Yargı karnesi şaibe alarmı veriyor

OHAL, KHK, ihraçlar ve muhalefete yönelik yargı baskısını değerlendiren Yargıçlar Sendikası eski Başkanı Mustafa Karadağ, 24 Haziran seçimleri şimdiden şaibeli.

26 Nisan 2018 Perşembe | Haber
 


BERİVAN ALTAN / MA / ANKARA

AKP-MHP ittifakı “2019’a kadar dayanamayız” diyerek Türkiye’yi baskın seçime götürüyor. 24 Haziran gibi oldukça erken bir zamana alınan seçimlere Türkiye’yi götüren nedenler tartışılıyor. Ekonomiden, siyasete, toplumdaki kutuplaşmadan artan baskıya birçok neden varken yargıdaki son 3 yıllık durum da Türkiye’deki yöneteme krizinin göstergelerinden biri.
 Hükümetin muhalefet üzerindeki baskıyı artırdığı en önemli değişiklik 27 Mart 2015 yılında getirilen “iç güvenlik paketi”  oldu. Hükümet, yasa ile HDP ve muhalifleri başta olmak üzere kendisi dışında olan herkesi de baskı altına almayı hedefledi. Polis devleti olma yolunda atılan bu adım sonrası gözaltı furyaları 7 Haziran seçimlerine kadar devam etti. Vali ve kaymakamlara kolluğa talimat, kolluğa da müdahale yetkileri verildi.

Askere zırhı, vekile cezaevi
Askerlere yasal zırh verilirken, HDP’li vekillere ise yargı yoluyla cezaevi yolu gösterildi. HDP’li vekilleri Meclis’ten uzaklaştırmak için dokunulmazlıkların kaldırılması için Anayasa değişikliği önerisinde bulunuldu. AKP, MHP'nin önerisine CHP’nin “Anayasa’ya aykırı ama evet” ortaklığıyla 20 Mayıs 2016’da kaldırılan dokunulmazlıklarla milletvekilleri tutuklandı. HDP’li 12 vekil 4 Kasım 2016’da gözaltına alınırken, aynı gece dönemin HDP Eşbaşkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş da dahil 9 vekil tutuklandı. Son bir yıl içinde toplam 15 HDP milletvekili tutuklandı. Halen 8 HDP’li vekil tutuklu bulunurken, 11 HDP’linin de vekilliği düşürüldü.
 Sokağa çıkma yasakları sırasında devlet güçlerinin Kürt illerinde yaptığı, yıkım, katliamlara ise 14 Temmuz 2016’da “yasal zırh” getirildi. Asker ve kolluğun yaptıklarından yargılanmasını engelleyen bu yasal zırh ardından muhalif kesimler “darbe yasası” eleştirisi yaptı. Yasanın yürürlüğe girmesi ve Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi, Gever, Gever, Silvan’da yaşamını yitiren yüzlerce sivilin katledilmesi ardından da 15 Temmuz’da devlet içi çatışma gerçekleşti. Sivil ölümlerde yer alan birçok asker darbe girişiminde bulunanlar arasındaydı.

Mevcut yargı da çökertildi
 OHAL’in devamında Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile yargılanma hakkı yok sayıldı. KHK’lerde anayasal düzenlemeler de getirildi. 30 KHK ile 369 yasada, toplam bin 125 maddede düzenleme yapıldı. Yayımlanan KHK’lerle kamu kurum ve kuruluşu çalışanları, sivil toplum örgütleri, gazeteciler, akademisyenler, yazılı ve görsel medya organları, şirketler ve belediyeler üzerinde, herhangi bir yargı kararına dayanmayan idari tedbirler uygulandı. Son çıkarılan 697 ve 698 sayılı KHK ile “sivillere cezasızlık” ve “tek tip kıyafet“ dayatması getirildi.
 OHAL sonrası Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK) olarak değiştirilirken, 4 bin 238 hâkim ve savcı ihraç edildi.

Savcıya yetki, savunmaya tırpan
 Savcıların geniş yetkilerle donatıldığı KHK’lerde savunmaya müdahalenin yanı sıra hukukçuların da tasfiyesi başladı. Savcılara dinleme yetkisinden, gizli soruşturma yetkisine kadar birçok düzenleme yapıldı. Yargılamaların, yürütme erkinin istekleri doğrultusunda hızla tamamlanması bahanesiyle, duruşmaların avukatsız da sürdürülebilmesinin önü açıldı.  Avukatın, müvekkilinin dosyası üzerinde inceleme yapma ve belgelerden örnek alma hakkı da kısıtlandı.
 
Anayasa bile yok sayıldı 
OHAL ardından Anayasa’nın hiçe sayıldığı en iyi örneklerden biri milletvekillerinin yargılanması süreci oldu. HDP önceki dönem Eşbaşkanı Demirtaş, bu durumu mahkemede şöyle açıklamıştı: “Bu dava diğer davalardan farklı değil. Bu davanın ayrı görülmesi adil değildir. Anayasanın 83/2 maddesinde  ‘Meclis kararı olmadan dokunulmazlıklar kaldırılamaz, tutuklama yapılamaz’ diyor. Sizin elinizde 6718 sayılı kanun var. Benim elimde Anayasa var. Anayasayı esas almanız lazım. Şu an Anayasaya, yasaya ve Meclis İç Tüzüğü’ne aykırı bir işlem söz konusu.”

10 bin HDP’li gözaltına alındı
OHAL’in ilan edilmesi ardından başta HDP olmak üzere bir çok muhalif demokratik kitle örgütü üyesi, yöneticisi ve muhalif kişiler sosyal medya, cumhurbaşkanına hakaret, ihbar gibi çeşitli gerekçelerle gözaltına alındı. Bu süreçte yaklaşık 10 bin HDP üyesi ve yöneticisi gözaltına alındı, birçoğu tutuklandı.

Üç yılda 39 bin gözaltı
 İHD’nin 3 yıllık verilerine göre; 2015 yılında 637 si çocuk olmak üzere 13 bin 189 kişi gözaltına alınırken, 99’u çocuk olmak üzere bin 860 kişi tutuklandı. 2016 yılında 504’ü çocuk olmak üzere 13 bin 957 kişi gözaltına alınırken bunlardan 133’ü çocuk olmak üzere 3 bin 361 kişi tutuklandı. 2017 yılında 84’ü çocuk olmak üzere 12 bin 145 kişi gözaltına alınırken, 30’u çocuk olmak üzere bin 783 kişi tutuklandı.

44 bin kişinin hesabı incelendi
 İçişleri Bakanlığı’nın sayfasında hazırlanan her hafta yayınlanan verilere bakıldığında ise 7 Haziran seçimleri sonrası  PKK/KCK iddiasıyla 20 bin 955, Gülen cemaati operasyonlarında 49 bin 204 ve Sol- sosyalist gruplara yönelik operasyonda ise bin 160 kişi gözaltına alınmış durumda.
 24 Nisan -1 Mayıs 2017’den sonra yayınlanan veriler toplandığında ise karşımıza 44 bin 104 kişinin sosyal medya hesabının incelendiği gibi korkunç bir tablo çıkıyor. Özellikle 2017 yılından bugüne kadar yapılan sosyal medya incelemelerinde 16 bin 514 kişinin tespit edildiği ve işleme maruz bırakıldığı da yer aldı.

Tutuklu sayısı 60 bin arttı
 Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verileri de son 3 yılda tutuklu sayısının 60 bin arttığını gösteriyor.  Bu verilere bakıldığında bin 665’i çocuk olmak üzere 25 bin 220 kişi tutuklanırken bu sayı 1 Kasım 2016’da artarak bin 795’i çocuk olmak üzere 68 bin 6 kişi tutuklanmış. 2018 verileri yayınlanmazken en son yayınlanan 2 Ekim 2017 verilerinde ise bin 825’i çocuk olmak üzere 88 bin 745 kişi tutuklandı.

İki şaibelenin ardından
 Yargı üzerinde ve yargı yoluyla oluşturulan bu baskı sürecinin ortasında, 16 Nisan 2017’de Türkiye, parlamenter sistemden, partili cumhurbaşkanı sistemine geçti. 16 Nisan 2017’de gerçekleştirilen referandumla birlikte “tek adam” sistemi olarak da adlandırılan süreç başladı. Şaibe olmasıyla hafızalara kazınan seçimde Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) mühürsüz oyları kabul etmesi “seçimlerin meşruiyetini yitirdi” değerlendirmesine yol açtı.
16 Nisan referandumu ardından “tek adam” süreci fiili olarak başladığı, OHAL’in defalarca uzatıldığı ve baskının daha da artığı 2018 yılında Türkiye’de bir kez daha seçimlere gidecek.

Karadağ: Şimdiden şaibeli
 Tabloyu değerlendiren hukukçulara göre ise 24 Haziran seçimleri şimdiden şaibeli. Yargıçlar Sendikası eski Başkanı Mustafa Karadağ, Mezopotamya Ajansı’na şöyle değerlendirdi: “16 Nisan referandumu ile getirilen bazı hükümler ve son seçim yasaları da dikkate alındığında AİHM kararlarını uygulayacak seçmenin rahat ve özgür bir şekilde iradesini kullanmasını sağlayacak bir hâkim ve savcı deneyim ve yeteneği kalmadı. Seçimlerin terörize bir ortamda yapılıyor olması nazara alındığında ne yazık ki seçimler şimdiden şaibeli bir hal almıştır. Sivil Toplum Örgütleri (STK), emek ve demokrasi güçlerinin, siyasi partilerin bu seçimde demokrasiden yana taraf alıp, sandıklara sahip çıkmalıdır.”



İktidar kanadında panik ve telaş




AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın önceki gün yaptığı konuşmada, “Şu anda çok garip bir senaryo ortada” açıklamasının ardından, eski AKP’liler ile görüşme trafiği de yoğunlaştı. AKP eski Milletvekili Ahmet Faruk Ünsal, bunu “telaş ve panik havası” olarak nitelendirdi.
 MHP ile aldıkları erken seçim kararı ardından AKP’den gelen agresif çıkışlar dikkat çekiyor. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, CHP ile İyi Parti arasındaki ittifakı “garip bir senaryo” olarak nitelendirdi. Erdoğan, adaylık için eski AKP’lilerin isminin geçmesini de işaret ederek, “Şu anda çok garip bir senaryo ortada. Hafta sonuna kadar bakalım bu senaryo nasıl oynanacak, göreceğiz” diye konuştu.

Hepsi yakın markajda
Erdoğan’ın bu sözlerinin ardından CHP’nin muhalefetin ortak adayı olarak düşündüğü Abdullah Gül merkezli yoğun bir trafik başladı. Önce AKP’nin önceki Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Gül ile görüştü; ardından Gül, Erdoğan ile bir araya geldi. Sonrasında Bülent Arınç, Erdoğan tarafından görüşmeye alındı. Bütün bu isimlerin son dönemlerde Erdoğan yönetimi tarafından dışlanan eski AKP’liler olması dikkat çekiyor. Hatta eski bakanlardan Sadullah Ergin, Ali Babacan, Beşir Atalay gibi isimlerin Gül ile ortak hareket ettikleri belirtiliyor.
Bu görüşme trafiğini ve olası gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendiren AKP eski Milletvekili Ahmet Faruk Ünsal, trafiği “MHP ve AKP cephesi, çıkması muhtemel bütün itiraz seslerini bastırmak istiyorlar. (Bülent) Arınç beyin Saray’a davet edilerek ikna edilmesi bu çabanın parçasıdır. MHP doğrudan Abdullah Gül’e cephe aldı. Bütün nezaket sınırlarının dışında kelimeler kullanarak Abdullah Gül’e saldırıyor. Dolayısıyla iktidar cephesinde bir telaş ve panik havası olduğu ortada” diye konuştu. 

Davutoğlu iknaya gönderildi
 Gül’ün Davutoğlu’nun görüşmesini değerlendiren Ünsal, “Gül’ün aday olmaması yönünde bir ikna arayışının yansımasıdır. Davutoğlu, AKP içerisinde yer alıyor. Suriye ve Kürt şehirlerindeki yıkım politikalarında etkili oldu ve mevcut iktidar bloğu dışında hareket etmez, edemez. Abdullah beyi ikna etmeye gönderildi. İktidarın kaybedilmesi halinde Ahmet bey de kaybedecek bir yerde duruyor” diye konuştu.

Gül’ün şansı yok
 Gül ve ekibinin Erdoğan karşısında ne kadar şansı olduğunun da sorgulanması gerektiğini belirten Ünsal, “Bu ekibin parti içinde de görebildiğim kadarıyla güçleri yok. Kaldı ki Tayyip beye karşı hangi iddia ile seçmenin karşısına çıkacaklar. Hepsi Tayyip beyin kabinesinde yer alan isimlerdi. Beni seçin derken hangi argümanı kullanacaklar? Ben onların çok şansı olduğu düşüncesinde değilim” dedi.



Hepsine rağmen kaybedecek



Seçim güvenliğine ilişkin kaygılara dikkat çeken OHAL Karşıtı Platform üyesi Bülent Atamer, toplumun OHAL’e karşı duyduğu tepkinin seçim sonuçlarına yansıyacağını söyledi. Atamer, “Elbette kaybedecekler, çünkü toplum daha önce bu tür refleksleri gösterdi” dedi.
Türkiye baskın seçime kilitlenirken, seçim güvenliğine ilişkin daha önce tartışılan kaygılar yeniden gündeme geldi. Seçimin Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında yapılacak olması, kısa süre önce AKP ve MHP’nin sandığa doğrudan müdahaleyi olanak haline getiren yasal düzenlemeler yapması, iktidarın fazlasıyla seçimi kazanmaya bilenmesi gibi faktörler bu yönlü kaygıları da beraberinde getiriyor. İlgili çevreler, normal koşullarda bu seçimlerin toplum açısından iktidarla hesaplaşma anlamına geldiğini ve dolayısıyla mevcut koşullarda seçmen tercihlerine yönelik herhangi bir belirsizliğin olmadığını; ancak sonuçlara yönelik müdahalelerin ciddi bir olasılık olduğuna işaret ediyor.

İfade ve örgütlenmeye kilit
 Kısa süre önce özellikle seçimlerin OHAL koşullarında yapılmasını engellemek amacıyla kurulan OHAL Karşıtı Platform aktivistlerinden Bülent Atamer de bu yönlü kaygılarını dile getirdi. OHAL koşullarında ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, propaganda özgürlüğü olmadığını belirten ve bu konuda öğretmen Ayşe Çelik’in tutuklanmasından, milletvekillerinin cezaevinde olmasına, gazetecilerin tutuklanmasından sosyal medya operasyonlarına kadar pek çok örnek vererek anlatan Atamer, şöyle devam etti: “Cansız İnsan Hakları anıtı bile gözaltında. Neyi tartışarak, hangi düşünceleri dile getirerek bu toplum seçime gidecek. Örgütlenme özgürlüğü yok. Kapatılan muhalif, dernek, vakıf sendikaların sayısı bin 500’e yakın. Medyaya baktığımız zaman ajanslar, siteler, gazeteler yani en ufak muhalefet odağı kapatılıyor. İnternet ortamı tamamıyla devlet denetiminde dinlenmeye açık. Bir twitten ceza alınıyor. Böyle bir ortamda halkın özgür iradesi seçme imkanı nasıl oluşacak.”
 OHAL’in bir kez daha uzatılmasının iktidar açısından da handikap olduğunu belirten Atamer, "OHAL mağdurlarının mağduriyeti hak etmediğini düşünüyor toplum" dedi.

Kasım seçimlerinden daha ağır
Kasım seçimlerinden daha ağır koşullar varlığına işaret eden Atamer, yapılan değişiklikler ve uyum yasalarıyla şöyle bir şey yapılmak istendiğini söyledi: "Herhangi bir yurttaş benim güvenliğim yok diye güvenlik kuvvetlerini sandık başına çağırabilir. Valilik kararı ve ilçe seçim kurullarının kararı ile sandık birleştirme imkanı var. Gezici sandık diye bir yöntem ortaya çıkarıldı. Hangi amaçla kullanılacağı muamma. Hem şiddet hem bastırılmış muhalefetle karşılaşma imkanımız çok yüksek. Neden? Çünkü, AKP seçimi kaybetmeye tahammülü olmayan bir şekilde görüyor kendisini. Ama bu seçimi kaybetmeyeceği anlamına gelmiyor, elbette kaybedecek. Polisin silahının dibinde oy vermek mümkün, çıkmış oyu saymamak mümkün, sandığı ev ev dolaştırıp içine oy doldurmak mümkün. Bu kadar pervasız, hukuksuz, demokrasisiz bir seçim cumhuriyet tarihinde ilk kez yaşanıyor."

Rahatsızlık sandığa yansır
 Toplumdaki OHAL rahatsızlığının sandığa yansıyacağını, toplumun bu tür refleksleri olduğunu hatırlatan Atamer, "1980 darbesini yapanlar 1982’de bir Anayasa geçirdiler. Bir de başkan seçtiler. O başkan daha sonra çıkıp, ‘Biz size kralından iki tane parti kurduk gidip onlara oy verin’ dediler. Toplum bunların dışında 3’üncü seçeneğe; yani yüzde 92 ile seçtiği gücün önerdiği partilerin dışındaki birilerine ANAP’a oy verdi. Hükmeden her hükmünün yerine getirileceğini düşünüyor. ‘Toplum uysaldır ben ne dersem yaptırırım’ diye düşünüyor. Böyle olmuyor. Bu 60 darbesinden sonra da böyleydi. 60 darbesinin Anayasası da yüzde 65’lik bir oyla kabul edildi. Arkasından gelen seçimlerde darbenin devirmiş olduğu Demokrat Parti’nin devamı olduğunu söyleyen Adalet Partisi’ni destekledi. Böylesi reaksiyonları olan bir toplumsal realite içinde yaşadığımızı unutmamız lazım” şeklinde konuştu. ANKARA

1
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

HABER | KÜLTÜR-SANAT | KADIN | TOPLUM-YAŞAM | DİZİ | FORUM | DÜNYA | KURDÎ | KIRMANCKÎ | YAZARLAR | POLİTİKART | İLETİŞİM | KUNYE | REKLAM
Telefon:+ 49 6102 367690    Fax: + 49 6102 367696     Bilgi:info@yeniozgurpolitika.org     Haber:haber@yeniozgurpolitika.org
© 2016 Yeni Özgür Politika. All rights reserved.

Yorumlar