Minbic değil Kandil görüşmeleri



 
FERDA ÇETİN
Geçen hafta Ankara’da önemli bir görüşme gerçekleşti.
Minbic konusundaki anlaşmazlıkları çözmek üzere, ABD – Türkiye Çalışma Grubu toplandı.
Toplantı sonunda ABD Ankara Büyükelçiliği ve Türk Dışişleri Bakanlığı yaptıkları ortak açıklamada; “Türkiye ve ABD’nin Mimbic’te güvenlik ve istikrarın sağlanması hususunda yürütecekleri işbirliği için bir yol haritasının ana hatlarının belirlendiği” duyuruldu.
Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 27 Nisan 2018 günü yaptığı açıklamada, ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile yaptığı ilk görüşme sonrasında, iki ülkenin ‘Mimbic sorunu’nda birlikte hareket edecekleri konusunda anlaştıklarını belirtmişti.
Oysa Minbic “ihtilafı”, Çavuşoğlu’nun ve Ankara’da toplanan “ABD – Türkiye Çalışma Grubu”nun açıklamasından çok önceleri çözülmüştü. Minbic’e, QSD ve ABD askerleri dışında Fransız askerleri de gelmiş; sahra çadırları, zırhlı birlikleri, tankları, topları ile askeri üslerini de kurmuştu.
NATO üyesi Fransa’nın, ABD ile birlikte Minbic’te askeri üs kurması, Türkiye’nin Minbic’e saldırı veya işgal ihtimalini çok önceden ortadan kaldırmıştı. Dolayısıyla ABD ve Türkiye arasında Minbic konusunda bir anlaşmazlık veya bir sorun da kalmamış; ABD ve Türk askerlerinin karşı karşıya gelme riski tümüyle ortadan kalkmıştı.
Erdoğan’ın diline pelesenk ettiği Minbic’i uzun bir süredir ağzına almaması da bu gerçekle ilgilidir.
O halde, 25 Mayıs’ta Ankara’da “Mimbic ihtilafına çözüm” amacıyla toplanan ‘ABD – Türkiye Çalışma Grubu’ ne görüştü?
4 Haziran’da Washington’da, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, arasında gerçekleşecek görüşme, duyurusu yapıldığı gibi “Mimbic’e ilişkin yol haritası”na ilişkin değilse, iki bakan neyi, hangi konuları görüşecekler?
Bu soruların yanıtları, dünyanın gözleri önünde gerçekleşen ve hala devam eden Efrîn işgalinde saklıdır. ABD, Rusya, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği, Türkiye ile bağlı çetelerin Efrîn işgalini desteklemektedir.
Bu küresel ittifak, 600 bin Kürdün topraklarından sürülmesini, onların yerine Guta, Şam, İdlib, Halep ve Kilis’teki çetelerin aileleri ile birlikte yerleştirilmesini alçakça bir sessizlik içinde izleyerek onaylamaktadır. Efrîn’de demografya değişimi; insan kaçırma, kadınlara tecavüz, gasp ve hırsızlıklar ABD, Rusya, BM ve AB bakımından ciddi sorun teşkil etmemektedir.
Son iki aylık süreçte ABD ile Türkiye arasında yapılan görüşmeler, iki devlet arasında, Minbic ve Reqa ile ilgili ihtilaflar üzerine değildir. Türk devleti (sadece AKP ve Erdoğan değil) Türkiye’nin ABD ile eski ilişki düzeyine gelebilmesi için, Suriye ve Irak’taki işgalin tamamlanmasını talep etmektedir. ABD, bu talebe uygun bir politika yürütmektedir. Yani sanıldığı gibi ABD – Türkiye ilişkileri çok kötü bir durumda değildir. Türk işgalciliğine ABD desteği Cerablus, Bab ve Efrîn’in işgalinden sonra, Irak topraklarında da sürdürülmektedir.
Türk hükümeti ve Türk ordusunun en zayıf ve en güçsüz olduğu bir dönemde Bradost ve Lelîkan alanlarını işgal etmesi ABD ve Irak hükümetine rağmen olmamıştır.
KDP yönetiminin, PKK’ye karşı savaşması karşılığında topraklarını Türk devletine peşkeş çektiği artık bir sır değildir. Bunun yanında Irak toprağı sayılan bu alanların işgali karşısında, Irak hava sahasını da Türkiye’ye açan Haydar el-İbadi hükümetinin ciddi hiçbir tepki göstermemesi, ABD’nin telkini ve yönlendirmesi ile mümkün olmaktadır.
Tayyip Erdoğan’ın İngiltere ziyaretinin amacı da işgal politikasına destek amaçlıdır. Türkiye’nin, Suriye ve Irak topraklarını işgalini hoş görmeleri, Kürtlere yönelik savaş suçlarını anlayışla karşılamalarını sağlamaya yöneliktir. Nitekim bu konuda İngiltere Başbakanı Theresa May’in, “Türk devletinin Kürt terörü nedeniyle yaşadığı sıkıntıları anlıyoruz” açıklaması, bu desteğin verildiğini göstermektedir.
İçeride büyük bir kriz yaşayan Erdoğan iktidarının ömrü, Suriye ve Irak’ta sürdürdüğü işgalle doğrudan ilintilidir. Toplumun ekseriyeti tarafından kabul görmediğini, kendisine yönelik tepkilerin her geçen gün arttığını çok iyi bildiği için erken seçim kararı almıştır. İstikrarsızlık, yoksulluk, işsizlik, rant, yolsuzluk büyürken, 16 yıllık iktidarında savunabileceği hiçbir şeyi kalmamıştır.
İçerideki muhalefeti bastırabilmesi ve iktidarını sürdürebilmesinin yegâne koşulu, sürekli savaş hali yaratarak, ülke toprakları dışında ‘zaferler’ elde etmektir. Nitekim seçim konuşmalarında bunun dışında hiçbir şey söyleyememektedir.
Seçimlere yakın Türk ordusu, Güney Kürdistan işgalinde yeni bir hamle hazırlığı yapmaktadır. Bu hamlenin hazırlıkları üç ay önceden yapılmış; yüksek dağlar ve stratejik tepeler tutulmaya çalışılmıştır. Kara harekatı için Türk ordusunun ihtiyacı olan istihbarat ve lojistik desteği KDP sağlayacaktır.
ABD, Türkiye’nin, Güney Kürdistan’da PKK’ye, Kürt gerillalarına yönelik bu planından haberdardır. Ankara’da 25 Mayıs’ta yapılan, ‘ABD – Türkiye Çalışma Grubu’ toplantısı da, 4 Haziran’da Washington’da yapılacak Mike Pompeo – Çavuşoğlu görüşmesi de, kamuoyuna duyurulduğu gibi Minbic’e ilişkin değil, Güney Kürdistan’daki işgale ilişkindir. Bradost ve Lelîkan’daki Türk işgalinin, seçimler öncesinde Kandil’i de içine alacak bir operasyonla genişletilmesine yöneliktir.
Erdoğan’ın normal yollarla iktidarını koruması artık çok zordur. Oy hırsızlığı ve sandıklarda yolsuzluk dışında, sahte bir askeri ‘zafere’ ihtiyacı vardır. Bunun için de Güney Kürdistan’da Kandil alanını da içine alacak bir saldırı hazırlığı yapmaktadırlar. Seçimler sürecinde ABD ve Avrupa ile yapılan tüm görüşmeler de bu amaca yöneliktir.

Yorumlar