İngiltere, Türkiye ilişkileri hiçbir duygusallığa
yer vermeyecek ölçüde açık menfaat ilişkileri üzerinden gelişiyor.
Türkiye geçen yıl İngiltere’ye yaklaşık 10 milyar dolar ihracat ve
İngiltere’den 6 milyar dolarlık da ithalat yaptı. Yine Türkiye’de
yabancı sermayeli şirketler incelendiğinde ise; İngiltere, Almanya’nın
ardından 2760 şirket ile ikinci sırada yer almaktadır.
2.BÖLÜM
İngiltere’nin Ortadoğu siyasetini anlamaya çalışırken
Süveyş Kanalını özellikle konuşmak gerekir; çünkü bu kanal dünya
ticaretini önemli ölçüde etikilemiş bir kanaldır. İngiltere’nin o dönem
en önemli önceliklerinden biri dünya ticaret yollarına hakim olmaktı ve
bu kanal da Avrupa’yı Basra Körfezine ve Hindistan’a bağladığı için
İngiltere açısından her zaman özel olarak önemli olmuştur.
Süveyş Kanalı’nın neden önemli olduğunu anlamak için
kanalın kendisinden biraz bahsetmek gerekir. Bu kanal Akdeniz ile
Kızıldeniz arasında bağlantıyı sağlıyor. Tamamı Mısır topraklarındadır,
yapımına 1859 yılında başlanan kanal 1869 yılında faaliyete geçmiştir.
Kanal Avrupa ve Asya arasındaki ticareti de oldukça kolaylaştırmıştır.
Kanal yapılmadan önce Avrupa ve Asya arasındaki ticareti
sağlamak için Afrika kıtasının etrafını dolaşmak gerekiyordu. Bu ise
yaklaşık olarak 10000 km daha fazla yol yapmak anlamına geliyordu.
Süveyş Kanalı’nın yapımı iki kıta arasındaki ticareti hem hızlandırmış
hem de daha ucuz hale getirmiştir.
İsrail’in Mısır’a saldırısı
Süveyş Kanalı üzerinden İngiltere petrol bölgelerine ve
Uzak Doğu’ya daha kısa yoldan ulaşabiliyordu; bu nedenle İngiltere her
zaman kanalın kontrolünü elinde tutmaya çalıştı. Fakat kanal iki dünya
savaşında da saldırıya uğradı. İngiltere kanalın güvenliğine özel önem
veriyordu. Kanalı korumak için İngiltere orada sürekli bir güç
bulundurdu. 1936 yılında Mısır bağımsızlığını aldıktan sonra da
İngiltere askeri birliklerini Süveyş Kanalı’nda tutacağını Mısır’a kabul
ettirdi. Fakat bu durum Mısır iç siyasetinde sürekli tepkilere neden
oldu ve Mısır 1951 yılında anlaşmayı feshetti, beş yıl sonra 1956
yılında İngilizler Mısır’dan tamamen çekildiler.
Yakın dönem Ortadoğu tarihinin en önemli olaylarından bir
tanesi 1956 yılında İsrail’in İngiltere ve Fransa’nın kışkırtması ile
Mısır’a saldırmasıdır. Dönemin Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdulnasır
Sovyetlere yakın bir siyaset izliyordu. Bu durum İngiltere ve Fransa’yı
Süveyş Kanalı’nın kontrolü konusunda endişeye düşürmüştü.
Mısır Süveyş Kanalı’nı millileştirdi ve kanalı işleten
İngiltere/Fransa ortak şirketine el koydu. Bu durum karşısında kanalın
kontrolünün Sovyetler Birliği’ne geçmesinden endişe eden İngiltere ve
Fransa bir komplo hazırlayarak İsrail’in Mısır’a saldırmasına neden
oldu. İngiltere ve Fransa, önce Nasır’a savaşı durdurmak için asker
göndermeyi teklif etti; fakat bu kabul görmeyince bizzat savaşa dahil
oldular. Savaş kısa sürede Mısır’ın aleyhine sonuçlandı. Ancak daha
sonra ABD’nin devreye girmesiyle Fransa ve İngiltere işgal ettikleri
bölgelerden çekilmek zorunda kaldılar.
İngiltere Ortadoğu’dan çekiliyor
İngiltere Hindistan’a bağımsızlık tanıdığı 1947 yılından
itibaren dekolanizasyon sürecine girdiğinin farkındaydı; fakat buna
rağmen Ortadoğu’da kalmaya çalıştı. Bu bakımdan özellikle; Umman,
Kuveyt, Bahreyn ve Mısır’ı kontrol altına almaya çalıştı.
Süveyş Kanalı ve Ortadoğu petrolü İngilizler için çok
önemli olmasına rağmen, İngilizlerin Ortadoğu’da Amerika olmadan etkili
olması artık mümkün değildi. Dolayısıyla Ortadoğu’da bir dönem
kapanıyordu. İngilizler Ortadoğu’dan tamamen çekilmediler ama artık
birincil güç değillerdi. Bundan sonra Ortadoğu’da ABD birincil güç;
İngiltere de deneyimi ve birikimi ile ABD’nin kılavuz gemisidiydi.
ABD’nin İngiltere’nin tecrübesine, İngiltere’nin de ABD’nin askeri ve
mali desteğine ihtiyacı vardı.
Artık bölgede ABD ve İngiltere’nin çıkarları iç içe
geçmişti. Dünyanın en büyük petrol ve gaz rezervlerinin bulunduğu bu
bölge dünyanın bütün önemli güçleri açısından stratejik öneme sahip bir
yer haline gelmişti. En başta bütün Batılı ülkeler olmak üzere dünyanın
bütün önemli güçleri artan enerji ihtiyaçlarını karşılamak için bölgeye
nüfuz etmeye çalışıyorlardı.
İngiltere dünya siyasetinde etkilili olduğu yıllar boyuca
İngiliz Milletler Topluluğu’nun savunmasını üç ana ayak üzerine
oturtmaya çalıştı.
* Birleşik Krallık ana adasının savunulması ve buranın bir saldırı üssü olarak geliştirilmesi,
* Denizlerdeki iletişim ağının devamlılığının sağlanması,
* Ve başta Sovyetler Birliği olmak üzere diğer rakiplerin kuşatılması.
Amerika’da hemen hemen dünya siyasetini bu üç ayak
üzerinden tanımlamaktadır. İlk olarak ABD’nin savunulması ve bir saldırı
üssü olarak geliştirilmesi, ikinci olarak ticaret yolları ve enerji
hatlarının kontrol altına alınması ve son olarak başta Rusya ve Çin
olmak üzere potansiyel rakiplerin; askeri, ekonomik ve politik olarak
kuşatılması.
Soğuk savaş dönemi boyunca bölgedeki ekonomik çıkarlarını
garantiye almak için otoriter rejimleri destekleyen İngiltere aynı
zamanda bu rejimleri gelişen İslami akınlara karşı bir kalkan olarak da
kullanmak istiyordu. Dolayısıyla İngiltere’nin ekonomik çıkarlarını
korumak şartıyla bu rejimlere her türlü desteği vermekte hiç tereddüt
etmedi.
Yeni dönemi satın almak
Arap Baharı sonrası ortaya çıkan gelişmeler karşısında ilk
şaşkınlığını atlatan İngiltere, Ortadoğu’da bundan sonra “değer
eksenli” bir dil kullancağını ilan etti. Aslında bu bir dönem kapanırken
o döneme ait kendi suçlarını örtbas etme çabasından başka bir şey
değildi. Şimdi “tu kaka” olan geçmiş dönemin rejimleri ile İngiltere’nin
kapalı kapılar ardında birçok kirli operasyonu vardı.
İngiltere bölgede başlayan gelişmeler sonrası Arap
İşbirliği Belgesini ilan etti. Bu belge çerçevesinde 40 milyonu siyasi,
70 milyonu ise ekonomik gelişmeye ayrılmak üzere toplam 110 milyon
sterlinlik bütçe ayırdı. ‘İngiliz aklı’ yeni dönemi satın almaya
çalıyordu.
İngiltere bütün Arap Baharı dönemi boyunca çifte
standartlı tutumunu sürdürmeye devam etti. Tunus’ta Devlet Başkanı Bin
Ali ve yakınlarının mal varlıklarının dondurulması konusunda hiç bir
tereddüt göstermeyen İngiltere, Mısır’da aynı tavrını sürdüremedi. Olay
çok basitti; İngiltere’nin Tunus’la çok sınırlı ilişkileri vardı; fakat
Mısır için aynı şeyi söylemek mümkün değildi. Tahrir Meydanı’nda yaşanan
şiddet olaylarına İngiltere uzun bir süre sesiz kaldı.
Ayrıca Mısır
Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in mal varlıklarının dondurulması konusunda
da hiç acele etmedi.
İngiltere, Libya’da Kaddafi rejiminin yıkılması konusunda
Fransa ile birlikte aktif bir rol oynamıştı. BM Güvenlik Konseyi’ne
sunulan uçuşa yasak bölge önerisini Fransa ile birlikte hazırlamış ve
kararın geçmesinde aktif rol oynadı. İngiltere sadece bununla yetinmemiş
askeri müdahale aşamasında da yer almış, Kaddafi muhalefetine mali ve
askeri destek sunmuştur.
Fakat aynı İngiltere Bahreyn’de ortaya çıkan barışçıl
protestoların sert bir şekilde bastırılması karşısında sesiz kalmış,
süreç başladığında ilan ettiği ‘değer eksenili’ siyasetini unutmuştur.
İngiltere kimi zaman söylemsel düzeyde demokrasi ve insan hakları
vurgusunu artırsa da bu ülkenin dış politikasını her zaman şaşmaz bir
biçimde çıkarları belirlemektedir.
İngiltere dış politikada zaman zaman altını çizdiği
demokrasi ve insan haklarını hiç önemsemeden çıkarlarını önceleyen bir
ülkedir. Bu tutum hükümetlerden bağımsız İngiliz dış politikasının en
önemli yanını oluşturur. İngiliz dış politikası hiç bir zaman romantik
olmamıştır. Bu ülkenin dış politikasını her zaman reel çıkarları
belirler.
Türk İngiliz ilişkileri
Osmanlı İmparatorluğu döneminde düzenli diplomatik ilişki
kurulan ilk ülkelerden biri İngiltere olmuştur. İngiltere’nin Osmanlı
İmparatorluğu nezdinde atadığı ilk Büyükelçi William Harborne’dur.
Harborne, 1583 yılında İstanbul’a gelmiş, 1793 yılında ise Osmanlı
İmparatorluğu Yusuf Agah Efendi’yi Londra’ya büyük elçi olarak
göndermiştir.
Türkiye-İngiltere arasındaki ekonomik ilişkilerin tarihi
16. yüzyıla dayanıyor. Osmanlı İmparatorluğu o yıllarda yaşadığı
ekonomik öz güven dolayısıyla İngiltere’ye gümrük tarifelerinin aşağıya
çekilmesi başta olmak üzere bir dizi ekonomik imtiyaz (Kapitülasyon)
sağladı.
Bu dönemden sonra Osmanlı İmparatorluğu gerilemeye
başlarken; İngiltere önce kurumlarını reforme etti ve sonrasında
insanlık tarihinin en önemli kırılmalarından biri olan Sanayi Devrimi’ni
başlatarak büyük bir imparatorluğa dönüştü. Bir süre sonra
kapitülasyonların da etkisiyle Osmanlı İmparatorluğu İngiltere’nin
ürünlerini satacağı büyük bir pazar haline geldi.
İngiltere, Osmanlı’yı Yakın Doğu olarak adlandırmış ve
kendi çıkarları için yazının daha öndeki bölümlerinde de ifade ettiğimiz
gibi Rusya’ya karşı sürekli desteklemiştir. Fakat Türkiye’nin I. Dünya
Savaşı’nda Almanların yanında yer alması, sonrasında İstanbul’un
İngilizler tarafından ele geçirilmesi ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
ilişkiler kötüleşmişse de daha sonra soğuk savaş yılarında ilişkiler
yeniden normal seviyesine dönmüştür.
Güçlü ekonomik ilişkiler
Uzun yıllar NATO’da birlikte çalışan İngiltere ve Türkiye
soğuk savaş sonrası da ilişkileri çıkarları doğrultusunda geliştirmeye
çalışmışlardır. 2007 yılında yürürlüğe giren “Türkiye-İngiltere
Stratejik Ortaklık Belgesi’’ daha sonra dönemin İngiliz Başbakanı David
Cameron’un 2010 yılında Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında gözden
geçirilerek yenilenmiştir.
Bu belgede ortaklığın geliştirileceği alanlar; ikili
ilişkiler, İkili Ticaret ve Yatırımlar, Türkiye’nin AB Üyeliği, Bölgesel
İstikrar ve Barış, Kıbrıs, Savunma, Küresel Güvenlik, Küçük ve Hafif
Silahların Yasadışı Ticareti, Yasadışı Göçle Mücadele, Enerji Güvenliği,
Düşük Karbonlu Yakıt Geleceği ve Kültürlerarası Diyalog, Eğitim ve
Kültür” olarak tanımlanmıştır.
Aynı yıl İngiltere kraliçesinin dönemin Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’e “2010 Chatham 7/12 Hause Ödülü” vermesi Türk-İngiliz
ilişkilerinde o dönem gelinen noktayı göstermesi açından önemlidir.
Ayrıca Türkiye ve İngiltere arasında diyaloğu güçlendirmek
için her iki taraftan; siyasetçi, akademisyen, medya temsilcileri ve
sanatçılardan oluşan “Türk-İngiliz Tatlıdil Forumu” kuruldu.
İlki 2011 yılında İngiltere’de gerçekleştirelen
toplantılar daha sonra dönüşümlü olarak devam ettirildi. Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın geçenlerde kalabalık bir ekiple gerçekleştirdiği İngiltere
gezisi bu toplantıların devamı niteliğindedir.
2008 krizinden sonra üretim arka planı olmayan
ekonomilerin zaafları açığa çıktı. Finans sektörüne aşırı bağımlı bir
ekonominin hem istihdam yaratmakta zorlandığı, hem de ekonomik
üretkenliği çok artıramadığı 2008 krizinden sonra daha çok görünür hale
geldi.
Eskiden de uluslararası ilişlilerde ekonomik çıkarlarını
önceleyen İngiltere 2008 krizinden sonra bu konuda daha net tavırlar
içerisine girmiştir. Kriz sonrası yüzde 4,9 küçülen İngiliz ekonomisi,
sonraki yıl yeniden büyüme trendine girmiş yüzde 1,3 oranında
büyümüştür. Daha sonra bu trend devam etmiş, İngiliz ekonomisi yaklaşık
yüzde 2,5 büyüme rakamları ile yoluna devam etmiştir. İngiltere günümüz
itibariyle 2,828 trilyon dolarla dünyanın en büyük beşinci ekonomisidir.
İngiltere Türkiye ilişkileri hiç bir duygusallığa yer vermeyecek ölçüde açık menfaat ilişkileri üzerinden gelişiyor.
Türkiye geçen yıl İngiltere’ye yaklaşık 10 milyar dolar
ihracat ve İngiltere’den 6 milyar dolarlık da ithalat yapmıştır. Bu
verilere göre İngiltere; Almanya ve Irak’ın ardından Türkiye’nin en çok
ihracat yaptığı üçüncü ülkedir. Türkiye İngiltere’ye; makineler, motorlu
araçlar, demir çelik ürünleri ihraç ederken; İngiltere Türkiye’ye
otomotiv ve yan sanayi ürünleri, eczacılık ürünleri, demir çelik ile
plastik ürünleri satmaktadır. İngiltere; Almanya ve Rusya’nın ardından
Türkiye’ye en çok turist gönderen ülke konumundadır.
Türkiye’de yabancı sermayeli şirketler incelendiğinde ise;
İngiltere, Almanya’nın ardından 2760 şirket ile ikinci sırada yer
almaktadır. Britisch Airways, HSBC, Tesco, BP, Shell, Vodofone, Marks
and Spencers, Harvey Nichols ve Commercial Union gibi bir çok İngiliz
firması Türkiye’de faaliyet göstermektedir.
Ekonomik ilişkileri incelerken sadece ithalat ve ihracat
verilerine bakmak yeterli olmaz; bunun yanı sıra ilgili ülkelerin
sermaye gruplarının faaliyetlerine de bakmak gerekir. İngiliz şirketleri
Türkiye üzerinden yürüttükleri faaliyetlerle Türk-İngiliz dış
ticaretinde Türkiye lehine ortaya çıkan açıktan çok daha fazlasını
İngiliz ekonomisine kazandırmaktadır. İngilizlerin Türkiye ısrarının en
önemli ayaklarından biri de bu olmaktadır.
Kıbrıs çözümsüzlüğü
Brexit öncesi AB içerisinde Türkiye’nin AB üyeliğini en
çok destekleyen ülke hiç kuşkusuz İngiltere olmuştur. İngiliz
siyasetinde etkili olan bütün partiler Türkiye’nin AB üyeliğini İngiliz
çıkarları açısından tartışmasız doğru bulmuş ve her platformda
desteklemişlerdir. Ancak daha baştan itibaren İngiltere’nin AB içinde
aktif olmaktan kaçınması İngiltere’nin Türkiye lehine olan bu tutumunun
Türkiye-AB ilişkilerinde somut kazanıma dönüşmesini sınırlandırmıştır.
Brexit sonrası Türkiye’nin AB içinde en önemli destekçisini kaybetmesi
kuşkusuz Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli olacaktır. Erdoğan
siyaseti nedeniyle AB perspektifinden zaten uzaklaşmış olan Türkiye’nin
İngiltere’nin AB’den ayrılması sonrası AB perspektifinin büsbütün
çıkmaza girdiğini söyleyebiliriz.
Türk-İngiliz ilişkilerinde Kıbrıs konusu çok önemli olmasına rağmen kimi zaman çoğumuzun gözünden kaçmaktadır.
Türkiye-İngiltere arasında 2010 yılında güncellenen
“Stratejik Ortaklık Belgesi’nde” Kıbrıs konusu da gündeme alınmış ve iki
ülkenin “politik eşitlik temelinde iki bölgeli ve iki toplumlu bir
federasyondan yana oldukları” ifade edilmiştir.
Aslında her iki ülkede Kıbrıs’ta çözümsüzlükten yararlanan
bir pozisyonda durmaktadırlar. Kıbrıs’ta süreç uzadıkça İngiltere’nin
Kıbrıs’ta bulunan askeri üsleri tartışma konusu edilememekte ve
İngiltere oradaki askeri varlığını uzatmaktadır. Kıbrıs’ta olası bir
çözüm sonrası masaya gelecek ikinci konu hiç kuşkusuz İngiltere’nin
Kıbrıs’daki askeri üsleri olacaktır.
Nitekim İngiltere’nin bir önceki Dışişleri Bakanı “Phlip
Hammond” “çözüm halinde İngiltere’nin askeri üslerin yer aldığı
toprakları devretmeye, daha sonra ise garantörlük haklarından vaz
geçmeye hazır olduğunu” ifade etmek zorunda kalmıştır. Kıbrıs üzerinden
Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da askeri ve siyasal etki alanını korumaya
çalışan İngiltere ve Türkiye’nin çıkarları örtüşmektedir.
Katliam politikalarına destek
Her ne kadar İngiltere Suriye iç savaşı boyunca kısık
sesle Türkiye’ye DAİŞ’e odaklanması gerektiğini söylemişse de;
Türkiye’nin Rusya’yı da arkasında alarak Suriye’de giriştiği işgale
ciddi bir itirazda bulunmamıştır. Türkiye’nin hem içerde hem de dışarıda
Kürtlere karşı katliam politikalarını desteklemiş ve onaylamıştır.
İngiltere Kıbrıs’ta Türkiye ile yürüttüğü gizli ortaklığı
AB içerisinde de sürdürmüş, Türkiye’nin Kürt sorununda takındığı kirli
savaş siyasetinin en önemli destekçilerinden biri olmuştur.
İngiltere’nin Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de önemli çıkarları var ve bunu
Türkiye’nin Kıbrıs’ta çözümüsüzlük siyasetine dayanarak yapıyor. Ayrıca
İngiltere AB içindeyken bile dışarıda duran bir ülkeydi; Türkiye’yi
AB’yi sulandırmak, içeriksizleştirmek için destekledi.
Suriye iç savaşı ve Irak’ta DAİŞ’e karşı verilen mücadele
sadece İngilizlerin değil bütün dünyanın Kürtlerle ilişkisini yeniden
gözden geçirmesine neden oldu. Kimi ülkeler Kürtlerle iyi ilişkiler
geliştirmek için çaba sarf ederken; kimileri Kürtlerin bu kadar öne
çıkmasından rahatsızlık duydu.
Reqa’nın özgürleştirilmesi son dönemlerde Ortadoğu’da
yaşanmış en önemli askeri olaydır. Bütün önemli güçlerini Reqa’ya
çekmiş, yıllardır muhtemel saldırılara karşı hazırlık yapmış DAİŞ’in
binlerce şehit pahasına Reqa’dan çıkarılması Ortadoğu’da cihadist
hareketlerin geleceği açısından oldukça önemli bir olaydı. Yıllardır
bölge halklarının ve dünyanın başına bela olmuş DAİŞ bölgeden bir daha
hiç gelememecesine sökülüp atılırken; buna bütün insanlık adına sevinmek
gerekirken; bir anda BBC bütün bu kahramanca çabaları boşa çıkarmaya
çalışan bir habere imza attı.
İngiltere açıkça Kürtlerin bölgede inisiyatif almasından
rahatsızlık duymuştu. Özenle hazırlandığı çok belli olan bu haberde
Kürtler ve müttefikleri DAİŞ’le pazarlık yapmakla suçlanmıştı. Haberde
YPG ve ABD güçleri 4000 DAİŞ elemanını Reqa’dan çıkarmakla suçlanıyordu.
Haber okuyuculara özellikle abartılarak verildi. DAİŞ başkentinden
çıkarılmış, şehir özgürleştirilmişti ama BBC bu kadar önemli bir
gelişmeyi haber yapmak yerine “Rakka’nın kirli sırları!” diye Türk
basınına taş çıkartır bir habere imza atmış ve dünya basınına servis
etmişti.
BBC, İngiliz politika yapıcılarının aslında Ortadoğu’ya ve
Kürtlere nasıl baktığını da bu haberle ele vermişti. BBC bu haberle
“YPG orada DAİŞ’le işbirliği yapıyor, aslında DAİŞ’i orada yenilgiye
uğratan güç aslında YPG değil” imajı oluşturmaya çalıştı. Bu noktada
İngiltere ve Türkiye’nin tutumunun paralellik taşıdığını kolaylıkla
söyleyebiliriz.
İngiltere’nin politika yapıcıları; Kürt sorunun çözümünde
ve Türkiye’nin demokratikleşmesinde İngiltere’nin doğrudan hiçbir çıkarı
olmadığını düşünüyorlar. Bundan dolayı en asgari de İngilizlerin Kürt
sorununun çözümüne ve Türkiye’nin demokratikleşmesine ilgisiz
olduklarını söyleyebiliriz. İngiltere muhtemelen kimin iktidarda
olduğuna bakmaksızın değer eksenli bir tutum yerine her platformda
Türkiye’yi önceleyen bir politika izlemiştir. 90’lı yıllarda Doğan
Güreş, 2008’de Yaşar Büyükanıt’ın Londra ziyaretleri dikkat çekici
olmuştur. Köylerin yakıldığı 90’lı yıllar ile 2008’den sonra Kürt
Özgürlük Hareketi’ne yönelik tasfiye planları İngiltere’de
hazırlandığını belirtmemiz gerekiyor.
-Bitti-Öcalan Kürdistan’ın kaderini İngilizler belirliyor
Türkiye’nin Kürt politikası Londra merkezli yürütülüyor.
Ne yazık ki yüz yıldır Kürdistan’ın kaderini İngilizler belirliyor.
Sadece İngiltere demek de doğru değil, Anglosakson siyasetidir bu.
PKK lideri Abdullah Öcalan yaptığı değerlendirmelerde,
Türkiye’nin Kürt politikasının Londra merkezli yürütüldüğüne dikkat
çekmiş, İngiltere siyasetinin AKP içinde de etkin olduğunun belirtmişti.
Öcalan şunları söylemişti:
‘’1990’lı yılların başında ABD’nin Irak’a ilk
müdahalesiyle beraber bunlar bize savaşma konusunda bizi
destekleyeceklerini söylüyorlardı. Aynı şekilde Avrupa’daki
temsilcilerimiz üzerinden savaşın sizi destekleyeceğiz diyorlardı. Öbür
taraftan da Doğan Güreş’e İngiltere’de bastırma konusunda yeşil ışık
yaktılar. O dönem basında yazılmıştı, Doğan Güreş’in kendi beyanatıdır.
İngiltere’den geldiği zaman aynen şunu söylüyordu; ‘İngiltere bize yeşil
ışık yaktı’. İşte yine bilinen o büyük acılar yaşandı. Üç bine yakın
köy boşaltıldı, binlerce faili meçhul cinayet oldu. Tansu Çiller-Doğan
Güreş dönemi.
(…)
Muammer Güler, İçişleri Bakanıyla birlikte İngiltere’ye
gitmiş. Bunlar yine icazet almaya gitmişler. Yeni konsept uygulamaya
konacak. Aynen ‘90’lı yıllarda Doğan Güreş’in İngiltere’ye gidip ‘yeşil
ışık’ alması gibi. Ne yazık ki yüz yıldır Kürdistan’ın kaderini
İngilizler belirliyor. Sadece İngiltere demek de doğru değil,
Anglosakson siyasetidir bu. Anglosakson politikalar bu çözüme engel
oldu. İngiltere ve ABD, Anglosakson siyaseti Irak’a müdahaleyi önlerine
koymuşlardı, Ecevit buna karşı çıkıyordu, Kürt meselesinin çözümünde de
atmak istediği adımlar vardı, bu nedenlerle Ecevit’i tasfiye ettiler. Bu
güçler Güney’de kendilerine bağlı bir Kürt federe devleti karşılığında
Kuzey Kürtlerinin ve PKK’nin ezilmesine, tasfiyesine onay verdi.
Kuzey’deki Kürtler Anglosakson’a bağlı Güney oluşumuna feda edildi.”
Yararlanılan Kaynaklar;
1. http://www.ufkumuzhaber.com/ingiliz-hukumeti-kurt-politikasini-acikladi-64283h.htm
2. http://iep-berlin.de/wp-content/uploads/2017/11/Jahrbuch-2017-Beitrag-Brexit-Julia-Klein.pdf
– Brexit – iep-berlin.de
– iep-berlin.de
– Brexit Julia Klein* „Today, therefore, I am writing
to give effect to the democratic decision of the people of the United
Kingdom. I hereby notify the European Council in accordance with Article
50(2) of the Treaty on Euro-
3. http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ingiltere-siyasi-iliskileri.tr.mfa
– Türkiye-Birleşik Krallık İlişkileri / T.C. Dışişleri Bakanlığı
www.mfa.gov.tr
– Birleşik Krallık, Türkiye’de en fazla yabancı
yatırımı bulunan ülkelerden biri olup, bu çerçevede Türkiye’de 2,900’den
fazla İngiliz sermayeli şirket faaliyet göstermektedir.
4. http://www.beck-shop.de/fachbuch/inhaltsverzeichnis/9783828823846_TOC_001.pdf
5. http://www.finansgundem.com/haber/ingiltereden-brexitten-sonra-turkiye-hamlesi/1174798
6. http://www.taz.de/!5378721/
7.
http://www.voegb.at/cs/Satellite?blobcol=urldata&blobheadername1=content-type&blobheadername2=content-disposition&blobheadervalue1=application%2Fpdf&blobheadervalue2=i
8. https://www.eda.admin.ch/dea/de/home/eu/europaeische-union/entstehung-eu.html
9. https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2018/05/15/turkiye-ingiltere-ekonomik-iliskilerde-altin-cagini-yasiyor
10. https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/turkiye-ingiltere-iliskilerinde-stratejik-firsatlar/1148968
11 .http://insamer.com/wp-content/uploads/2014/03/Ortadogu-politikasi-3.pdf
12. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40157650
13. https://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCvey%C5%9F_Kanal%C4%B1
14 .http://file.setav.org/Files/Pdf/20130118172742_seta_analiz_ab_arap_bahari.pdf
15. http://mezopotamyaajansi.org/ANALIZ/content/view/7704
Yorumlar
Yorum Gönder