını tırmandıracağı kesindir. Yani faşist terör, savaş ve soykırım politikaları çılgınlık düzeyinde uygulanmaya çalışılacaktır.
İkinci bir olasılık, Tayyip Erdoğan’ın ilk turda seçilmesi, ancak AKP-MHP faşist ittifakının mecliste çoğunluğu sağlayacak sonucu alamamasıdır. Zayıfta olsa, yine bunu da bir olasılık kapsamında ele almak gerekir. Kuşkusuz en ilginç seçim sonucu bu olacaktır. Tayyip Erdoğan hep ilk turda seçilmiş olmanın kabadayılığı ile hareket etmek isteyecek, ancak meclis çoğunluğu olmadığı için karar çıkartmakta zorlanacaktır. Eğer gerçekleşirse, böyle bir durum da Tayyip Erdoğan acaba nasıl hareket eder? Bizce ya meclisi iyice baypas ederek her şeyi faşist OHAL kararnameleriyle yürütmek ister ve tabi bu durumda OHAL faşizmini sürekli kılar ya da 2015 yılında olduğu gibi Türkiye’yi yeniden bir erken seçime götürerek bu kez daha çok baskı ve hile uygulayıp meclis aritmetiğini değiştirmeye yönelir. Bunun için de mevcut savaş ve soykırım politikalarını aynı birinci olasılıktaki gibi daha yoğun uygulamaya koyar.
Üçüncü ve en güçlü olasılık ise, AKP-MHP faşist ittifakının mecliste salt çoğunluğa ulaşamaması, ancak meclisteki birinci grubu oluşturması; Tayyip Erdoğan’ın ise ilk turda cumhurbaşkanı seçilememesi, ancak en fazla oy alan birinci aday olmasıdır. Böyle bir durumda kuşkusuz gündeme gelebilecek iki olasılık vardır: Birincisi Tayyip Erdoğan’ın seçim sonuçlarını kabul etmemesi ve yaratacağı bazı bahanelere dayanarak yeni darbeler düzenleyip örgütlediği çeteleri sokağa salarak iktidarı zorla elinde tutmaya çalışmasıdır. Elbette bu, daha da derinleşmiş ve yaygınlaşmış bir iç savaş demektir. Her iç savaş da aynı zamanda bir dış savaş olduğuna göre, bu durumda Rojava ve Başûrê Kürdistan parçalarına yönelik işgal saldırıları tırmandırılarak sürdürülecek anlamına gelir. İkinci olasılık ise, Tayyip Erdoğan’ın meclis seçim sonuçlarını kabul ederek, daha çok baskı ve hile ile ikinci turda cumhurbaşkanı seçilmeye çalışmasıdır. Kuşkusuz böyle bir durumda sonucu belirleyecek olan ikinci tur seçimi olacaktır.
Dördüncü olasılık, cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kaldığında sonucu belirleyecek olan CHP-HDP arasındaki ilişki ve ittifak durumu olacaktır. Acaba Tayyip Erdoğan’ın karşısında cumhurbaşkanlığı için ikinci turda kim mücadele edecektir: CHP adayı Muharrem İnce mi, yoksa HDP adayı Selahattin Demirtaş mı? Bazılarına göre böyle bir soru sormanın anlamı bile yoktur. Çünkü onlara göre ikinci tura kesinlikle CHP adayı Muharrem İnce kalacaktır. Evet, Muharrem İnce mevcut durumda daha güçlü favori olarak görülebilir. Çünkü Selahattin Demirtaş zindanda olduğu için seçim kampanyası bile yapamamıştır. Ancak derler ya saha düz top yuvarlaktır diye, seçim de bir yönüyle buna benzemektedir. Bu bakımdan Selahattin Demirtaş’ın ikinci turda mücadele etme olasılığını hiç de hafife almamak gerekir.
Belli ki Tayyip Erdoğan karşısında ikinci tura kim kalırsa kalsın, sonucu CHP ile HDP adayları arasındaki ittifak belirleyecektir. Bu bakımdan seçim ardından yeni ve çok daha hızlı bir ittifak pazarlığı yaşanacaktır. Genelde herkeste bir Tayyip Erdoğan karşıtlığı vardır, ancak bu durum muhalefet cephesinde kolayca bir ittifakın olacağı anlamına gelmez. Açık ki, her iki aday ve her iki parti de ittifak yapmak için ciddi çaba harcayacaktır. Yine partiler dışındaki tüm yurtsever ve demokrat güçlerin de söz konusu ittifak çalışmaları üzerinde çok ciddi baskısı olacaktır. Büyük olasılıkla en genel demokratikleşme ilkeleri üzerinde ittifak sağlanacak ve ikinci turda Tayyip Erdoğan’ın karşısına tüm muhalefet ortak adayla çıkacaktır. Bu da Tayyip Erdoğan’ın yenilgisi ve cumhurbaşkanı seçimini muhalefet ittifakının kazanması olacaktır. Yani ikinci turun inisiyatifi Tayyip Erdoğan’ın elinde olmayacak, sonucu muhalefetin yaklaşımları ve yaratıcı politikaları belirleyecektir.
Şimdiden tünelin öte ucundaki ışıktan çok daha güçlü olarak görülüyor ki, 24 Haziran erken seçiminde Tayyip Erdoğan kaybedecek ve Türkiye köklü bir demokratik değişim süreci içine girecektir. Tayyip Erdoğan’ın yenilgisinin birinci değil de ikinci turda gerçekleşmesi fazla bir şey değiştirmeyecektir. Açık hile yapılmazsa sonucun böyle olacağı kesin gibidir. Dikkat edilirse HDP’ye ilişkin fazla bir şey belirtmedik. Çünkü biz, propaganda çalışmaları boyunca durmadan “HDP’nin barajı geçmesini” dillendirenler gibi karamsar değiliz ve bu karamsarlıkla seçim sonrasında hesaplaşacağız. Bize göre HDP, 7 Haziran 2015’deki gibi, hem seçimin en başarılı kazananı olacak, hem de kader belirleyici rol oynayacaktır. Bu temelde tüm demokratik güçlere serkeftin!

Yorumlar