24 Haziran seçimleri ve sonuçları


 

Nazmi GÜR

Adil ve eşit koşullarda yapılmayan bir seçimi daha geride bıraktık. OHAL koşullarında, baskı ve bastırma yöntemlerinin, özellikle HDP’ye karşı kullanıldığı bu seçimlerin sonuçları ülkeyi bir belirsizliğin eşiğine getirmiş durumda. Bu seçimlerle, meşruluğu tartışılan referandumla kabul edilen anayasa değişiklikleri ile Türkiye’nin yönetim rejimi değişiyor. Cumhuriyet rejiminin, ulus devleti yeniden tanımlayan ve kurgulayan ideolojik ve siyasi paradigmalar yürürlüğe girecek. Asıl belirsizlikte işte burada ortaya çıkıyor. AKP-MHP “koalisyonunun” asıl zorluğu burada olacak. Halklara dayatılan “otoriter” rejim, yeni paradigma ve ulus devlet olgusunun restorasyonu çok kolay olmayacak.
OHAL uygulamalarının en ağır ve baskının seçmen üzerindeki etkisinin en çok hissedildiği bir seçim oldu. Bu koşullarda halkın özgür iradesi ile sandığa gitmesi ve demokratik bir tercihte bulunması daha seçim başlamadan tartışılmaya başlanmıştı. Nitekim başta BM, AB ve AGİT olmak üzere birçok uluslararası kurum hükümete çağrıda bulunarak OHAL’in derhal kaldırılması çağrılarını defalarca yinelediler. Telaşa düşen AKP-MHP bu çağrılara kulaklarını tıkadılar. Çünkü iktidarlarını sürdürmek için OHAL’e ihtiyaçlarının olduğunu açıkça dile getirmekten çekinmediler.
Türkiye’de yargı bağımsızlığı tartışılmıyor bile. Yargının, özellikle yüksek yargı organlarını oluşturan yüksek hâkimlerin tamamına yakınının Erdoğan tarafından atandığını biliyoruz. Bu nedenle Türkiye’de, “bağımsız ve adil” bir yargıdan kimse söz etmiyor artık. Bu konuda çalışma yürüten uluslararası kurumlar ve özellikle son AB ilerleme raporu bu gerçeği bir kez daha teyit ediyor. Türkiye’de seçimler “hâkim teminatı” altında. Yani seçimler “yargı” eliyle yürütülüyor. Bağımsız olamayan bir yargının seçimleri nasıl “bağımsız ve tarafsız” yürüteceği konusu ise başta uluslarası seçim gözlemcileri olmak üzere, her yurttaş için “kaygı” konusu.
Basın bu seçimlerde “yandaşlığını” açıkça ve hiç çekinmeden ortaya koydu. Muhalefetin adayları neredeyse ana akım medyada hiç yer almadılar. TRT’nin içler acısı durumunu dile getirmeye bile gerek yok. Medyanın genel olarak bu seçimlerdeki “yandaş” konumu tarihe kara bir leke olarak not edildi. Medya, AKP-MHP ikilisinin her türlü manipülasyon ve algı operasyonlarının aracı oldu. Halklarımıza karşı yürütülen baskının aracı oldular. “Basın etiği”, halkın haber alma hakkı bizzat “yandaş” medya eliyle ayaklar altına alındı.
Seçimlerden önce çıkarılan “ittifak yasası” ve benzeri değişiklikler seçim sonuçlarının AKP-MHP lehine olmasını sağladı. Eşit olmayan koşullarda yarışan HDP ve Sayın Demirtaş, “Cumhur” ve “Millet” ittifakları arasında tek demokratik seçenek olarak halklarımızın huzuruna çıktılar. Bu Koşullar altında HDP büyük bir başarı göstererek, sadece HDP için uygulanan yüzde 10 barajını bir kez daha aşmayı başardı. AKP-MHP blokunun tüm beklentilerini sandığa gömdü. HDP aldığı yüzde 11.70 oy oranı ve kazandığı 67 milletvekili ile 3. Parti olmayı başardı. Cumhur ve Millet ittifaklarının karşısında, demokratik “ana muhalefet” rolünü üstlenmiş durumda. Bütün baskı ve tehditlere rağmen HDP halklarımızın ortak demokratik mücadelesini sadece parlamentoda değil, hayatın her alanında temsile hazır.
AKP-MHP koalisyonu, halklarımızın, demokratik reformlar, ülkeyi ekonomiyi krizden kurtarma, tutarlı dış politika ve iç krizler karşısında çözüm beklentilerini, karşılamaktan uzaklar. Dayatmacı tek adam rejimi ve ulus devlet restorasyonu sonuç vermeyecektir.
HDP öncülüğünde “toplumsal muhalefetin” örgütlenmesi ve demokratik seçenek olarak mücadeleyi yükseltmesi, Mart 2019 yılında yapılacak olan yerel seçimlerde, yerel iktidarları alarak taçlandırabilir.

Yorumlar