Saray soytarılarının elinde can çekişen sanat

Konuya kafadan İbo ile girmek pek hoş olmasada, yinede bir kaç kelam etme gereksinimi duyuyorum. Ne gerek var, diyenler olabilir. Haklısınız, belki de üzerinde durmaya, ciddiye almaya gerek yok. Ama olsun, yinede inadımı sürdürüp, affınıza sığınarak, birazcık zamanınızı çalayım.

05 Nisan 2018 Perşembe | Kültür-Sanat
 

BERMAL ÇEM

Efrîn’de, faşizan hava saldırıları sonucu her gün, kadın yaşlı ve çocuklar katledilirken, sözde sanatçıyım diyen kişiler ise AKP çetelerine destek amaçlı sınıra gidip, Erdoğan’ın yanında poz vermeleri, Türkiye’nin gelmiş olduğu korkunç düzeyin de bir sonucudur. ‘mehmetçiğe’ moral amaçlı yapılan şov, katliamları meşrulaştırmaktır. Buna sanatı alet etmek ve özellikle de yine Kürt kökenli kişileri öne sürerek yapmak kirli savaşın bir politikasıdır. İbrahim Tatlıses, Yavuz Bingöl gibi kişiler de bu kirli savaş politikalara dâhil olup ‘sanat’ adına kendilerini pazarlamaları sanata ve sanatçıya en büyük hakarettir. Köksüzlüğün asimilasyonun, toplumuna yabancılaşmanın ve kendini düşmanına peşkeş çekmenin en vahim sonucunu bu örnek göstermektedir. 
Erdoğan Türkiye’de kendine göre faşizan bir toplum yaratmak istiyor. Toplumun tüm alanlarına nüfuz edip kendi kadrolarını yerleştirip Türkiye’yi, yoz düşünemez bir duruma getirmek istiyor. Ordusunu bile buna göre yetiştiriyor. Dolayısıyla ‘mehmetçik’ dedikleri de eli kanlı DAİŞ ve Erdoğan’ın çeteleri. Erdoğan, ‘mehmetçiği’ 15 Temmuz darbesinde sokak ortasın da kafalarını keserek, siyasi bir cevap vermişti orduya. Bugün Türkiye ordusu denilen gerçeklik Erdoğan’ın paralı çeteleri, DAİŞ ve ÖSO çeteleridir.
Ne yazık ki bugün bu kirli savaş için en çok kullanılan ve kendilerini kullandırtan ‘sanatçı’ diye geçinenlerdir. Yapılan katliamlara karşı sustukları yetmiyorken, bir de moral amaçlı, çocuk ve kadın katliamlarına yenilerini eklemek için iş başındalar.
Oysaki sanat ve sanatçı bir onur ve vicdanın temsilidir. Tarihe onurlu iz bırakma eylemidir. Dünyanın diğer ucunda, acı çeken sömürülen toplumların acısını yüreğinde hissetmektir. Sanatçı yeni bir yaşamın, adil ve hakikatin izinde yürüyendir. Eğer bugün kendimize sanatçı diyorsak insanlığa yaraşır olmalıyız. Ahlaktan yoksun insanlar gerçek anlamda sanat yapamazlar, egemen sistemlere eklemlenirler. Bu kişilerin ruhları tutsaktır, onun için efendisi onu nereye sürerse oraya gider. Tarihten günümüze gerçek sanatçılar egemen zihniyetlere, zorbalara karşı hep mücadele etmiştir. Günümüzde ise saray soytarılarını aratmayan örnekler ile tarihe ihanet ediliyor. Eskiden saraylarda kral ve hükümdarları eğlendirmek için soytarılar özel olarak tutulurdu, sarayın kirli entrikaları ve hükümranların gerçek yüzlerini maskelerlerdi. Oyunları ve övgüleriyle haysiyetsizce iktidarın kanlı katliam sofralarında otururlardı. Bu soysuzluğun devamı bugün de gözler önünde. Dolayısıyla Erdoğan’ın politikalarına alet olan kişilerin pratiği budur. Kürt katliamlarını orduya yaptıkları bağışlarla destekleyenler, bugün de çetelerin Efrîn’e yerleştirilip Kürdistan’ın demografik yapısının değiştirilmesini kutlamaya gitmişler. Tevekkeli denilmemiş ‘kendi soyunu inkâr edip ihanet eden insan düşmandan daha fazla düşmanlığı yaşar’ diye. Bahsi geçen satılmış devletin ‘iyi’ Kürtlerinin de meselesi budur.
Türkiye meclisinde neredeyse kadın sanatçılar sahne almasın kararı çıkmak üzere, Türkiye gittikçe yobaz ve gerici bir hal almaya doğru gidiyorken, ‘sanatçı’ diye geçinenlerin tepkisi mücadelesi nerede? Sanatçıların bunun için kıyameti kopartması gerekirken, Erdoğan’ın arkasına verip yeni katliamlara alkış tutuyorlar.
Bugün Efrîn’de hava bombardımanına talan ve kıyıma karşı, çocuklar ellerinde taşlar ile direniyor. Kadınlar bedenlerini siper etmiş, topraklarını, köyünü, emeğini ve tarihini bırakmayı istemeyerek amansızca direniyor. Tüm dünyanın gözü önünde insanlar toprağına sarıldığı için paramparça ediliyor ve dünya buna sus-pus kesilmiş kendi çıkarları temelinde savaşı daha da derinleştiriyor.
Peki, ey sanatçı diye geçinenler, nerede tepkin, sesin soluğun, ahlak ölçülerin nerede? Sanat ki; duygu, etik, estetik işidir. Bu kadar mı köreldi duygular? Bu kadar mı dibe vurdu ahlak ölçüleri? Sivil insanların kanı üzerinden moral ziyafetleri çekmek sanatın can çekişmesi değil midir? Böylesine kör, sağır ve dilsiz kesilmekte neyin nesi! Hadi anladık İbrahim, Yavuz gibileri kendini inkâr edip, Kürt kan emiciliğine soyundukça sahnelerde kişiliksizliklerine bir yer bulabildiler. Peki ya siz diğerleri? Siz ne zaman bu yaşanan soykırımı lanetleyecek, faşizmin borazanlığını yapmaya gidenleri aranızdan aforoz edip, sanat bir etik, özgürlük, halkçılık işidir, sanat bir iktidar karşıtlığı, kaybedilen yaşamı halklara onlarla birlikte mücadele ederek sunma işidir diyeceksiniz?
Ne yazık ki bugün sanat saray soytarılarının elinde can çekişiyor. O zaman gerçek sanatçıya düşen görev ve sorumluluk, buna karşı sesini yükseltmektir. Sanatın sorumluluğu budur. Bunun için Kürt ya da Türk olmanın çok önemi yok. Gerçek sanatçı ve aydın vicdanın sesidir. Topluma öncüdür. Eğer ki insanlık için mücadele veriyorsa her şeyden önce yaşanılan insanlık suçuna karşı dur demeli sanatçı!
Bugün Efrîn’de tarihi o küçücük çocukların yürekleri, toprak kokan elleri yazıyor. Tarih, köksüzlüğü asla affetmeyecektir. Peki, sanatçı diye geçinen işbirlikçiler tarih karşısında nasıl bir hesap verecekler? Kürt halkının darasına çıkabilecekler mi ya da halkların onur ve adalet mahşerinden yanmadan geçebilecekler mi? Elbette hayır!



İbo ölü bir Kürt’tür 



Konuya kafadan İbo ile girmek pek hoş olmasada, yinede bir kaç kelam etme gereksinimi duyuyorum.
Ne gerek var, diyenler olabilir. Haklısınız, belki de üzerinde durmaya, ciddiye almaya gerek yok. Ama olsun, yinede inadımı sürdürüp, affınıza sığınarak, birazcık zamanınızı çalayım.
Benim de her insan gibi, her Kürt gibi çobanın ‘sanatçı’ sürüsünü, Hatay’a götürüp, bağırttığını gördüğümde midem bulandı. Ama ne yalan söyleyeyim, en çok da İbo (İbrahim Tatlıses) midemi bulandırdı.
İbo aslında birşey değil. Diyeceksiniz ki İbo önceden farklıydı da şimdi mi değişti? Elbette değil. Dediğim gibi İbo’nun kendisi değil, İbo’yu böyle kullanan zihniyetin ne kadar ucuz ve aşağılık olduğu mide bulandırıcı. Bir ölünün derisinden, şşkembesinden, kelle ve paçasından sonuna kadar yararlanan ve kullanan zihniyet!
Mide bulantısına sonra tekrar değineceğim....
İbo ölü bir Kürttür. Evet, bazı ölüler yaşarlar. Bütün yaşam fonksiyonları sürer. Nefes alırlar, besin tüketir, ses çıkarabilirler. İşte İbo tam da böyle biridir. Çünkü bu sistem İbo’yu yaşarken öldürdü.
Tabi Kürdü ölü yaşatmanın bir sistemi vardır. Öyle bir sistem ki, yüz yıllardır bu topraklarda çok zalimce işledi. Ulus-devlet milliyetçiliği ve sömürgeciliğinin zalim dişleri arasında Kürdü ya imha etti ya da ölü gibi yaşattı.
Zavallı İbo’nun anlayabileceği birşey değil, adamın çiğköfte yemekten ve Türk sosyetesiyle gününü gün etmekten zamanı olmadı ki!
Türk Arap ve Fars milliyetçiliğinin yüzyıldır ortaklaşa Ortadoğu’da, yaşamlarını Kürdün ölümü üzerine inşaa edip, Kürde reva gördükleri ve görmekten hoşnut oldukları tek şey Kürdün “ölü” olma durumudur.

‘En iyi Kürt ölü Kürttür!’ 
Halkına ihanet edip bu sömürgeci devletlere sonuna kadar hizmet etsen de bu ona yetmez. Mutlaka ölü olman gerekir. İşte bu ölü olma durumu İbo’nun şahsında bir kez daha yalan olmadığını, hiç de Kürdün uydurduğu birşey olmadığını kanıtlamıştır.
Şimdi soruyorum, eğer İbo bir Türk, bir Arap veya bir Fars olsaydı sonu yaşarken ölü olma durumu olur muydu? Tabi ki hayır. Yine, sorun İbo’nun şahsiyeti değil, sorun ne olursan ol, adın Kürt oldu mu ya yok ol, ya da yaşarsan ölü olman lazım. Efendilerin Kürde lütfettikleri kader tam da bu.
Bulantıya geri dönelim; bu bulantı halini Amed’de bizim ‘özentili starımızla’ da yaşamıştık. Yalvardık yakardık ama dinletemedik. Efendilerin elleri, o gevşek belleri sıvazlanmaya dursun artık kim tutar zevkten dört köşe olmuş Kürdü. Amed Newroz’u yerine götürüp sünnet düğününde balon patlattırır insana bu sistem.
Birileri direkten dönse de birileri de yıllardır bu sistemin maymunu olmaktan kurtulamamış, gırtlaklarına kadar ihanetin bataklığında debeleniyor.
Amed’deki tablo da, Hatay’daki şu İbo’ya Efrîn şarkısı söyletmeye çalıştıkları tabloda da amaç aynı. Amaç Kürtlerin, dostlarının ve devrimcilerin onurunu incitmek ve midelerini bulandırmaktır. Yaşayan ölüyü sonuna kadar kullanmaktır. Biz bu zihniyeti çok iyi tanıyoruz.
Kürtlerin ve insanlığın aklıyla dalga geçerek Efrîn’de her türlü tecavüz, işgal ve talanı yapıp oraya barış ve huzur götürdüğünü iddia eden faşist bir zihniyet.
Müzikle uğraşan bir güruhu peşine takip kamuoyuna farklı bir resim vererek faşist yüzünü kamufle etmeye çalışsa da, iyice sıvama durumunun ortaya çıktığını görüyoruz.
Oraya gidenler sanatçı olsaydı birkaç eleştiri yapıp sanatçıların faşist, iktidar sahibi diktatörlerle ve mazlum halkların haklı davalarında nerede durmaları gerektiği konusunda birkaç şey de söyleme gereği duyardım. Ama biliyoruz ki bu güruh AKP iktidarının proteinli, vitamin değeri yüksek kemiklerle beslediği yalaka-dalkavuk takımından başka birşey değil.
İbo için son birşey;
Bu faşist sömürgeci sistem bilinçli olarak sana onurlu yaşama fırsatı vermedi. İbo artık fazla kaybedeceğin birşey yok. Sende her insan gibi, ömrünün sonuna geldin sayılır.
Bir gün, sadece bir gününü onurlu yaşa be adam!
Böyle büyük insani bir mirasla çek git bu dünyadan bari.

DİYAR DERSİM
 

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

HABER | KÜLTÜR-SANAT | KADIN | TOPLUM-YAŞAM | DİZİ | FORUM | DÜNYA | KURDÎ | KIRMANCKÎ | YAZARLAR | POLİTİKART | İLETİŞİM | KUNYE | REKLAM
Telefon:+ 49 6102 367690    Fax: + 49 6102 367696     Bilgi:info@yeniozgurpolitika.org     Haber:haber@yeniozgurpolitika.org
© 2016 Yeni Özgür Politika. All rights reserved.

Yorumlar