Veysi SARISÖZEN
Birbirimize gaz verme zamanı değil. Soru sorma ve yanıtlama zamanı.
Nasıl oldu bu iş?
Millet İttifakı haklı olarak bu soruyu soruyor.
Bu iş “seçimler adil olmadığı için ve hileler” yüzünden böyle oldu diyen var. Doğruluk payı var, ama zayıf.
Benim düşüncem, bu seçimin “çok iyi planlanmış bir seçim darbesi” olduğu yönünde.
Elbette seçim adil değildi, hile vardı. Zorbalık vardı.
Tutuklama, öldürme, satın alma vardı. Her bir şey vardı. Var oğlu vardı.
Ama AKP-MHP “seçim zaferini” gözü görmeyenin fili tarif etmesi gibi
tarif etmenin ikna edici hiçbir yanı yok.
Bu seçim bir “seçim darbesidir”, çünkü hiçbir şey olmasa
bile ülkede “faşizm” var. Bu yeterli değil mi? Tüm devlet aygıtına hakim
olan, tüm medyaya hakim olan, tüm “paraya” hakim olan, istediğini
öldürten, istediğini tutuklayan, istediğinin malına mülküne, hatta
emekli maaşına el koyan bir faşist diktatörlüğün “erken seçim” kararı
alması, karşısında “umuda” kapılmak, bunu “diktatörlükten kurtulmak”
için “Allahın lütfu” sanmak faşist rejime diktatörlüğü işte bu “seçim
şalıyla örtme” imkanı verdi.
“Ben demiştim” demenin çoğu zaman pek ayıp bir şey
olduğunu biliyorum. Ama şimdi söylemek farz oldu: Faşist diktatörlüğün
erken seçim kararı aldığı gün, CHP’yi seçimleri “boykot” etmeye, HDP’yi
de bu boykotu desteklemeye ikna etmek için bir hayli yazı yazdım. Hatta
HDP’nin CHP’ye “sen boykot ilan edersen ben de boykot ilan ederim”
çağrısı yapmasını önerdim.
Çünkü tecrübe faşist bir rejimin, eğer devlet aygıtında
derin bir parçalanma yaratan bir devrimci ya da demokratik siyasi,
sosyal ve ekonomik kriz olmadıkça seçimle, üstelik hiç kimsenin talebi
yokken, kendi iradesiyle karar altına aldığı bir seçimle devrildiğini
tarih yazmamıştır. Faşist sözcüğü bir hakaret sözcüğü değil, bilimsel
analiz temelinde rejimle ilgili çok ciddi bir sözcüktür. Hem faşizmden
söz edip, hem de “parlamentarist rüya” görmek birbiriyle uyumlu olmaz.
Kürt Özgürlük Hareketi o nedenle bu “erken seçim” oyununa büyük bir
ihtiyatla yaklaştı.
Şimdi hepimizin takkeyi önümüze koyup bu gerçeği yeniden hatırlamamız çok iyi olur.
Olan oldu. Hep birlikte seçime girdik. Kampanya boyunca
“savaşa gidecek ordu yenileceğim diyerek gitmez, kazanacağım diye gider”
özlü sözüne uyarak, elden geleni yaptık. Şimdi bu kampanyada elbirliği
ile yarattığımız büyük umut, yerini hayal kırıklığına bırakmak üzeredir.
Buna izin vermemek temel meseledir.
Faşist diktatörlüğün kendi iradesiyle girdiği bir seçimde
devrilmesinin dünya deneyimine uymadığını söyledik. O halde devam
edelim:
HDP’nin bu şartlarda, on bin aktivistinin hapisanelerde,
Demirtaş ve Yüksekdağ’ın hücrede olduğu, belediyelerinin üstüne
çöküldüğü ve üç kişinin bir araya gelmesine izin verilmediği şartlarda,
neredeyse bir mucize gibi barajı aşıp, açık ara üçüncü parti olması, bu
partinin neredeyse vekillerinin yarısını oluşturan kadınlarla bu
başarıya imza atması, Alevi Arap’larla, Ermenilerle, Süryanilerle,
Êzîdîlerle, Azerilerle, Alevilerle, özgürlükçü Müslümanlarla
parlamentoda büyük bir grup kurması nasıl izah edilecek o zaman?
Devrimci süreçle izah edilecek, ve Öcalan’ın tüm Kürdistan
parçalarında halk onayı bulan “demokratik ulus, demokratik cumhuriyet,
kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal toplum, konfederal Ortadoğu-Kafkasya
Ortak Evi” programıyla ve bu program etrafında kenetlenen Kürt Özgürlük
Hareketinin Kuzey’de ve Doğu’da yok edilemeyen, Güney’de güçlenen ve
Rojava’da zafere yürüyen mücadelesiyle izah edilecek.
Kürdistan’da devrimci süreç var. Fırat’ın Batısı’nda yok.
Şu anda eğer “demokratik özerk Kürdistan” var olsaydı, seçimin sonucunda
Kürdistan özerk parlamentosunda HDP çok daha büyük bir oranla hükümet
kurmuş ve ülkede “ikili iktidar” durumu doğmuş olacaktı. CHP bu büyük
gücü hesaba katarak “erken seçim darbesine” karşı anında “boykotla”
karşılık verseydi, faşist partileri parlamentoda “baş başa” bıraksaydı,
şimdi mücadele, seçim kampanyasının da gösterdiği gibi katlanarak
büyüyor olacaktı ve rejim hangi oranda oy alırsa alsın, “meşruiyet”
şalıyla kendini gizleyemeyecekti. Efrîn savaşı esnasında Avrupa ve dünya
kamuoyunu kazanan Kürt Özgürlük Hareketi faşizme dünyayı zindan
edecekti.
CHP “kazanacağımız seçimi neden boykot edelim” deyince
işler değişti. O nedenle CHP’nin boykota yanaşmadığı koşullarda HDP’nin
seçimlere katılması yalnız bir “zorunluluk” olmadı. Aynı zamanda faşist
rejimin Kürdistan’da hegemonya kurma yeltenişine karşı devrimci bir
yanıt oldu. Kürt Özgürlük Hareketi “parlamento dışı devrimci” eylemle,
“parlamento içi eylemi” ustalıkla birleştirdi.
Bir başka paradigma ve en önemli paradigma da HDP’nin
seçim başarısında rol oynadı. Apocu “demokratik ulusun” gerektirdiği
esnek, akıllı ve ustalıklı “demokratik blok” siyaseti bir anda ülke
çapında, hatta beklenmedik bir şekilde Türkle Kürdün, Sünni’yle
Alevi’nin, Müslümanla Hıristiyan’ın, bütün farklı etnik, dini, mezhebi,
kültürel toplulukların arasında bir tür “imeceye”, dayanışmaya yol açtı.
Oranını bilmiyorum, ama İnce’ye oy veren pek çok laik, ulusalcı HDP’nin
barajı aşmasını kendi meselesi saydı. HDP de bunu karşılıksız
bırakmayacağı sözünü samimiyetle verdi. Türkiye tarihinde ilk defa, işte
bu karşılıklı “imece ve dayanışma” ortamı, faşizmin Millet İttifakını
“Kandil Dağı yerine Gaz Lambası tümseğine bayrak dikme”, “Minbic’i
zaptetmek yerine devriyeyi zafer ilan etme”, Suruç katliamını PKK’nin,
Demirtaş’ın ve hatta bu sökmeyince İnce’nin üstüne yıkma demagojileriyle
parçalama ve HDP’yi yalnızlaştırarak baraj altında bırakma oyunu boşa
çıktı. Erdoğan TBMM’de anayasayı değiştirebilecek bir çoğunluk elde etme
amacına ulaşamadı.
Erdoğan’ın Bahçeli eliyle piyasaya sürdüğü “Erken Seçim
Darbesi” artık gerçekleşmiş bulunuyor. Ancak ufukta yeni ve bu defa
“parlamentarist rüyalara” yer olmayan çetin bir mücadele uzanıyor.
Bundan bir süre önce, ABD’nin, Almanya’nın, Britanya’nın
ve İsrail’in, artık iyice hırpalanmış, güçten düşmüş, ancak MHP’nin
payandasıyla ayakta duran ve her an “derin devletteki
küreselcilerin” müdahalesiyle dayandığı “koalisyon” parçalanabilecek bir
Erdoğan’ı İnce’ye tercih edeceklerini yazmıştım. Şimdi Küresel
başkentlerin derin dehlizlerinde Erdoğan’ı nasıl “kullanacaklarını”
hesaplayanlar iş başında.
Ağır bir kriz geliyor. Ve alacaklılar Erdoğan’ı ite kaka
IMF kapısında dilenmeye mecbur etmeyi düşünmekte. Alacaklı borçluya
insaf etmeyecektir. Erdoğan o kapıda dilenecek, krizin yükünü emekçinin
sırtına yükleyecektir.
Erdoğan’dan bugüne kadar oynadığı “dış politika”
cambazlığının hesabını sormak üzere daha şimdiden kim bilir ne planlar
hazırlanmaktadır. Onu Rusya’yla cilveleşmekten vazgeçirip, İran’ın
karşısına dikmenin yolları şimdiden aranmaktadır.
Ve elbette Erdoğan Güney’deki işgali derinleştirmek,
Kandil’e karşı umutsuz bir savaşa girişmek için harekete geçtiğinde
kaderinin ağlarını kendi eliyle örecektir.
Bu durumda “erken seçim darbesine” rağmen HDP’nin elde
ettiği kazanımlara dayanarak, Fırat’ın Batısı’ndaki demokratlarla,
sosyal demokratlarla, HDP’nin barajı geçmesi için yapılan dayanışmaya
şu ya da bu saikle girmiş Kemalistlerle ve özellikle de Erdoğan
rejiminden kurtuluş umudunu yaşayıp, şimdi yasa bürünmüş milyonlarca
kadınla “empati” kurması, onlara “spas” demesi büyük önem taşıyor.
Seçim gecesi HDP iki eşbaşkanının yaptıkları konuşma HDP’nin bu sağduyuya ve samimiyete sahip olduğunu ortaya koydu.
Ben de bir gazeteci olarak, seçim kampanyası boyunca
HDP’nin barajı aşması için çağrılar yapan bütün gazetecilere, ister
ulusalcı, ister cemaatçi, ister ordu yanlısı olsun kendi adıma teşekkür
ediyorum. Onların uğranılan “yenilgi” yüzünden “pişmanlık”
duymayacaklarını umuyorum.
Ve özel olarak da, Cumhuriyet yazarı Mine G. Kırıkkanat’ı
seçim günü “Meşe ağacı” üzerine yazdığı ve oyunu “meşe ağacından yana”
açıkladığı enfes yazısından dolayı izninizle kutluyorum.
Sonuç olarak diyebilirim ki, Kürt halkı onun kanına
susamış tepeden tırnağa silahlı “kontraların” ve kelle avcısı “özel
birlik” unsurlarının sandık başlarında volta attığı bir seçimde, sandığa
gitti ve onların gözlerinin içine baka baka oyunu Demirtaş’a ve HDP’ye
verdi.
Korkusuz halk yenilmez.
Not: İnsanın aklına şu geliyor: CHP, İyi
Parti’nin dayatmasına boyun eğmeyip HDP’yle bir “Halklar İttifakı”
kursaydı şimdi yaşadığı “yenilgi”, hep birlikte gelecek zaferimizin
habercisi olmaz mıydı? #Düşün CHP.
Yorumlar
Yorum Gönder