Fethullah imamlarının yerine Bahçeli’nin kurtları



Zilar STÊRK

OHAL ve sıkıyönetim koşullarında gerçekleşen 24 Haziran seçiminin sonuçları meşru değildir. Faşizmin tüm uygulamalarına rağmen en başarılı sonucun sahibi yine de Demokrasi ittifakıdır, yani HDP’dir. Yüzbinlerce insan; köyünün mahallesinin dışında, şehirlerarası mesafede, karakol ve asker tehdidi altında, namluların gölgesinde kurulan seçim sandıklarına ulaşıp oy kullanmak zorunda bırakıldı. Hem seçim hazırlık sürecinde Suruç’da gerçekleştirilen komplo ve katliam örnekleriyle, hem de seçim günü içerisinde yapılan işkence dolu uygulamalar, Kürdistan halkını ve HDP seçmenini yıldırıp sandık başına gitmekten vaz geçirmeyi hedefliyordu. Ancak uygulanan zulüm ve işkence yöntemlerine rağmen Kürdistan halkı, büyük bir direniş ruhuyla sandık başına giderek oyunu kullandı ve iradesini büyük bir coşkuyla ortaya koydu. Bu direnişçi tutumundan ötürü; hem Kürdistan’daki hem de Türkiye metropollerine dağılmış olan Kürt Halkını ve bir demokrasi ittifak esprisi ile HDP’yi oluşturan tüm bileşenleri tebrik etmek gerekiyor.

Meşru olmayan seçim sonuçlarının Türkiye geneli açısından ortaya çıkardığı iç karartıcı, umut kırıcı tabloya bakarak, HDP seçmen başarısının yol açtığı moral ve coşku soğumamalı. Moralini ve coşkusunu, her şeye rağmen geliştirdiği direnişçi tutumundan ve ortaya çıkardığı başarısından alıyor. HDP tabanındaki direniş, tek başına faşizmi yenilgiye uğratmaya yetmedi, ancak HDP’yi meclise yerleştirerek faşizmi sınırlandırma imkanı yarattı. HDP, birer demokrasi temsilcisi olan 67 vekilini TBMM’ne yerleştiremeseydi, faşist ittifak 67 sandalye daha çoğalacaktı. Şimdi Türkiye’yi, meşru olmayan seçim sonuçları üzerinden kendi kendini ilan eden gayri meşru bir diktatörlük yönetecek. Bu gayri meşru diktatör rejimi karşısında, HDP’nin temsil ettiği Demokratik Siyasetin, yürüttüğü mücadeleyi sürdürmek dışında bir çaresi görünmemektedir.

Tek yol mücadeleyi büyütmektir. Ancak gerek meclis içinden gerekse meclis dışından faşist diktatörlük karşısında mücadele etmek ve direnmek, tek başına HDP’nin sorunu değildir. Tüm Türkiye’nin sorunudur. Çünkü gayri meşru kanunlarla kendini resmileştiren diktatör rejimi, yakında kendisine oy verenleri de ezmeye başlayacaktır. Demokratik siyasetin karşısında, “cumhur ittifakı” olarak kendini adlandıran Kürt düşmanı, aynı zamanda demokrasi düşmanı faşist bir ittifak var. Bu faşist ittifak oldukça kirli bir ittifaktır. Kan siyaseti üzerinden geliştirildi. 90’lı yılların karanlıkları üzerine kuruldu. Bahçeli ve zindandaki katil tayfası yetmedi, eski JİTEM çetesini de arkasına aldı. Çiller ve Ağar ekibi de bu kirli ve karanlık ittifakın içine yerleştirildi. “Cumhur” adını sömürerek kendine sıfat yapan bu faşist ittifakın seçim öncesi yaptıkları ortadadır.

Temsili demokrasinin en temel gerçekleşme yöntemi olan “seçim yöntemini” istismar ederek, süreci kendi hizmetinde icra etti. OHAL’den aldığı yetkiyi faşist emelleri için kullandı ve çıkardığı KHK’larla baskın seçimin taşlarını tek tek kirli hesapları temelinde döşeyerek, Erdoğan’ı gayri meşru yollardan tek başına diktatör yaptı. Mevcut haliyle AKP artık MHP’lileşmiştir. Seçim ardından basında herkes MHP’nin kılını bile kıpırdatmadan, doğru düzgün bir miting bile yapmadan barajı nasıl aşabildiğini tartışıyor. Oysa her şey çok açık ortada… MHP’li tüm azılı Kurtlar, Erdoğan’ı devletin başına diktatör yapmak için seferber oldu. Erdoğan’da tek başına diktatör olma hayali uğruna, AKP’nin taban oylarını MHP’ye peşkeş çekerek barajın üstüne taşıdı. Erdoğan ve AKP oyları arasındaki mesafeyi oluşturan bu kirli pazarlıktır.

Şimdi, çıkaracağı her kanun ve alacağı her karar için, MHP’nin Kurtlarına muhtaç bir Erdoğan var artık. İşin aslını sorarsanız, MHP kontrolündeki bir Erdoğan ve AKP var artık. Bundan sonra Türkiye’yi esasta yönetecek olan, AKP’nin iradesini kontrolünde tutan MHP’li Kurtlardır. Bir zamanların Fethullah imamları yerine, şimdi Bahçeli’nin Kurtları geçirilmiştir. Peki tüm bunlar karşısında CHP ne yapıyor? Seçim öncesi ana muhalefet tabanına büyük vaatler verdi. Erdoğan’ı ikinci tura bırakarak ikinci turda da koltuğundan indireceğine inandırdı. Ama oyların sayıldığı akşam, daha henüz seçimin meşru olmayan sonuçları resmi olarak açıklanmadan, yenilgiyi kabul eden ve kendisine oy veren insanlara da; “siz de kaderinize razı olun, adam kazandı, biz kaybettik ne yapalım” diyerek susturma yoluna gitti. Şu anda Türkiye demokrasisine yapılabilecek daha büyük bir kötülük olamazdı herhalde.

Yerel seçimlere hazırlanmaya başlayan Erdoğan ve Bahçeli, kaderine razı edilerek susturulmak istenen ana muhalefet tabanını ve her şeyi bir kenara bırakıp koltuk tartışmalarına giren CHP’yi avuçlarını ovuşturarak izliyor. CHP’nin kaderine razı ederek susturmaya çalıştığı ana muhalefet tabanı, yanlış politikalara kurban gitmeye razı olmamalıdır. Oluşan gayri meşru diktatörlük rejimi ile mücadelede kendisine düşen rolü görmeli ve sahiplenmelidir. Mücadele etmekten korkan, ürken CHP parti yönetimini tavrını değiştirmeye zorlamalıdır. Türkiye demokrasisi için bu gereklidir. Susmamalı, seçim öncesinde büyük bir moral ve coşkuyla önüne koyduğu hedeflerden vaz geçmemelidir. Bunun için bir dahaki seçime kadar kaderine razı olup eli kolu bağlı beklememelidir. İradesini demokratik ittifakta birleştirip önündeki engelleri aşmalı, sesini daha da gürleştirmelidir.

Yorumlar