Cezaevleri kötüye gidiyor




YASİN KOBULAN/MA

Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) Hapishaneler Komisyonu, Mart-Nisan aylarında Marmara bölgesinde bulunan cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri raporunu yayınladı. Raporda, “onur kırıcı arama biçimleri”nin yaygınlaşmasının temel bir mesele olarak tespit edildiğine yer verildi. “Çıplak arama uygulamalarının yaygınlaşması bunun bir parçasıdır” ifadesinin yer aldığı raporda, “Koğuşlarda yapılan aramalar da orantısız bir şekilde, baskın havasında gerçekleşmektedir” denildi. Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi, Silivri 5 Nolu Cezaevi, Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde hastane ve adliye sevkleri sırasında ya da başka cezaevlerinde sevk edilmeler sırasında çıplak arama dayatması yapıldığı kaydedildi.
Silivri 5 Nolu Cezaevi’nde bulunan tutuklular Yakup Kölge ve Yorgun Bektaşoğlu’nun hastaneye sevki sırasında jandarmalar tarafından kaba dayağa maruz bırakıldığı ve hakaret edildiğine yer verilen raporda, “Dr. Sadi Konuk Hastanesi psikiyatri bölümünde doktor odasına kelepçeli olarak alınmış; kelepçenin çıkarılmasını doktordan talep ettikleri halde talepleri dikkate alınmamış ve doktor kendilerine, ‘kabul ediyorsan et yoksa çek git. Tedavi olma…’ demiştir” denildi.
 Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde hastane ve adliyelere gidiş gelişlerde tutuklulara kameralara dönerek elbiselerini kaldırmaları ve içlerine giydiklerini göstermeleri konusunda yapılan baskının devam ettiği kaydedildi.

Baskın ve keyfi arama
Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde hücrelere sık sık baskınların yapılması durumunun devam ettiği belirtildi. Bolu F Tipi Cezaevi’nde ise baskın şeklinde yapılan keyfi aramaların ve telefonda tekmil dayatmasının devam ettiği vurgulandı.
 Kırklareli E Tipi Kapalı Cezaevi’nde ayakta sayımı kabul etmeyen tutuklulara 1 ay hücre cezası verildiği kaydedildi. Silivri 5 Nolu Cezaevi’nde siyasi tutukluların revire götürülürken sürekli kaba dayak şeklinde işkenceye ve cinsiyetçi küfürlere maruz kaldığı belirtildi.

İmralı’daki tecride devam
Raporda, “Tecrit denince akla en başta gelen elbette Sayın Abdullah Öcalan’a ve İmralı Adasında kalan diğer mahpuslara yönelik uygulamalardır. Bir ada hapishanesi olarak tamamen kendi özgün koşulları olan bu yerde aynı zamanda avukat ve aile görüş hakkı tamamen ortadan kaldırılmıştır” denildi. Marmara Bölgesi’ndeki hemen hiçbir cezaevinde farklı hücrelerden tutukluların haftada 10 saat havalandırmada bir araya gelmesine izin verilmediği belirtildi. Bolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olarak bulunan Siirt Belediye Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan ve Ömerli Belediye Eşbaşkanı Süleyman Tekin ile ilgili tecrit durumunun devam ettiği kaydedildi.

Sağlık hakkı gasp ediliyor
Silivri 9 Nolu Cezaevi’nde tutulan Avukat Yaprak Türkmen’in tek kişilik koğuşta tutulmaya devam ettiği kaydedildi. Raporda, sağlık hakkında erişim konusundaki sıkıntıların devam ettiği belirtildi. “Mahpusların rutin sağlık kontrollerine ve revire getirilmesi götürülmesi esnasında kelepçeleri çıkarılmamakta ve hekim önünde kelepçeli bir şekilde tedavi edilmeye zorlanmaktadır” denilen raporda, şunun altı çizildi: “Hekimlere bu hususun iletilmesi halinde büyük bir çoğunlukla hekimler güvenliklerini bahane ederek kelepçeli tedavi uygulamasında pay sahibi olmaktadır.”
Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi, Maltepe 1 Nolu Cezaevi ve Balıkesir Kepsut L Tipi Cezaevi’nde muayene esnasında kelepçe çıkartılmaması uygulamasının devam ettiği ifade edildi.

Kürtçe mektuplar gönderilmiyor
Düzce T Tipi Cezaevi’nde tutuklulara gelen mektupların ya çok geç ya da hiç verilmediği, ayrıca tercüman olmadığı gerekçesi ile tutukluların Kürtçe yazdığı mektup ve kartların gönderilmediği gibi gelen Kürtçe yazılmış mektup ve kartların da aynı gerekçeyle verilmediği belirtildi. Silivri 9 Nolu Cezaevi’nde bulunan tutuklu Çetin Arkaş’ın resmi iletişim yasağı olmamasına rağmen fiili olarak mektuplarının verilmediği ve engellendiği ifade edildi. Birçok cezaevinde ise kitap sınırlaması sürüyor.
Raporda, 2018 yılında çok sayıda haksız ve hukuksuz disiplin cezasının verildiği gözlemlendiği kaydedildi. Cezaevlerinden sevklerin Mart ve Nisan aylarında da devam ettiği belirtildi.

Tek tip tehdidi duruyor
Raporun sonucunda ise şu ifadelere yer verildi: “Söz konusu hak ihlallerinin yanı sıra geçtiğimiz aylarda hapishanelerle ilgili en çok tartışılmaya başlanan konu Tek Tip Elbise (TTE) uygulaması olmuştur. 696 sayılı KHK’nın 103’üncü maddesi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a (CGTİHK) ek madde eklenmiştir. Şubat’ta yönetmeliğin çıkarılmasıyla beraber, uygulanmaya başlanacağı belirtilen TTE henüz devreye girmemiştir. Ancak siyasi mahpusların bir işkence biçimi ve masumiyet karinesi ihlali olan TTE ile karşılaşma ihtimali devam etmektedir.

Yeni bir saldırı dalgasının habercisi
2018 yılı içerisinde hapishanelerde yaşanan gelişmeler de bu durumun göstergesi olmuştur. Özellikle Silivri 5 Nolu’da yaşanan işkence vakaları, Maltepe, Bolu gibi hapishanelerde gündeme gelen ayakta sayım dayatmaları, çıplak arama uygulamalarının yaygınlaşması ‘güvenlik’ adı altında gelişecek yeni bir saldırı dalgasının habercisi olabilir.
 TTE uygulaması işkence ve kötü muamele yasağının, masumiyet karinesinin, ayrımcılık yasağının ihlalidir. Hukuk devleti olmanın bir gereği olarak, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre kanun hükmünde olan uluslararası teamüllere uygun hareket edilmeli ve TTE’yi yasalaştıran KHK derhal geri çekilmelidir. Ayakta sayım, telefonda tekmil uygulaması, çıplak arama gibi işkence ve kötü muamele biçimlerine, kitap-gazete yasaklarına, mektup engellemelerine derhal son verilmelidir. Mahpusların günün en az 8 saat olmak üzere makul bir kısmını alıkonuldukları yerin dışında geçirmeleri sağlanmalıdır. Müvekkil ile avukatının gizli görüşme yapması hem adil yargılanma ilkesi hem de işkence yasağı kapsamında sağlanan usul güvenceleri ile ilgilidir. Bu yüzden hapishanelerde avukatla gizli görüşme hakkı tesis edilmelidir. Hasta mahpusların değerlendirilmeleri her koşulda sadece klinik yaklaşım ile değerlendirilmeli, alıkonulmasının uygun olmadığına dair tıbbi raporları olan mahpuslar ivedilikle salıverilmelidir.”

Öcalan’ın avukatlarına 757. ret

Öcalan’ın avukatlarının, görüşmek için Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na 757’nci kez yaptıkları başvuruya olumsuz yanıt verildi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatları Faik Özgür Erol, İbrahim Bilmez ve Muharrem Şahin, müvekkilleriyle görüşmek için Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulundu. Başsavcılık, 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun gereğince “Hükümlüler hakkında getirilen kısıtlamaları” gerekçe göstererek başvuruyu reddetti.
 Verilen kararla avukatların Öcalan’la görüşme talebi, 27 Temmuz 2011’den bu yana 757’nci kez “hava muhalefeti”, “koster bozuk”, “koster onarımda” ve “OHAL” gerekçeleriyle engellenmiş oldu.

DAİŞ’lilerle aynı odaya konuldu

PKK davasından tutuklu Enes Taşkın, Ankara Katliamı’nı yapan DAİŞ’lilerle aynı odada kalmayı reddettiği için darp edildi.
Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Enes Taşkın, Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edildi. Taşkın sevk sırasında 3 gün Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde geçici olarak kaldığı ve burada gördüğü şiddeti mektup aracılığıyla anlattı.
Taşkın, Sincan Cezaevi’ne getirildiğinde çıplak aramaya maruz kaldığını belirterek yaşadıklarını şöyle anlattı: “Elbiselerim zorla işkenceyle çıkartıldı. Ardından 5 saat boyunca keyfi olarak müşahede odasında tutuldum. Sabaha doğru C Blokta tek başına kaldığım bir odaya verildim. Ardından tekrar gelip beni 3 kişinin kaldığı bir odaya vereceklerini söyleyerek B Blokta Ankara patlamasını gerçekleştiren DAİŞ’lilerin bulunduğu odaya götürdüler. Odada bulunanların ‘hala Ankara patlamasından dolayı tutukluyuz’ dediklerinde hemen butona basıp gardiyanı tekrar çağırdım. Kapıya geldiklerinde ‘burada kalmak istemiyorum, can güvenliğim tehlikede, acil olarak müdür ya da başgardiyanla görüşmek istiyorum’ dedim. Bunun üzerine başgardiyanın biri geldi ve beni odadan çıkartıp infaz memurlarının B Blokta oldukları odaya götürüldüm. Daha derdimi anlatamadan yanı başımda duran başgardiyan tarafından aniden darp edildim. Sonrasında yeniden ne istediğimi sordular. Ben de ‘siyasi tutsağım beni nasıl DAİŞ’lilerin arasına koyarsınız, can güvenliğim tehlikede, beni başka bir odaya verin’ dedim.”

Bıyıklarını çektiler
DAİŞ’lilerle aynı yerde kalmak istemediğini söylemesi üzerine tekrar şiddet gördüğünü söyleyen Taşkın, şöyle anlattı: “Bana bu sefer de ‘Sen kimsin ki, hangi örgüt mensubusun?’ denildi. Ben de ‘Ben PKK dosyasından tutukluyum’ dedikten sonra artık hiç durmadan işkence yapmaya başladılar. Bana ‘Seni oraya götüreceğiz, bizim için sizlerin farkı yoktur, boşuna direnme, zorla da olsa seni oraya götüreceğiz’ denildi. Ben de tüm bunlar yaşanıyorken ‘O odaya gitmeyeceğim, bu durumdan kaynaklı sorumlular hakkında şikayetçi olacağım’ söyledikten sonra bana çok ağır işkenceler yaptılar. Yere atıp kollarıma, enseme, sırtıma, boğazıma, dolayısıyla her yerime vurup üzerime oturdular. Bıyıklarımı, saçlarımı çekerek zorla bu sefer süngerli odaya attılar. Saatlerce süngerli odada tutuldum.  Tek başına kaldığım odaya götürüldüğümde ise akşam sayımında tekrar işkenceye maruz kaldım. Beni zorla ayağa kaldırıp, kollarımdan tutarak duvara yapıştırıp, ‘her sabah duvarın dibinde böyle ayakta vereceksin, yoksa her sabah-akşam dayak yiyerek verirsin’ diye işkence edip, tehdit ettiler.”

Doktor da hakaret etti
DAİŞ’lilerle aynı yerde kalmayı reddetmesi üzerine tek başına bir odaya götürüldüğünü belirten Taşkın, hastane yerine cezaevi kampüs hastanesine götürüldüğünü ifade etti. Taşkın, “Gittiğim hastane doktoruna darp-cebir için bilgi verirken bana ‘senin alnında ne olduğun mu yazıyor, sen de rahat dursaydın, sesini çıkarmasaydın aralarında kalabilirdin’ diyerek darp-cebir raporuna sadece kolumda birkaç çizik olduğunu yazdı. Oysa hem dosyama bakan biri siyasi tutuklu olduğumu anlar ve sadece kolumda birkaç çizik yoktu, her tarafımda çizik, morluklar ve ilkence izleri vardı” ifadelerine yer verdi.

Keyfi, hukuksuz ve ahlaksız
Şu anda Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Taşkın, cezaevindeki hak ihlallerine dair, “Telefon konuşmalarımız bize ve ailelerimize askeri tekmil uygulaması ile şantaj yapılmakta. Yani ‘ya askeri tekmil vereceksiniz ya da telefonda konuşturmayız’ denilerek telefon hakkımız engellenmektedir. Özellikle genel olarak ailede yaşlı insanların olması ve konuşmada dahi zorluk çekmelerinden dolayı ad, soyadı bile söyleyemeyenler var. Bunun yanında Türkçe bilmeyenler de var. Ancak bu bile pazarlık konusu yapılarak dalga geçer gibi ‘ad, soyadı söyleyemeyeceğini kanıtlayabildiğiniz yaşlılar muaf tutulacak’ denmektedir. Acaba bunu ispatlama nasıl olacak? Bu bile bu uygulamanın keyfi, gayri hukuki ve ahlaksız bir uygulama olduğunu göstermekte ve asıl amacın telefonla konuşmamızı engellemek ve baskı kurmak amaçlı bir uygulamadır” dedi.
İSTANBUL

Yorumlar