Erdoğan artık şarkı söyüyor: Bir ihtimal daha var, o da..?



Veysi SARISÖZEN

Telaş edilecek hiçbir şey yoktur.   Erdoğan’ın işi bitik.
Kazansa da yanacak, kaybetse de. İki ihtimal de böyle. Münir Nurettin bana itiraz edebilir: “Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?” Neme lazım demem.
Dün yazdım. Tüm dünyada kepaze olmuş bir adam. Bir de seçimde, diyelim ki, hileyle, zorbalıkla kazandı. Ne olacak? Dünya’da nasıl kepaze olmuşsa Türkiye’de de öyle olacak.
Sordum ya? Siz Küresel olsanız, içte de dışta da “kepaze olmuş” bir başkan mı istersiniz, yoksa “ne yapacağını bilemediğiniz” bir “ittifakın” ve “işbirliğinin” başkanını mı?
Geçen gün böyle yazdım ya, dün bir de baktım ki, İsrail’de önemli birisi “Erdoğan bizim işimize gelir” diye kocaman bir makale yazmış. Ardından da Amerika’dan “iki F-35 uçağının verileceği” haberi geldi. Artık birine Erdoğan, diğerine Bilal binsin.
Bunlar “seçim hediyeleri”.
Emin olun, şu anda bütün Batılı devletler kiliselere ve Havralara doluşup “Erdoğan’ın seçim zaferi” için dua etmekte. “Hışırı çıkmış bir Başkan” için edilen bu duaları “İbrahim” ve “Jesus” kabul eder mi bilmem. Ama durum tastamam böyledir.
Yalnız, bu “hediyelere” bakarak “Reis dünya lideri” filan sanmayın. Küresellerin Kürt Özgürlük Hareketini “sırttan vurduğunu” da düşünmeyin. Bu olan bitenin Kürdistan’la ilgisi neredeyse sıfır. Küreseller Kürde muhtaç. Bu stratejik bir gerçektir artık. Numara yapabilirler, PKK’yi biraz zayıflatacak işlere destek olabilirler. Ama artık Ortadoğu’da Kürtsüz yapamazlar. Kürtler onlara hizmet edeceği için değil, onlar Kürtle anlaşmadan birbirlerinin karşısında duramayacakları için. Çatlak büyük ve Kürt Özgürlük Hareketi bu çatlak hakkında yeterince bilgili ve deneyimli.
Küreseller “hışırı çıkmış, sıfırı tüketmiş, imamesi şaşmış” bir Türk devlet başkanını, Kürtelere düşmanlık olsun diye istemiyorlar. Bizim “aletimiz” olsun, istediğimiz yere sürelim diye istiyorlar. “Mayın eşeği” gibi.
O bakımdan benim içim rahat.
Rahatımı bozan şu: Biz, Millet İttifakı ve HDP Erdoğan’ı devirirsek, hesabı en az zararla kapatırız. Önümüzü görürüz. İktidara gelecek güçleri demokrasi yolunda teşvik edebiliriz, ayak direrlerse zorlayabiliriz. Daha da olmadı, bunlar Erdoğan’dan daha “beter” ya da “daha kuvvetli” olamayacağına göre kendi programımızı halk gücüne dayanarak şöyle ya da böyle hayata geçirebiliriz. En azından “sokakları özgürleştiririz.” Özgür sokaktan demokrasi doğar.
Ama biz, Millet İttifakı ve HDP olarak, seçmen çoğunluğuna dayandığımız halde Seyyid Rıza’nın dediği gibi bunların “hileleri ve zorbalığı” ile başa çıkamazsak, Erdoğan yine hapı yutar yutmasına da, biz düzlüğe çıkana kadar çok bedel öderiz.
Bedel ödeme konusunda Kürtler “hamdolsun” deneyimlidir. Benim asıl üzüldüğüm, Millet İttifakı’na oy verecek seçmenin ödeyeceği bedeledir. Onlar alışmamışlar. Zor gelecek. Ama bu defa Kürdün deneyimi onlara da ışık tutacak.
En kötü ihtimale hazır olmalılar. Diyelim ki Küresellerin kiliselerde ve Havralarda İbrahim ve İsa’ya ettikleri dualar tuttu. Erdoğan “sandıklarda hakimiyet” kurdu. Oyları çaldı. Ya da çalınca YSK önünde ve ülkenin tüm alanlarında bu gaspı protesto eden milyonlara saldırdı, diyelim ki ortalığı kan gölüne döndürdü ve “Muaviye’nin hakemi” olarak YSK da bu “hışırı çıkmış” Muaviye taslağını “halife” ilan etti. Ne düşüneceğiz?
Şunu: Aslında seçim sonuçları ortada. Kaybetti. O bakımdan ben bu seçimin “resmi sonucunun” ne olacağını zerre kadar merak etmiyorum. Muhalefet kazandıysa ne ala. Kaybettiyse “bu seçim meşru değildir” diyeceğim. Bunu inanarak söylüyorum. Bütün veriler devrildiği yönündedir çünkü.
Ama bütün verilere, sandığa atılan “gerçek oylara” rağmen “resmi sonuç” olarak YSK’nın “Hz.Ali’nin hakemi Ali’yi hilafetten aldı, ben de Muaviye’yi halife ilan ediyorum” dediğini ve buna karşı kitlesel direnişimizin bastırıldığını düşünün. Biz ne diyeceğimizi biliyoruz da, Millet İttifakı şöyle demeli:
Hep bir ağızdan “yıkılmadık ayaktayız”. Çünkü önlerinde böyle bir durumda bilin ki en fazla bir, en çok iki yıllık bir mücadele süreci duracak. Altı ay içinde ekonomi çökecek. Erdoğan IMF önünde teslim bayrağı çekecek. Dış politikada yediği naneler burnundan fitil fitil getirilecek. Küresellerin ayaklarına kapanacak. Onlar da bizimkinin burnuna halkayı takacaklar. Bir ya da iki yıl kullanacaklar. Sonra baktılar ki halk ayağa kalkmış, yallah çöpe.
Sorun şurada: Biz mi diktatörü çöpe yallah edelim, yoksa Küreseller mi?
Sizce hangisi “yerli ve milli” olur?
HDP’yi baraj altında bıraktırmamak ve YSK’nın “hakem hilesine” karşı direnmek açısından bu sorum “yerli ve milli” olduğunu düşünenleredir.
Yani oyunuzu diktatörlük sorununu “milli sınırlar içinde” çözmek için atın. Ve koruyun.
Yoksa bir iki yıllık korkunç bir mücadele süreci hepimizi bekliyor. Sonu “selamet” olan bir mücadele.

Yorumlar