Erdoğan’ın seçim darbesi



Halit ERMİŞ

Sonucu önceden tayin edilmiş bir seçimi daha geride bıraktı Türkiye. Günler öncesinden AA zaten seçim sonuçlarını açıklamıştı. 24 Haziran seçimleri bu açıdan sadece bir formaliteden ibaret kaldı. Erdoğan açık bir darbe ile iktidarı bir kez daha eline almış oldu.
Erdoğan’ın YSK’nin seçim sonuçlarına dair açıklamasından önce çıkıp seçim zaferini ilan etmesi ülke yönetimine darbeyle el koyduğunu net bir şekilde ortaya koydu.
Buna itirazı olanlar şu soruya cevap vermek zorundalar. Erdoğan’ın balkon konuşmasında defalarca dillendirdiği demokratik bir sistem olmuş olsaydı, seçim sonuçları resmi olarak açıklanmadan, kendisi çıkıp böyle bir açıklama yapabilir miydi? Bu durum seçim sonuçlarına açık bir müdahale olarak görülmez miydi? Demokratik bir ülkede YSK çıkıp, ‘arkadaş biz halen oyları sayarken sen nasıl oluyor da kendi galibiyetini açıklarsın’ demez miydi?
Hatta daha da ötesi anayasa mahkemesi; bu durum, YSK’yi yok saymaktır, kanunsuzluktur, dolayısıyla suçtur deyip, Erdoğan’a müdahale etmez miydi?  Ya muhalefet partilerine ne demeli? Gerçek demokratik ülkelerde muhalefet partileri, ‘hey sen ne yapıyorsun, sen benim seçmenimin oyunu çalışıyorsun, ben buna izin vermem’, diyerek tepki göstermezler miydi?  O halde Erdoğan’ın en güçlü rakibi Muharrem İnce neden anında ekranların karşısına geçip, ‘bu açık bir darbedir’ demedi? Bu sessizliğin arkasında ne var?

İradeler ipotek altında
Hiçbir meşruiyeti olmayan seçim sonuçlarına, tüm hilelere, hırsızlıklara ses çıkarmayan, Tv’lerde programlara katılan yorumculardan tek bir tanesi nedense, ‘ya arkadaş bu nasıl seçim, YSK sonuçları açıklama yapmadan, bir aday nasıl çıkar da galibiyetini ilan eder’ demedi, diyemedi. Gazetecilik adına, aydın, yazar, yorumculuk adına utanç verici bir durum. Şaşırdık mı peki biz buna? Elbette ki şaşırmadık.
Bu sessizlik Erdoğan’ın seçim sonuçlarına müdahalesinin sadece bir parçası. Çünkü Erdoğan’ın müdahale etmediği, ipotek altına almadığı hiçbir şey kalmadı Türkiye’de. Ama en başta da iradelere ipotek koydu. Onun için diğer tüm engelleri adım adım aşması daha da kolay oldu.
Bir de demokrasi havarisi kesilip, anti demokratik sistemler var diyerek dünyanın en ücra köşelerindeki devletlere askeri müdahalede bulunan küresel güçler, ‘ya arkadaş senin yaptığın yasa dışı bir şeydir’, deyip tepki gösterme sorumluluğunda değiller mi? Ama yapmadılar. Çünkü onlar da bu konseptin bir parçası, belki de konseptin asıl sahipleri onlardır.
İşin özü Erdoğan ülke yönetimine zorla ve alenen el koymuştur. YSK baypass edilmiş, anayasa bir tarafa bırakılmış, OHAL koşullarında yapılan baskın seçimin sonucu “olağanüstü” bir darbeyle tayin edilmiştir.
2018 seçim sonuçları kesinlikle seçimden çok önce belirlenmiş, 24 Haziran’da sadece seçimler yoluyla meşruiyet kılıfına büründürmüştür. Seçimlerin demokratik sistemler açısından bir ölçü olduğu tezi artık hükümsüzdür. Bu seçimler sadece diktatörlüklere, faşizme “meşruiyet kazandırma” araçları haline getirilmiştir. Halkların demokratik iradeleri kesinlikle sadece Türkiye’de de değil, dünyanın hiçbir yerinde seçim sandıklarından artık çıkmaz.
Yine dikkat çekici olan şey, 90’ların derin devlet temsilini yapan Tansu Çiller’in propaganda sürecinde AKP’nin yanında poz vermiş olmasıdır. Bir dönemin derin devleti, Ergenekonu, Gladyosu Erdoğan ile tam bir ittifak kurmuş durumdadır.
Dolayısıyla bu 2018 Türkiyesi faşizme teslim edilmiş bir Türkiye’dir. Bundan sonrası demokrasi güçleri, halklar ve özellikle de Kürtler açısından oldukça önemlidir. Elbette halkların HDP çatısı altında aldıkları başarı tarihi niteliktedir. Ancak bu dinamik bir mücadele alanına dönüştürülmezse, AKP-MHP faşist bloku tüm demokrasi dinamiklerini tasfiye etmek için her türlü şiddet yolunu deneyecektir.  Şunu unutmamak gerekir, en zirve düşüşe en yakın yerdir. En zirveden düşenin bir daha kendisine gelmesi mümkün değildir. Erdoğan faşizmin zirvesine yükselmiş durumda. Oradan düşmesi için güçlü bir mücadele yeterli olacaktır.
Türkiye halkları derin ekonomik kriz, faşist bir iktidar tekelinde kalmayı kesinlikle kabul etmeyeceklerdir. O açıdan Erdoğan’ın sahte seçim zaferine aldanıp, yenilmez olarak görmek bir yana, düşmeye en yakın yerde durduğunu bilerek demokrasi mücadelesini geliştirmek her zamankinden daha fazla gereklidir.

Güney işgal saldırıları ve Barzani siyaseti
Bölge siyasetini anti Kürtlük üzerine kuran Erdoğan, güney Kürdistan’da KDP’yi de yanına alarak işgal saldırılarını genişletmeye çalışacaktır. PKK bahanesiyle güneye dönük geliştirilen işgal hareketine, KDP’nin yanı sıra YNK ve diğer güneyli güçleri de eklemeye çalışacaktır.
Zaten Suriye’de örgütlediği DAİŞ, El Kaide türü çeteleri de Medya Savunma Alanlarına çekerek tüm alanı işgal saldırılarında kullanacaktır.
Bu duruma İran’ın tavrının ne olacağı halen net değildir. Zira Erdoğan Türkiye’sinin işgal etmeye çalıştığı alanlar İran sınırının sıfır kilometresidir. Ancak İran’ın, küresel çapta kuşatmaya alınmışken Türk devletiyle fiziki bir karşı karşıya gelmesi oldukça zordur.
Burada belirleyici pozisyonda olan KDP’in tutumudur. Eğer bugün Türk devleti Xakurkê, Kandil saldırılarını gerçekleştirebiliyorsa bunda kesinlikle KDP’nin tutumu oldukça belirleyicidir. KDP ya bu ihanet tutumundan vazgeçecek ya da işgalci Türk devleti ve DAİŞ çetelerini güney Kürdistan’da hakim güç durumuna getirecektir. Bu, bu kadar nettir.

Yorumlar