1 Mayıs kutlu olsun! - Cemal ŞERİK



27 Nisan 2018 Cuma | Forum
 

Dünya işçi ve emekçileri; birlik, mücadele ve dayanışma günleri olan 1 Mayıs’ın 132. yıl dönümünü karşılamaya hazırlanıyorlar.
Kuşkusuz 1 Mayıs’ın yaşandığı ve tarihe mal olduğu günler ile günümüz koşulları arasında büyük farklar bulunuyor. Böyle de olsa yine 1 Mayıs tüm dünyada işçilerin, emekçilerin bayramı olarak karşılanmaya/kutlanmaya devam ediyor. Sınıfsal çıkarları ve karşıtlıklarına rağmen sermaye sınıfları ve onları temsil eden iktidarlar da, içlerine sindirememiş de olsalar, işçi ve emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs’ın bir bayram olarak karşılanması önünde bir engel oluşturamaz hale gelmiş bulunuyorlar. Bugün gerek uluslararası alanda gerekse de tek tek devletler nezdinde olsun, 1 Mayıs’ın “işçi, emekçi bayramı” olarak kabul edilmiş olması da bunu gösteriyor.
Bundan 132 yıl önce 1886’da ABD’nin Chicago kentinde işçiler, daha önce elde ettikleri ve sonra patronlar tarafından yeniden gasp edilmiş olan 8 saatlik iş günü hakkını kazanmak için genel grev başlatmışlardı. Başlatmış oldukları bu grev patronlar tarafından kiralanmış olan provokatörlerin, grev kırıcılarının ve polislerin saldırılarına uğrayarak bastırılmak istenilmiş ve bunun sonucunda da çok sayıda işçi katledilirken, yüzlercesi de yaralanmış ve göz altına alınmıştı. Gerçekleşen bu genel grevin sorumlusu olarak görülen işçi liderleri; Albert Parsons, August Spies, Adolph Fischer ve George Engel’de düzmece delil ve ısmarlama tanıkların ifadelerine dayanılarak çıkarıldıkları mahkemelerde idam cezalarına çarptırılarak katledilmişlerdi.
Tüm bunlara rağmen sonuçta kazanan işçiler olmuş ve yeniden 8 saatlik iş günü hakkını elde etmişlerdi. Chicago işçilerin kazanmış oldukları bu başarı daha sonra 1889’da İkinci Enternasyonal’in ikinci konferansında işçi ve emekçilerin uluslararası “Birlik”, “Mücadele” ve “Dayanışma” günü olarak kabul edilmişti. O günden günümüze kadar da, tüm engellemelere, yasaklamalara ve baskılara rağmen büyük bedellerin ödenmesi pahasına da olsa, büyük bir coşku ve heyecanla karşılanan bir gün olarak tarihe geçmişti.
Kürdistanlı ve Türkiyeli işçi ve emekçilerde böyle bir gerçekliğin sahibi haline gelmişlerdir. Onlar da onlarca yıl 1 Mayıs’ı yasaklı ortamlarda karşılamışlar ve o günlerde büyük baskılar yaşamışlardır. Direniş ve mücadele ile bu yasakların kaldırılmasından sonra da baskılar, yasaklar devam etmiş ve bunlara provokasyonlar da eklenmiştir. İstanbul- Taksim Meydanı’nda resmi rakamlara göre 34 emekçinin katledildiği ve tarihe “kanlı 1 Mayıs” olarak geçen 1977 yılının 1 Mayıs’ı da böyle bir gerçeklik içerisinde yer almıştır. Ancak bu gerçekliğe rağmen Türkiye ve Kürdistanlı işçi ve emekçiler 1 Mayıslarını “Birlik”, “Mücadele” ve “Dayanışma” günü olarak karşılamaya devam etmişlerdir.
İlk 1 Mayıs’tan- günümüz 1 Mayıslarına kadar geçen süre içerisinde işçi ve emekçilerin mücadelelerinde de önemli gelişme ve değişikler yaşanmıştır. Eşyanın tabiatı gereği bu yaşanması ve karşılaşılması kaçınılmaz olan bir gerçekliktir. Çünkü işçi ve emekçi güçlerinin mücadelesi sonucu elde ettikleri kazanımlar, onları daha güçlü ve büyük hedeflere ulaşma doğrultusunda örgütlenme ve mücadele görev ve sorumlulukları ile karşı karşıya getirirken, sermaye güçleri ve onların sistemleri olan kapitalist modernite de boş durmamıştır. Sanayi tekel kapitalizminin sömürü çarkının işletilmesi ve azami karı daha da derinleştirmek için içerisine girdiği arayışların sonuç vermesi, onları işçi ve emekçilerin mücadeleleri karşısında o güne kadar olan yönelimlerine “yeni” taktiklerin eklemelerine neden olmuştur. İşçi sınıfı yöneticilerini satın alma girişimleri, sarı devlet sendikacılığın geliştirilmesi, sözde reformlarla işçi sınıfı mücadelelerinin sistem içileştirilmek istenilmesi vb’leri de bunlar arasında yerlerini almışlardır. Sermaye güçleri işçi ve emekçilere karşı yürüttüğü bu sinsi mücadelesinde hiçte hafife alınmaması gereken sonuçlar elde etmiştir. Bu da kaçınılmaz olarak işçi ve emekçilerin mücadelelerini olumsuz açıdan etkilemiştir.
Günümüz koşullarında da işçi ve emekçilerin mücadelesi benzeri baskı ve özünden saptırmayı hedefleyen saldırıların muhatabı olmaya devam etmektedir. Bu gerçeklik Türkiye ve Kürdistan’da da tüm şiddetiyle etkisini göstermektedir. Hatta bunlardan öteye geçerek TC devleti ve onun özel savaş hükümetlerinin çok yönlü kuşatma ve baskısı altında bulunulmaktadırlar. Erdoğan-Bahçeli faşizminin kanun hükmünde yayınlandığı “kararnameler”, “Torba Yasalar” adı altında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çıkardığı yasalar, kendi eliyle kurduğu sendikalara dayanarak işçi ve emekçiler içerisinde ideolojik ve siyasal hakimiyet kurma çabaları, devrimci, muhalif sendikalar üzerinde kurulan baskılarla çalışamaz hale getirilmeleri ve bu sendikalara üye olanların çalışma alanlarından çıkarılmaları vb. gibi saldırılarda bunlar arasında yer almaktadır. Öyle ki, Türkiye ve Kürdistan’da işçi ve emekçiler “devlet toplumunun” en büyük bir parçası haline getirilme saldırılarının hedefi olmuşlardır. Hatta bu saldırıların sonucunda işçi ve emekçilerin saflarında kapatılması zor büyük gediklerin açıldığını söylemek olanaklı bir hale gelmiştir.
Bu gerçeklik Türkiye’deki ve Kürdistan’daki işçi ve emekçilerinin mücadelelerinde yeni örgütlenme ve mücadele biçimlerini geliştirme arayışlarını da beraberinde getirmiştir. 1 Mayıs’ın 132. yılını da böyle bir görev ve sorumluluğun sahibi olarak karşılamış bulunmaktadırlar.
1886 yılında Chicago işçiler gasp edilen 8 saatlik işgününü yeniden elde etmek için bir genel grev başlatmıştı. Chicago işçilerinin yaşadığı sorunlar aynı zamanda o günkü koşullarda diğer ülkelerdeki işçi ve emekçilerin de sorunlarıydılar. Bunun nedenleri de aynıydı. Çünkü benzeri sorunları paylaşıyorlar, aynı koşullarda yaşıyorlardı. Şimdi koşullar değişmiş bulunmaktadır. Sorunlar sadece çalışılan koşullar ve buna bağlı olarak içerisinde olunan yaşam koşullarının daha katlanılabilir/kabul edilebilir bir düzeye çıkarılmasını boyutunu çoktan aşmıştır. Bunlar sağlanmış olsa da, emeğin daha da katmerleşerek sömürülmeye devam etmesinin önüne geçilemediği görülmüştür. Onun içindir ki, emeğin  kurtuluşunun, daha başka yol ve yöntemler kullanılarak özgürleşebileceği ve ancak o zaman emeğin gerçek sahipleriyle buluşmasının mümkün olabileceği gerçekliği sonucuna ulaşılmıştır.
Gelinen aşamada da dünya işçi ve emekçileri böyle bir görev ve sorumluluğu yerine getirmenin sahibi haline gelmişlerdir. İktidar dışı toplum örgütlenmesi ve bu örgütlenme içerisinde emeğin bir alım-satım malzemesi olmaktan çıkarılması ve bunun karşısında emeğe toplumun kendini var etmesinin temel gücü olarak yeniden anlam kazandırılması bu görev ve sorumlukların başında gelmektedir.
1 Mayıs’ın 132 yılına tüm dünya işçi ve emekçileri işte böyle bir görev ve sorumluğu yerine getirmenin bilinci ile girmektedirler.  Böyle bir görevin yerine getirilmesinin daha zor ve büyük bedeller ödenmesi gerektiğinin de bilincindedirler. Bu yönüyle de 1 Mayıs’ın 132. yılına girerken, bundan sonraki 1 Mayıs’ın öncekilerinden daha farklı bir şekilde karşılanacağının da startını vermiş olmaktadırlar.
Bundan 132 yıl önce de böyle olmuştu. O zaman da işçi ve emekçiler, farklı koşullarda olsa belirledikleri hedeflere ulaşmak ve sorunlarını çözmek için mücadele etmişler ve başarmışlardı. Şimdi de içerisinde farklılıklar taşıyorda olsa yine başarma ve kazanma görevinin sahibi haline gelmişlerdir.
1 Mayıs’ın 132. yılına da bunu başarma ve kazanmanın bilinci, kararı ve azmi ile meydanlara çıkacaklar ve yeniden emeğin gücünü tüm sömürücü ve egemen iktidar güçlerine göstereceklerdir. Türkiyeli ve Kürdistanlı emekçiler de ülkelerinde ve yaşadıkları tüm coğrafyalarda meydanlara çıkarak bu görev ve sorumluluklarının gereklerini yerine getireceklerdir.
Yaşasın 1 Mayıs!
 

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

HABER | KÜLTÜR-SANAT | KADIN | TOPLUM-YAŞAM | DİZİ | FORUM | DÜNYA | KURDÎ | KIRMANCKÎ | YAZARLAR | POLİTİKART | İLETİŞİM | KUNYE | REKLAM
Telefon:+ 49 6102 367690    Fax: + 49 6102 367696     Bilgi:info@yeniozgurpolitika.org     Haber:haber@yeniozgurpolitika.org
© 2016 Yeni Özgür Politika. All rights reserved.

Yorumlar