Rojda YILDIRIM
Türkiye için kritik önemdeki 24 Haziran seçim gecesini
aklımızda deli sorularla sabaha devrettik. Gerilimli olduğu kadar kanın
da bulaştığı seçim atmosferi başta AGİT ve AKPM’nin olumlu geçtiğine
dair ön raporlarıyla, OHAL’li baskın seçim, demokrasinin var olduğunu
kanıtlamanın en kullanışlı aracı haline getirildi.
Herhalde “demokratik” temsili sistemden otokratik rejime
geçişin bu kadar yumuşak olacağını oyun kurucular da hesaplamamıştı.
Anlaşılan “Hasta adamın” finans kapitalin sıcak kanıyla kurduğu yaşam
ilişkisini diktatör şahsında bir süre daha sürdürecekti.
Gelelim seçim gecesine. Sabıkalı Anadolu Ajansı algı
oyunlarıyla istatistikleri önceden planladıkları
gibi şişirdiler. Sandıkların yüzde 90’ı iki saat içinde açılırken, ne
hikmetse kalan yüzde 10 bir türlü sayılamadı.
CHP kurmayları ve veri tabanı, sonuçların doğru olmadığını
ve ikinci tura gidildiğini söylerken AA ve Adil Seçim Platformu bilgi
işlemi ne hikmetse çöktü.
Daha da vahimi sandıkları bırakmayın diyen İnce’nin “adam
kazandı” sonrası suskunluğu, gecenin nabzını kuzuların sessizliği
ayarında gerilime bırakmasına neden oldu.
Artık Türkiye siyasal tarihinde yakın zamanda Hulusi
Akar’la başlayan, Saray’dan karargaha, oradan YSK’ya uzanan kayıp zaman
ve bir “adam” gerçekliği vardı. Muharrem İnce her ne kadar “şizofrenik
kuruntu” dese de yaşananlar ve basın açıklamasındaki gerginliği daha
uzunca bir süre mercek altında olacak.
Türkiye siyasal tarihinde rejim restorasyonu için 15
Temmuz neyse 24 Haziran onun eksik kalmış boyutunun tamamlanmasının
aracı haline geldi.
Üstelik rejim değişikliği rekor katılımlı bir seçimle ve
partilerin ‘kaybettiklerini’ sözümona “yiğitçe” açıkladıkları ironik bir
gösteriyle yapıldı.
Gece boyunca incelenen tutanaklar mı yoksa başkanlık
sisteminde devlette köşe tutma pazarlıkları mıydı; elbetteki bir süre
sonra açığa çıkacak. Ancak haraç mezat pazarlığıyla elde edilen oylar
için halkın sandığa inancı bir daha tesis edilip edilmeyeceği asıl
soruyu teşkil ediyor.
Öyle görünüyor ki ikinci turda kilit haline gelecek HDP’li
Türkiyelilik kimliği “milli hassasiyetlere” ve bölünme hezeyanına
kurban edilerek, meydan ve sandıkta kurulan kardeşlik hukuku boğulmak
istendi.
Fiili olarak iktidar ortağı olan MHP Cumhur İttifakı’yla
birlikte resmileştiği gibi kendini resmî üst akıl olarak danışma ve
denetleme olarak ilan etti.
Türk-İslam sentezli yeni aktörler yeşil fon üzerinden faşizmi tedavüle sokarak kaosun süreceği mesajını verdi.
Türkiye daha uzunca bir süre yaşanan bu sürecin analizini
yapacaktır. Ancak kanunsuzluğun cirit attığı bir ülkede sandığa bu kadar
yoğun anlam yükleyen muhalefetin gece 12’de sandıkların balkabağına
dönüşmesi karşısında şaşkınlığı ayrı bir yazı konusu olacak kadar
dramatikti.
Halkın yüzde 50’sinin istemediği bir ülke sabahına
umutsuzca uyandı. 1 Ocak sendromu yaşayanlar mücadelenin de kaldığı
yerden devam edeceğini bilmek durumunda.
Seçim büyüsü bitti ve gerçeklik salt sandıkta değil
“onaylanmış” bir faşizmle yaşamda karşılık bulacak. Şimdi her
zamankinden daha fazla otokrasiye karşı otonomi, kutuplaştırmaya karşı
birlik zamanı…
Bir de bu seçimlerin kahramanları vardı. HDP bütün
katliam, işkence ve hırsızlık operasyonlarına rağmen barajı geçti. Bunun
arkasında Suruçlu Emine Şenyaşar’ın dirayetli duruşu, Şırnak’ın
köylerinden oylarını kullanmak için 25 km. yol yürüyen yaşlı ana ve
babalarımızın, sandıklar çalınmasın diye tüm işkencelere rağmen canhıraş
sarılan sandık görevlileri ve bir bütün Kürt halkının kararlı duruşu
vardı.
Seçimler bir kez daha bir diktatörün ve faşizmin sandıkla değil, sokakla gideceğini göstermiştir. O zaman iş sokakta…
Yorumlar
Yorum Gönder